Uyku ve uyuyarak dinlenme, metabolizma sahibi bütün canlılar için bir ihtiyaçtır ve hususî bir lütuftur. Uyuma ve uyandırılma, organizmamızda devam edegelen faaliyetlerin işleyişine paralel olarak, belli bir ritim ve düzen gösterecek şekilde tanzim edilmiştir.
Hayatımızın yaklaşık üçte biri uykuda geçer.[1] Yüce Allah’ın (celle celâluhu) “Uykunuzu dinlenme yaptık.” (Nebe, 78/9) buyurduğu üzere, hayatî öneme sahip olan uyku, biyolojik fonksiyonlarımızın devamı, organların bakım ve tamiri, bedenimizin dinlenmesi ve üzerindeki yükü atması için hizmet eden, son derece aktif bir süreçtir. Biyolojik saatimiz ve uyku arasında tesis edilmiş biyoritmin işletilmesiyle sağlanan düzenli uyku periyotları, bizlerin zinde, mutlu ve dengeli fertler olmamıza hizmet eder.
İnsanoğlu fıtraten ibadet etmeye muhtaçtır. Uykusuz insan ibadetlerinden zevk alamadığı gibi kulluğun şuuruna da tam eremez. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Kalbleriniz kendisi ile ülfet ettiği sürece Kur’ân okuyunuz. İhtilaf ettiğinde okumayı bırakınız.”[2] buyurarak insanın zihnen ve bedenen dinç olduğu, âyetlerin mânâsını düşünüp anlayabildiği ruh hâleti ile Kur’ân okunmasını tavsiye eder. Bu zaviyeden manevî hayatımızın tanzimi için de uyumaya muhtaç olduğumuz söylenebilir.
Uyku âdeta ölümün, uyanmak da tekrar dirilişin provası gibidir. Hadis-i şerifte “ölümün kardeşi”[3] olarak tarif edilen uyku, aslında kompleks bir süreçtir. Sağlıklı uykunun “REM”[4] ve “REM dışı” şeklinde, başlıca iki safhası bulunur. Bu safhalar, gece boyu dört ile altı kez ve her biri yaklaşık 90 dakika sürecek biçimde tekrarlanır.
REM dışı safha, uykunun %75–80’ini teşkil eder ve uyanıklıktan uykuya geçiş ve toplam uyku süresinin %45–55’ini oluşturan sathî (yüzeysel) uyku ve en dinlendirici olan derin uyku kısımlarına ayrılır.[5] REM dönemi, rüyaların görüldüğü safhadır ve uykuya daldıktan yaklaşık 90 dakika sonra başlar. Toplam uyku süresinin %20–25’ini teşkil eden bu dönemde görülen rüyalar hatırlanır. Bu devre 90 dakikada bir 5–30 dakikalık süreler hâlinde ortaya çıkar, bütün vücutta kas tonusu (gerginliği) azalır, kalb atımları ve solunum düzensizleşir.[6]
Fizikî ve manevî hayatımız için bu kadar mühim olan uykunun, başlama safhası hakkında 19. yüzyılın ünlü bir nöroloğu, “Uyku güvercine benzer, sadece elinizi uzatacaksınız. Yakalamaya çalışırsanız kaçar.”[7] tavsiyesinde bulunur. Uykuya dalmak ve sürdürmek sağlıklı fertlerde elimizi pasif bir biçimde uzatıp kuşun konmasını beklemek kadar kolaydır ve birkaç dakika içinde gerçekleşir. Kimi zaman uykuya dalmak, kimi zaman uykuyu sürdürmek uyku bozukluğu olan fertler için tam bir işkencedir.
