Her şeyin başladığı o günü çok iyi hatırlıyorum.
Güneşin ilk ışıkları penceremden içeri girerken gece boyunca tekrarlanan bir ezgiyle gözlerimi açtım. Anlaşılan, uyumadan önce telefonumdaki müzik çaları kapatmayı unutmuşum.
Şehrin kalbindeki evimin penceresinden dışarı baktım. Sokakta bir hayat belirtisi görülmüyordu. Araçlar çalışmıyordu. Her saat caddeleri dolduran bisikletlerden bile eser yoktu.
Ağaçlar kristal mavi gökyüzünün altında görünmeyen bir düşmandan korkmuş gibi duruyordu. Cıvıl cıvıl öterek uçan kuşlar, günün o saatinde sanki bir hiçliğe karışmışlardı. Bu durum beni çok ürkütmüştü.
Normal bir günde, böyle bir banliyö mahallesinde, mutluluk verici bir ortam beklenirdi.
Fakat bu normal bir gün değildi. Korona virüsü ile tanışmıştık.
Hastanelere doğru hızla ilerleyen ambulansların sirenleri bu ürkütücü sessizliği bozuyordu.
Bir gece önce hükümetler, aldıkları tedbirleri ilan ettiler. Bu salgınla başa çıkmak ve sağlık hizmetlerinin aksamadan devam etmesini sağlamak için bu tedbirlere ihtiyaç vardı.
Zamanla görecektik ki iş adamları plazalarındaki uzun ve sıkıcı toplantılarını, öğretmenler sınıfta ders anlatmayı, çocuklar da sokak arkadaşlarını özleyeceklerdi. Hemen herkes, ülke genelindeki karantina sürecinin sadece üç hafta süreceğini, daha sonra her şeyin eskiye döneceğini zannetmişti.
Sonu belirsiz bir karantina süreci devam ederken ülke ekonomisi olumsuz etkileniyor, birçok aile geçim endişesi yaşıyordu.
Alışveriş sepetlerinin çılgınca doldurulduğu günleri çok iyi hatırlıyorum. İnsanların korku ile bakan gözleri ve maskelerinin ardında gizlenen yüzleri çok şey anlatıyordu.
Farklı bir şehirde yaşayan ailem hakkında endişeleniyor, başka bir ülkede yaşayan nişanlımı bir daha ne zaman göreceğimi bilmiyor ve önümüzdeki sene çalışıp çalışmayacağımdan emin olamadığım günler geçiriyordum.
Hepimiz bu yeni şartlara adapte olmak zorundaydık: Maske tak, ellerini alkol veya sabunla yıka, sosyal mesafeye dikkat et, eve gelince hemen ellerini yıka ve kıyafetlerini değiştir.
Günlük hayatta baş etmek zorunda olduğumuz bu zorluklara rağmen, daha sonra fark ettim ki pandemi, kendimi daha iyi tanımak ve keşfetmek için bana birçok imkân sağlamıştı. Hayatımın garanti altında olduğunu sandığım geçmiş yıllardaki bakış açımın aksine, fark ettim ki hayatın bir sonu var… Bu sınırlı hayatta, daha dikkatli bir şekilde yaşamak zorundayım.
Bu yüzden hayatımı gözden geçirmeye karar verdim. Vaktimi daha çok kitap okuyarak, araştırarak, yeni şeyler öğrenmek ve yazmak istediğim şeylere daha çok odaklanarak geçirdim. Aylar sonra, sıkı bir çalışmanın sonucunda, hedeflerime ulaşabildim.
Karantina süreci devam ediyordu, ama artık kendimi özgür hissediyordum. Daha huzurlu bir şekilde, üretken olmaya devam ediyordum.
Şimdilerde ise hayatımıza “yeni normal” diye bir kavram girdi. Bulunduğum şehirdeki hayat tekrar canlandı ve kısa bir süre içinde herkes bu yeni kurallar çerçevesinde yaşamayı öğrendi.
Bununla birlikte, sosyal mesafeli buluşmalar, internet üzerinden yapılan dersler ve sanal toplantılar yeni rutinlerimiz olmuştu. Bu yeni normali yönetmeye alıştığım için kendimi güvende hissediyordum.
Öğrencilerime dijital ekranın arkasından bile olsa kavuşabilmek, benim için büyük bir lütuftu. Henüz yüz yüze görüşemesek de ailemin güvende ve sağlıklı olduklarını biliyorum. Aylar sonra nişanlım ile kavuşup zorluklara rağmen evlenebildiğimiz için çok talihliydik.
Herkes gibi ben de hayatımın yeni ve sürprizlerle dolu bir bölümüne yepyeni bir insan olarak başladım. Artık geleceğin kimse için garanti altında olmadığını, hayatın akla gelmedik sürprizlerine hazırlıklı olmamız gerektiğini daha iyi anladık. Bütün bunlar için nasıl şükredeceğiz, bilemiyorum.
İtiraf etmeliyim ki bu dönem, benim için de zorlu bir süreçti. Şu an bile dünyadaki en uzun karantina sürecini izleyen ülkelerden biriyiz; tam 327 gün oldu. Her şeye rağmen kendimi mutlu hissediyorum.
Bazen akıntıyı tersine çevirmek gerekebilir. Karanlığın son noktasında bir ışık vardır ve bu ışığa ulaşmak için umudumuzu yitirmeden çok çalışmamız gerekir. Karşımıza çıkan zorluk ne olursa olsun, son noktasının aydınlık olduğunu bilerek güzel günlere olan inancımızı kaybetmemeliyiz.