Su Altında Gece Görüş Dürbünü

Nur isminin tezahürüyle ateş böcekleri gibi mahlûkatının karanlıklardaki ışık ihtiyacını karşılayan Rabbimiz, su altının karanlık derinliklerinde yaşayanları da ihmal etmeyerek ışık üretme özelliği ile donatmıştır. Güneş ışığının ulaşamadığı okyanus derinliklerinin zifirî karanlığı, yer yer ışık saçan canlılarla şenlendirilmiştir.

         Bu canlılar, kendilerine lütfedilen hususî ışık kaynaklarının lisanı ile bir taraftan maddî âlemi aydınlatırken, diğer yandan da maddenin ardındaki mânâya ışık tutarlar. Onlarla tanışmak için her zaman derinlere inmemize gerek kalmaz. “Yakamoz” ismi verilen ışımayı denizlerin kıyı bölgelerinde de görebiliriz. Sandalla gezerken küreğin suda meydana getirdiği çalkantının uyarmasıyla bile tek hücreli deniz canlıları (Noctiluca miliaris), parıldayan ışıklarıyla bizleri selamlar.

         Biyolojik ışıma mânâsına gelen biyolüminesans reaksiyonları ile ışık çıkarma, 800 farklı cinsten yaklaşık 10.000 türde görülmüştür. Işık çıkarmanın biyokimyevî temeli, lüsiferin maddesinin lüsiferaz enzimi tarafından oksitlenmesine dayanır.[1] Biyolüminesans mekanizmasında farklı türlerde, molekül yapıları farklı luciferaz enzimlerinin kullanıldığı ve bu şekilde 30 farklı lüsiferin-lüsiferaz sisteminin bulunduğu anlaşılmıştır. Enteresan olan bir husus ise akıldan ve ilimden mahrum bu canlıların hangi ortamda, hangi çeşit ışık gerektiğini biliyormuş gibi davranmalarıdır. Tabiî ki böyle bir şey mümkün değildir, ama karada yaşayan ateş böceği gibi türlerde kırmızı ve kırmızıya yakın tonlarda ışıma görülürken denizlerde yaşayan türlerde mavi ışık üretilmesinin hikmetli tercihi ancak ilmi ve kudreti sonsuz bir Yaratıcının eseri olabilir. Suyun mavi ışık için daha geçirgen olduğunu, kırmızı ışığın ise hava ortamında daha uzaklara yayılabileceğini, bu âciz mahlûkların bilmesine imkân yoktur.

         Her bir canlıda ayrı bir tasarrufla sergilenen bu harika fonksiyona örnek olarak verebileceğimiz fener balığında, gözlerin altına yerleştirilmiş küçük cepler içinde yaşayan bakterilerin neşrettiği ışık etrafa yayılır. Ayrıca bu ceplerin ağzına yerleştirilen küçük kapakların açılıp kapanması ile şimşekli fenerlerde olduğu gibi ışık açılıp kapatılır.[2] Işıldak balığında ise ışık çıkaran organlar gövdenin alt kısmına yerleştirilmiştir. Bu tür de yukarıdan gelen ışıkla uyum sağlayabilecek şekilde ışıldamasını azaltıp çoğaltabilir.

         Su altı dünyasının korkunç görünümlü sakinlerinden fener balığı ise genelde tropik suların deniz seviyesinden 1000 metreye kadar derinliklerinde yaşar. Sırt ortasından çıkıp ön kısımda, ağzın yakınına doğru uzanan bir uzantı, avını kendisine doğru çeken bir olta görevi görür.[3] Uzantısının uç kısmına yerleşmiş olan simbiyotik bakterilerin faaliyeti ile üretilen ışığın cazibesine kapılarak gelen küçük balıklar, bir anda kendilerini fener balığının kocaman ağzının içinde bulurlar.

         Derin deniz ejder balıklarından gevşek çene balığı (Malacosteus niger) ise, âdeta bir trafik lambası gibi donatılmıştır. Her bir gözünün altına yerleştirilmiş özel ışıklı organlardan birisi, diğer ışıklı balıklardaki gibi mavi/yeşil ışık üretirken asıl hayretengiz olan diğeri ise kırmızı ışık üretir. Işık organları; bir yandan balığın avını görme ve avlanma kabiliyetini arttırırken diğer yandan da trafik ışıklarını hatırlattığından, “kırmızı ışıklı gevşek çeneli balık” olarak anılmasına sebep olmuştur.

