Çağları Delen Düşünce

Cumhurbaşkanlığı makamında
Cumhuriyetin Sultan Süleyman’ına
Güneydoğu hakkında anlattığımızda
Üstad’ın projelerini
“Çağları delen fikir!” demişti.
Yeni kurulacak ışıktan bir dünyanın mimarı
Sayıp dökmüştü kendisinden sonra olacakları
Hem “Sonra gelecek mübarek zatın” yapacaklarını
Evet, o mübarek, program yapacak nur hüzmelerini önce
Yetiştirmek için sadece
Alınları mühürlü ışık işçilerini.
Sonra çalışacak aktarmaya
Yaşanan hayata
Sevgi anaforu, şefkat yumağı
Nurdan programı…
* * *
Onca sene önce
Dolaşıp baştan başa
Anadolu’yu
Tarih tarih aktara aktara
O mübarekle ilgili onca konuyu
Televizyon ekranlarına
Mehmet Garip Hoca
Şöyle diyordu:
“Hayret verdi bana
Bazı tevafuklar, karşıma çıkan art arda:
Vardığımda Ayvalık’a
Uğramıştım Şeytan Sofrasına
Duruyordu karşımda, bir heykeli
Hem de
Oradaydı bir ayağı, öbür ayağı günah çukurunda
Sivri kulaklı, eli mızraklı şeytanın
Ve işaret ediyordu eliyle
Anadolu’ya, hınçla…
Ama buna rağmen bir de bakınca
Mübarek zatın gördüm
Geldiğini Ayvalık’ın yanı başına
Güzel bir beldeye: Edremit’e:
Hizmet etmiş vaaz vere vere
“Mahkeme ve Kurşunlu” camilerinde
Yetiştirmiş bu arada
Mübelliğ ve mürşidleri Avcılar kampında
Yani insanımızı vaazları ile önce
Çekmiş “Mahkeme”ye
Nefis muhasebesine, durum muhakemesine…
Avcılar yetiştirmiş amansız
Takva boyutlu, ihlas ufukla
Peşine takılacak her bir şeytanın
Ve çanlarına ot tıkayacak…”
Garip Hoca diyor ki devamla:
“O ‘mübarek zat’ Edirne’ye ilk vardığında
İki ay devamlı geçmişti imâmete
Ak Mescid’de…
Lamartin de söylemişti ‘Şam ve Edirne
Pek çok benzer birbirine, bilhassa girişlerinde’
Bana göre, Ak Mescid-Ak Minare
Denk geliyorlar birbirine…
“Hem de Rüstem Paşa Kervansarayında, Edirne’de
İlk kapının bir kanadında, şöyle yazılmakta:
‘Açıldıkça, kapansın ayn-ı âdâ
Bi hakkı Sȗre-i İnnâ Fetahnâ’
Yani ‘Bu kapılar açıldıkça
Kapansın gözleri düşmanların
İnnâ Fetahnâ Sȗresi hakkına’
“Belki de ikinci kanadında kapının
Vardı daha başka bir ibâre
Silinmiş olabilir zamanla…
Tabirime göre
Fetih Suresinin Fatiha’sında başlanmış fetihle
Edirne’nin döl yatağında
Gelişecek bir Fatih’in ismiyle
Bir münasebeti olsa gerek; tesadüf olamaz elbette
Bunları tefsir edecek zaman; çok yakın gelecekte!”
“Üç Şerefeli, bu Can’a Rahim olmuş
Osmanlı’nın ana rahmi olan mabedin
Penceresinde doğmuş, yürümüş hayata o can
Kalbin Zümrüt Tepelerine doğru
Azami züht, azami takva, azami velayetle
Hızır Tepesinde Edirne’nin buluşup Hızır’la
Darüşşifasında Bayezid Külliyesinin
Ferdin ve cemiyetin, insanlığın hastalıklarına ilaçlar
Darül Hadis Camiinde terkip edilmiş
Yıldırım Suat, Tunagür Yaşarlarla
Üç Şerefeli, İzmir’in fethiyle elde edilen
Ganimetle bina edilmiş ve dört Padişahın
Minareleriyle sembollendirilmiş Üç Şerefe
İman, Hayat ve Şer’-i Şerif yani
Namaza, kurtuluşa basamaklar döşemiş
Göklere açılan, gönüllere açılan durmadan
Ve durmayacak olan.”

Bu yazıyı paylaş