Gölgeden Nura

Gölge; psikolojiden sanata, tasavvuftan felsefeye kadar birçok alanda karşımıza çıkan, içinde derin mânâları barındıran bir mefhum ve metafor olagelmiştir. Fizikte, “aydınlatılmış bir nesnenin arkasında oluşan karanlık alan” şeklinde tarif edilen bu kelime, Tevrat’ta, “sığınma yeri ve güvenlik” anlamında kullanılır.[1]

Analitik psikolojide kişiliğin karanlık yönünü, yani nefs-i emmareyi sembolize eder.[2] Resim sanatında ise daha çok koyu bir rengin gittikçe açılarak bir kabartma etkisi meydana getirmesi için kullanılır.[3]

Gölgenin Farsçadaki karşılığı olan “saye” kelimesi, mecazen lütuf ve ihsan anlamına gelir. Tasavvuf ehli, muvaffak olduğu bir işi anlatırken hiçliğini dile getirmek için, “Rabbimin sayesinde”, “saye-i erenlerle”, “pir sayesinde” gibi ifadeleri kullanır.[4]

Felsefecilerin eserlerinde görülen gölge, Platon’un ifadelerinde de karşımıza çıkar. Platon, mağara benzetmesinde, duygularımızla hissedebildiğimiz dünya ve içindekileri, daha yüksek ve daha kâmil fikirler dünyasıyla (ideler âlemi) münasebetlendirerek gölge metaforunu kullanır.[5]

Gölge kavramını; âyet, hadis ve onlardan nebean eden İslam âlimlerinin eserlerinde de görürüz. Furkan sûresinin 45. âyetinde şöyle buyurulur: “Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatıyor? Dileseydi onu hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş’i ona delil kılıyoruz? Sonra da nasıl tutup onu azar azar Kendimize doğru dilediğimiz yere alıyoruz.” Diğer âyetlerde ise gölge (zıl) kelimesinin şu şekilde kullanıldığı görülür: “Üzerinize bulutları gölge yaptık.” (Bakara, 2/57), “yayılmış gölgeler” (Vâkı’a, 56/30), “gölge ile sıcak” (Fâtır, 35/21), “gölge gününün azabı” (Şu’arâ, 26/189).

Hadis-i şeriflerde ise, “arşın gölgesi”, “melek kanatlarının gölgesi”, “ağaç gölgesi” şeklinde dile getirilir.[6] Nebiler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Dünya ile benim ne alâkam var. Ben bir yolcu gibiyim. Bir ağaç altında gölgelenen, sonra orayı terk edip yoluna devam eden bir yolcu.”[7]

Fethullah Gülen Hocaefendi gölge metaforunu sıkça kullanır: “Bir hadis-i şerifte, âhirette Cenâb-ı Hakk’ın gölgesinden başka gölgenin olmadığı ifade edilmektedir. Evet, orada ziya da gölge de O’na aittir. ‘Cenâb-ı Hakk’ın gölgesi’ sözcüğüyle anlatılan gerçeği, yakıcı şeylere karşı nurunun ayrı bir televvünü ve ayrı bir buudu şeklinde izah etmek mümkündür.”[8]

İbnü’l-Arabî, âlemi Cenab-ı Hakk’ın (celle celâluhu) gölgesinden ibaret görür ve topyekûn bir zıldan ibaret olarak tanımladığı mevcudatın vücut bulmasını Nur ismi ile irtibatlandırır.[9] İmam Rabbânî de mahlûkatı gölgeden ibaret görür. Hakikatte, mutlak mânâda var olanınsa Allah (celle celâluhu) olduğunu söyler.

Gölge mefhumu, Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı’nda da karşımıza çıkar. Ona göre varlık, Vâcibü’l-Vücud’un vücuduna nispeten gayet zayıf ve kararsız bir zıl;[10] Hâlık’ın nurunun gölgesidir.[11] İnsanın mahiyeti, bâki bir ismin sabit bir nevi gölgesidir.[12]

Üstad Hazretleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’ye göre, gölgeye benzeyen mevcudatın zihnimizin haricinde sabit bir hakikati vardır. Onlar, “Varlığın hakikati sabittir.”[13] prensibini esas alırlar. Eşyanın hakikati kendi çerçevesinde bir gerçektir; Hakikî Vücûd’a nisbet edildiğinde ise izâfîlikten öte bir kıymet-i harbiyesi yoktur.[14] Mevcudatın bizatihi bir varlığı yoktur. Her şey, Allah’ın (celle celâluhu) yaratması, hayat lütfetmesi ve bu hayatı daimî kılmasıyla vardır. Mevcudat Hay ve Muhyi isminin tecellisi ile hayata mazhar olur, Kayyum isminin tezahürüyle bu hayat hediyesi devam ettirilir.