Gevşek çeneli balığın yaşadığı, denizin 500–4000 metre arasındaki derinliklerinde çok az ışık bulunur. Balığın bu karanlık ve gıdanın az bulunduğu ortamda hayat sürebilmesi için özel bir donanıma ihtiyacı vardır. İhtiyaç duasına cevaben lütfedilen cihazat içinde, özellikle kırmızı ışıklı organı çok değerlidir ve kendisine derin denizde büyük avantaj sağlar, zira su altındaki türlerin çoğu kırmızı ışığı göremez. Bu yüzden kırmızı ışığı, çok uzağa yayılmasa da balığın avını ve diğer yırtıcıları uyarmadan yakın çevresini görebilmesini sağlar. Yani balık, sanki sadece kendisine aydınlık sağlayan “görünmez bir ışıkla” donatılmış gibidir. Kolaylıkla avlanabilmesi için kendisine, âdeta özel bir gece görüş dürbünü bahşedilmiştir.[4] Mesela avlayacağı bir kabuklu, onun kırmızı ışığını göremezken, balık kabukluyu görüp yakalayabilir.

Balığın bu özel lütuftan yararlanabilmesi için iki şey gereklidir; kırmızı ışığın üretilmesi ve bu ışığı kendisinin görebilmesi. Hâlık-ı Rahman, sebepler zinciriyle perdelenmiş, hikmet dolu yaratma sırrıyla, bu iki önemli hadiseyi de muazzam şekilde gerçekleştirir.

         Kırmızı Işığın Üretilmesi

Gevşek çene balığı, kırmızı ışık üretmek için filtreler ve floresan malzemenin bir kombinasyonunu kullanır. Bu hadisede, Rabbimizin harikulade bir tasarrufu sergilenir: Işık organında kimyevî olarak üretilen ışık, başlangıçta koyu kırmızı renkte değildir ve dalga boyu kısadır. Oysa kırmızı ışık, uzun dalga boyludur. Başlangıçtaki ışık, önce organın içindeki floresan pigment tarafından emilir ve enerjisi alınır. Böylece dalga boyu 626 nm’ye ulaştırılarak kırmızı ışık olarak yeniden yayılır. Denizde parlamadan önce de yaklaşık 705 nm dalga boyuna ulaşana kadar filtrelenir. Bu hikmetli sürecin sonunda, canlının avlanmak için tam ihtiyaç duyduğu hâle getirilir.

         Kırmızı Işığın Görülmesi

         Genelde balıkların, kırmızı (705 nm) ışığa hassas bir görme pigmenti yoktur. Bu yüzden gevşek çene balığı da kırmızı ışığa duyarlı hâle gelmesi için ek bir donanıma ihtiyacı vardır. Bunun için balığın kırmızı bölgede ışığı alabilen ilave fotoreseptör (ışık alıcısı pigmentli hücre) takımı taşıması gereklidir. Fakat Malacosteus cinsindeki balıklar, bu özel fotoreseptörlere sahip değildir. Yapılan incelemelerde, balığın göz retinasında, en büyük değerleri 520 nm ve 540 nm civarında olan rodopsin ve porfiropsin pigmentleri bulunmuştur.[5] Yani gözlerinde, diğerlerindeki gibi sadece mavi ve yeşil ışığı algılayabilen pigmentlerle karşılaşılmış, canlının uzun dalgaya duyarlı görme pigmentinin olmadığı anlaşılmıştır. Böylece kırmızı ışığı görme sisteminin daha farklı ve kompleks yaratıldığı ortaya çıkmıştır.