2005 yılında yapılan Milletler Arası Uyku Bozuklukları Sınıflaması-2’ye göre 85 farklı uyku bozukluğu, sekiz ana başlık altında toplanmıştır.[8] Uykuda solunum bozuklukları başlığı altında yer alan Uyku Apnesi Sendromu, dünya üzerinde sık rastlanan, ancak teşhis imkânlarının yetersizliği sebebiyle yaygınlığı doğru şekilde tahmin edilemeyen, önemli bir uyku bozukluğudur. “Uyku apnesi” olarak tarif edilen bu rahatsızlıkta, uyku esnasında, üst hava yolunun tıkanması ile solunum en az 10 saniye veya biraz daha uzun sürelerle ve belli tekrarlarla engellenir.[9] Apne, uyku sırasında solunumun durmasını (apne atakları) ve ardından kanın oksijen doygunluğunda düşme sonrası uyanma, uyanmayı takiben solunumun düzelmesi ile karakterize edilen bir tablodur.[10]
- yüzyılın başlarında yaşamış olan Charles Dickens, uyku apnesini en iyi tarif eden İngiliz yazardır. Mister Pickwick’in Serüvenleri adlı kitabındaki uşak Joe, uyku apnesi sendromunun bütün özelliklerini taşır.[11]
Günümüzde teşhis metotlarındaki gelişme ve çeşitlenmeler, insanların kaliteli hayat ihtiyaçlarındaki artış, muzdarip kimselerin konu hakkında şuurlanmasını da beraberinde getirmiştir. Gündüz aşırı uykulu olma hâli, uykuda boğulma hissi, uyku sırasında tekrarlayan uyanmalar, yorgunluk ve konsantrasyon bozukluğu gibi belirtilere bu sendromda oldukça sık rastlanır.
“Horlama”, uyku esnasında sesli soluk alıp verme olarak tarif edilir. Hava yollarında havanın rahat geçememesi veya hava yollarındaki yumuşak doku veya kasların titreşmesi neticesinde ortaya çıkar. Horlama şikâyeti olan hastaların %35’inde tıkayıcı uyku apnesine rastlanmakta ve uyku apnesi olan hastaların da %70–95’i horlamaktadır.
Apne atakları sırasında kanda artan karbondioksit miktarı, beynimizin arka bölümüne yerleştirilmiş olan solunum merkezini uyarır; şuurumuz taalluk etmeden çalıştırılan bu refleks vesilesi ile kişi uyandırılır.[12] Hayatî bir sigorta niteliğindeki tekrarlayan apne atakları neticesinde hastanın uykusu sık sık bölündüğü için geceyi sathî uyku ile geçirmek durumunda kalan hastalar, gün boyunca kendilerini uykulu hissederler. Bu durum özellikle ağır uyku apnesi olan hastaları teşhis etmede önemli bir belirtidir. Bahsedilen semptomların yanı sıra unutkanlık, dikkat dağınıklığı, anksiyete, depresyon ve gastroözofagial reflü gibi durumlara da rastlanabilir.
Çocuklarda da ortaya çıkabilen bu sendrom, 2–6 yaşlar arasında nispeten daha fazla görülürken, erişkinliğe doğru her 10 yılda bir sıklığı iki kat artmakta, 60 yaşından sonra sıklığı artsa da klinik bulguların şiddeti azalmaktadır.[13]
Erkekler yutak bölgelerinin anatomik yapıları ve hava yolu morfolojileri (yağ dağılımı gibi) gibi faktörler sebebi ile bu hastalığın daha fazla riski altındadır. Obezite ile uyku apnesi oluşumu arasında ispat edilmiş bir ilişki mevcuttur. Kilo aldıkça yutak bölgesindeki duvarda bulunan yağ yastıkçıkları büyümekte ve bu üst hava yolunda tıkanma eğilimi artmaktadır. Sırt üstü pozisyonda uyumak, dil kökünün üst solunum yolunu tıkamasına yol açarak uyku apnesinin şiddetini artırabilir. Uyku apnesi sendromundan muzdarip fertlerin akrabalarında da bu rahatsızlığa diğer insanlara göre daha sık rastlanması, doğumdan itibaren ortaya çıkan bazı hastalıklarda (Trisomi 21, Marfan Sendromu) da görülmesi ve Afrika kökenli Amerikalılar ile Asyalılarda hastalığa sık rastlanması, genetik eğilimi düşündürmektedir.[14]
Uyku apnesi sendromu şiddetli olduğunda, hastalığa bağlı gelişebilecek problemlerin riski (ölüm de dâhil olmak üzere) artmaktadır. Özellikle uykuda rüya esnasındaki REM döneminde meydana gelen kalbteki ritim bozuklukları, akciğer tansiyonundaki değişimler, apne sonrası oksijen seviyelerindeki düşüşler, hipertansiyona bağlı gelişen kalb ve beyindeki ani hasarlar neticesinde ölüm görülebilir. Hastalığa bağlı olarak artan trafik ve iş kazaları da dikkate alınması gereken neticelerdendir.
Teşhiste kullanılan altın standart yöntem polisomnografidir. Bu teşhis metodu ile uyku apnesi tespit edilebildiği gibi hastalığın tipi ve ciddiyeti hakkında da bir fikir edinilebilir.
