Meriç’in yaslı kıyılarına gün doğarken,
Bin parça olurmuş kocaman kayalar, taşlar;
Soğuk sularda zulüm bir yiğidi boğarken,
Uğruna kaç mevsim ağıtlar söylermiş kuşlar…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç yollarında bağlar, bahçeler, yemişler,
Yolcularına selam verirlermiş saygıyla;
Kutlular “ata binmişler, ya nasip!” demişler,
Geçseler de yolları, yokuşları kaygıyla…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç başını alıp da gidermiş hep yaya,
Ağırbaşlı söğütlerin koyu gölgesinde;
Kollarında ne kutlular uçarken ukbaya,
Bir yeni gurbet yaşarmış kendi ülkesinde…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç’e yıldızlar yağarmış uzun geceler,
Semalarda gamze çakan sonsuz muştularla;
Bir “âh” yükselir iken derinlerden heceler,
Damla damla akıp coşan ince duygularla…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç’i örten mavi hülyalı semalarda,
Bulutlar karalar bağlarmış âh u vâh ile;
İlahî hikmetler mest ederken verâlarda,
Teslim olup gülümsermiş hâleler mâh ile…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç’in suyu akar durur sılaya karşı,
Yol olur umuduyla dünyaya koşanlara;
Mazlumların duaları titretirken arşı,
Nehir şahitmiş içindeki acı anlara…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!
Meriç her seherde dualarla avunurmuş,
Ateş düştüğü yerleri yakıp da geçerken;
Nehrin dört bir yanında Fatiha okunurmuş,
Meriç ağıt yakarmış, el gün bayram ederken…
Meriç’in yanık bağrında şehitler yatarmış,
Dalgalar onlarla bir yürek olup atarmış!