         Balıktaki görme sistemi şöyle özetlenebilir: Rabbimiz balıkta bir tür “ters floresan” sistemi işleterek kırmızı ışığı tekrar görünür ışığa dönüştürür ve böylece balığın görmesini sağlar. Bu hadise şu şekilde gerçekleştirilir: İlk olarak, balığın yaydığı kırmızı ışık, anten görevi gören ve ışığa hassaslaştıran özel bir molekül tarafından emilir ve enerjisi alınır. Sonra da mavi ve yeşil ışığa hassas olan görme pigmentlerine aktarılır. Aktarımda vazifeli olan, ışığa hassaslaştırıcı bu anten pigmenti, bitkilerdeki fotonlardan enerji alan klorofildekine benzer bir fonksiyonu gerçekleştirmiş olur. Zaten bu pigmentin de bir klorofil türevi olduğu tespit edilmiştir.

         Işığa hassaslaştırıcı bu pigmentin yerinin tespiti ve orijini üzerine de pek çok araştırma yapılmıştır. Bu maddenin ışık alıcı fotoreseptör hücrelerine bitişik farklı yapılar içinde ortaklaşa yaşayan bakteriler tarafından üretilip üretilmediği incelenmiştir.[6] Ancak retinaya yerleşmiş bu tür bakterilere dair bir delil bulunmamış, bunun yerine ışığa hassaslaştırıcı molekülün retina tabakaları boyunca dağıtıldığı ortaya çıkmıştır. Balığın retinasının her bir tabakasının hususî bir tasarrufla yaratıldığı ve bu akılsız moleküllerin her bir tabakaya çok hassas ölçülerle yerleştirildiği keşfedilmiştir.

         Su altının karanlıklarında çırpınıp duran, akıl ve şuurdan yoksun, ne gözünden ne retinasından ne de onun ışık enerjisini alıp görülebilir ölçülere taşıyan özel moleküllerle donatılan katmanlarından haberdar olan bir balık, bu akıllara durgunluk veren sırlarla dolu ışıma ve görme hadiselerini nasıl gerçekleştirilebilir? Böylesine hassas ölçülerde yaratılan bir sistemin, art arda gelen mutasyonlarla meydana gelmesi hiç mümkün müdür? Bu mucizeleri, külli bir düzen içinde, çok ince ve hassas ölçülerle, âhenkle çalışan tezgâhlar gibi işleten Hakîm-i Âdil yapabilir. Her bir safhası, O’nun sınırsız ilmine, emrine, kudretine ve iradesine dayanır; O’nun mizanıyla ölçülür ve yaratılır.

Gevşek çene balığının ışık sistemi, yalnızca kırmızı ışıklı büyük, damla biçimindeki organından ibaret olmayıp kırmızı organın arkasında mavi ve yeşil ışık yayan oval bir organı ve göz ile büyük kırmızı organ arasında da küçük ve yuvarlak bir ışıklı organı daha bulunur.[7] Ayrıca balığın yanlarında ve karın kısmında, küme hâlinde, birkaç sıra mavi ışıklı yapı ve baş ve gövde üzerinde dağılmış, beyaz ışıklı dokulardan oluşan küçük fotoforlar ve aksesuar alanları vardır. Yani bu küçük balık, görmek isteyen gözlere ışıl ışıl bir dünya sergileyerek Hâlıkının Nur ismini fısıldar.

 

Dipnotlar

[1] “Bioluminescence”, www.nationalgeographic.org/encyclopedia/bioluminescence/

[2] Elizabeth Dalby, Doğanın Gizemleri ve Harikaları, Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2010.

[3] “How Do Anglerfish Hunt”, How It Works Book of Amazing Animals, Woodbridge: Imagine Publishing, 2102.

[4] “The Black Dragonfish”, biolum.eemb.ucsb.edu/organism/dragon.html

[5] Ronald H. Douglas ve ark. “Enhanced retinal longwave sensitivity using a chlorophyll-derived photosensitiser in Malacosteus niger, a deep-sea dragon fish with far red bioluminescence”, Vision Research, 1-8-1999, 39(17):2817–2832.

[6] Ronald H. Douglas ve ark. “Localisation and origin of the bacteriochlorophyll-derived photosensitizer in the retina of the deep-sea dragon fish Malacosteus niger”, Scientific Reports, Aralık 2016.

[7] “Stoplight loosejaw”, en.wikipedia.org/wiki/Stoplight_loosejaw

 

Bu yazıyı paylaş