Şehristânî, gölgeyi “anlamlandırma” ile ele alır: “Gölge bizzat yoktur, ancak varlığı mânâlandırma bağlamında ona ihtiyaç duyulur.[15] Gölge, O’nun (celle celâluhu) isim ve sıfatlarının tecellilerinin açığa çıkmasında ve bu yüce hakikatlerin mânâlandırılmasında önemli bir yere sahiptir.

Mahiyeti itibariyle gölge, karanlık görünse de ışığa delil olması, onu göstermesi bakımından mühim bir role sahiptir. Kâşânî bu realiteyi, “İzafî varlık, Nur ismi ile gölge olduğundan kendi nefsine bakan yönüyle yok olmasından dolayı gölge (zıl) ile tabir olundu.”[16] şeklinde ifade eder.

Sonuç olarak ışıksız gölge olamayacağı gibi, Allah’ın (celle celâluhu) Nur ve diğer kutsî isimlerinin tecellisi olmadan, gölge mahiyetindeki maddî ve manevî mevcudat da varlık sahasına asla çıkamayacaktır. Miskin, âciz, hiç hükmündeki gölge; kesintisiz tecelli eden İlahî Nur’a muhtaçtır.

Sanatlı ve fevkalade düzenli olan gölgenin de ayrı bir yeri vardır. Mevlâna Hazretleri, “Hiç hayâl olmaz O’nun bir gölgesi.”[17] sözüyle bu gerçeğe atıf yapıyor olsa gerektir. Varlığı kendinden olmayan gölge, bütün zaman ve mekânları nurlandıran Rabbimize işaret eder.

Dipnotlar

[1] jf. fx Sl. 17, 8 og 63, 8; denstoredanske.lex.dk/skygge

[2] Anders Smith, Finn Stefánsson, Pia Skogemann, skygge; lex.dk, Den Store Danske, 2009.

[3] Toscano dell’Arts del Disegno, Floransa, 1681’den aktaran E. H. Gombrich, Düşen Gölgenin Özellikleri, çev. Ülkü Tamer, Sanat Dünyamız, sayı 77, Güz 2000, s. 177–191.

[4] Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları, 2009.

[5] Smith, Stefánsson, Skogemann, a.g.e.

[6] Buhari, Zekât, 16, Rikak, 24, Hudûd, 19; Müslim, Zekât, 91, Buhari, Cihâd, 20; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 129.

[7] Tirmizî, Zühd, 44; İbn Mâce, Zühd, 3; Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, 1/301.

[8] M. Fethullan Gülen, Fasıldan Fasıla 4, İstanbul: Nil Yayınları, 2003, s. 59.

[9] Ahmed Avni Konuk, Muhyiddîn İbnü’l-Arabî‘nin Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, yayına hazırlayanlar: Doç. Dr. Mustafa Tahralı, Yard. Doç. Dr. Selçuk Eraydın, İstanbul: M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017, s. 243.

[10] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 89.

[11] Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 199.

[12] Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 55.

[13] Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Tabsıratü’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2012.

[14] M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011.

[15] C. G. Cereti ve D. N. MacKenzie, “Except by Battle: Zoroastrian Cosmogony in the 1st Chapter of the Greater  Bundahišn ,” C. G. Cereti, M. Maggi, E. Provasi, ed., Religious Themes and Texts of Pre-Islamic Iran and Central Asia, Studies in Honour of Professor Gherardo Gnoli on the Occasion of His 65th Birthday on 6th December 2002, Wiesbaden, 2003, s. 31–59; Mehmet Alıcı, Kadîm İran’da Din, İstanbul: Milel ve Nihal, 2021, s. 221–236.

[16] Kâşânî, Istılahatu’s-Sufiyye, s. 184, (Selami Şimşek, Tasavvuf Edebiyat Terimi Sözcüğü, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2017, s. 395).

[17] Mevlâna, Mesnevi, nazmen tercüme: Ahmet Metin Şahin, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2006.

 

Bu yazıyı paylaş