Tedavi
Şimdiye kadar uyku apnesi için kabul görmüş bir ilaç tedavisi yoktur. Özellikle sürekli pozitif hava yolu basıncı (CPAP) ve cerrahî müdahale, alternatif ve popüler tedaviler arasındadır. Tek başına kilo verme ile bile uyku kalitesinde düzelme görülür. Sırt üstü pozisyonda uyumanın engellenerek yan yatmanın teşvik edilmesiyle pozisyona bağımlı apne sendromlarının düzeldiği ve oksijen seviyesinin düşmesinin engellenebileceği ifade edilmektedir. Sünnet-i Seniyye’ye uygun bir alışkanlıkla sağ tarafa dönerek yatmak[15] apneye bağlı uykudaki solunum kesilmelerinin azalmasına yardımcı olur.
Seçkin bir tedavi yöntemi olan sürekli pozitif hava basıncı, bir tür stent gibi üst hava yolu tıkanmasını engeller ve hava yolu açıklığı devam ettirilerek apne atakları önlenmiş olur. Bu yöntemle orta ve şiddetli uyku apnesi hastalarında gün içi uykululuk hâli büyük ölçüde düzelir.
Uyku apnesi sendromuyla kardiyovasküler hastalıklar arasındaki yakın münasebet, çok sayıda çalışmayla ortaya konmuştur. Hipertansif uyku apnesi hastalarında CPAP kullanımı hem gece hem de gündüz kan basıncı değerlerini düşürmeye katkı sağlar. Hastalığa bağlı önlenebilir komplikasyonların ve semptomların kontrol edilebilmesi, hayat kalitesini önemli ölçüde artırabilir.
Uyku ihtiyacı ve kıvamı kişiden kişiye değişir. İnsanlar sadece gece uyumazlar, uyumamalıdır da. Uyku için Sünnet-i Seniyye çerçevesinde tavsiye edilen zaman dilimleri, fıtrata ve biyolojik sağlığımıza en uygun vakitlerdir. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Gündüzün evvelinde uyumak dalgınlık, ortasında uyumak güzellik, sonunda uyumak ise ahmaklıktır.”[16] buyurur. Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünneti olan öğle uykusu (kaylûle), uyku apnesi sendromu olan fertlerin gündüz uykululuk semptomlarını gidermeye önemli katkı sağlayabilir. Sünnet-i Seniyye’ye ittiba etme şuuru ile gerçekleşen, zamanlaması fıtrata uygun olan kısa süreli uyku bile hem bedenimize hem de ruhumuza şifa vesilesi olabilir.
Dipnotlar
[1] Neslihan Dikmenoğlu, Uykuda Solunum Bozuklukları, Ankara: Toraks Kitapları, 2015.
[2] Buhârî, Fadailu’l-Kur’ân, 37.
[3] Beyhakî, Şuabu’l-İman, 4/183.
[4] Rüya görürken göz bebeklerinin, göz kapakları altında hızlıca hareket etmesi.
[5] R. B. Berry ve ark. The AASM Manual for the Scoring of Sleep and Associated Events: Rules, Terminology and Technical Specifications, The American Academy of Sleep Medicine, 2007, s. 17–31.
[6] H. Schulz, “Phasic or transient? Comment on the terminology of the AASM manual for the scoring of sleep and associated events”, J Clin Sleep Med, 2007, 3, s. 752.
[7] Dietrich Langen, Otojen Gevşeme Egzersizi, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2009, s. 88.
[8] H. W. Duchna, “Sleep-related breathing disorders: A second edition of the International Classification of Sleep Disorders (ICSD-2) of the American Academy of Sleep Medicine (AASM)”, Pneumologie, 2006, 60, s. 568–575.
[9] J. M. Shneerson, Sleep Medicine: A Guide to Sleep and Its Disorders, New Jersey: Wiley-Blackwell, 2005, s. 229–262.
[10] Ahmet Turan Evlice, “Obstrüktif Uyku Apne Sendromu”, Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 2012, 21(2), s. 134–150.
[11] M. Karadağ, “Dünyada ve Türkiye’de Uyku Çalışmaları”, Akciğer Arşivi, 2007, 8, s. 62–64.
[12] Şakir Aslan, “Horlama Çözümsüz Değil”, Sızıntı, Eylül 2010.
[13] Shneerson, a.g.e.
[14] Schulz. a.g.e.
[15] Suyutî, Câmiu’s-Sağir, 1:191.
[16] Buhârî, Edebü’l-Müfret, 593.