
Ezan Özlemi
Şafak vakti gökleri sararken saba bir ses Uyanırdı varlıklar, kalbler coşup taşardı. Âb-ı hayat ufkunda dipdiriydi her nefes Mescitler tıklım tıklım, saflar bini aşardı; Şafak
Şafak vakti gökleri sararken saba bir ses Uyanırdı varlıklar, kalbler coşup taşardı. Âb-ı hayat ufkunda dipdiriydi her nefes Mescitler tıklım tıklım, saflar bini aşardı; Şafak
İnsan olmak ağırdır! Yansa isyan ateşi, Gözyaşı ikliminde nice gönlü soldurur. Zuhur etse semadan ilahî af güneşi; Âdem Nebî cismiyle, kul hayata tutunur. Sevdiğini yitirmek
Tut bugünün elinden, iklimine al çocuk! Bulutların ağarsın, yağmurların dinmesin. Kurusun harbin kökü, yeşersin hep mutluluk; Masmavi semalardan güvercinler inmesin. Yak bugünün gönlüne, ümitten bir
Umut dağının eteklerinde kızıl laleler, Dizilirler bağrı yanık derviş gibi yan yana. Hû çekerler fecirlerde, gecelerde nâleler… Börtü böcek, binbir çiçek cûșa gelip uyana. Tövbe
“Kim bilir belki de müştak olmuş Cennetlere küçük bedeni; Mahzun kalpler kıvranırken ardında, Sevilmeye namzet olmuş ebedî…” Eylül ayının ilk cuma günüydü. Yaz mevsiminin kurak
Sevgi ne efsun bir kelime… Şayet zerresi düşerse herhangi bir yere, öyle boyar ki rengine, ondan başkasına lâl olur o yer ve kapatır gözlerini her şeye.
Meriç’in yaslı kıyılarına gün doğarken, Bin parça olurmuş kocaman kayalar, taşlar; Soğuk sularda zulüm bir yiğidi boğarken, Uğruna kaç mevsim ağıtlar söylermiş kuşlar… Meriç’in yanık
Ey gülşen-i muhabbet! Barınmaz sende nefret, Adın her ömre servet… Sun, alından bir demet; Güle hasret bu ümmet. Ey gülşen-i serfirâz! Uğramaz sana ayaz, Rayihan
Yapayalnız adamıydı, bir ömürlük şehrinin. Tek yoldaşı, büyüttüğü gamıydı; yorgun günlerinin… Bütün halkın içinde, hasret idi bir dosta; “İğne atsan yere düşmez” dedikleri hengâmda. Zira