Kanser ve Alışkanlıklar

“Öyleyse, Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve hoş olarak yiyin! Yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız O’nun nimetlerine şükredin!” (Nahl, 16/114).
“Ey Âdem’in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken süsünüz olan elbisenizi giyinin! Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.” (A’râf, 7/31).
“Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah işleyenler, elbette yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.” (En’âm, 6/120).

Yukarıdaki âyetleri kim bilir kaç kere okumuşuzdur. İbadet niyetine, dua niyetine, derdimize derman, hastalıklarımıza şifa niyetine… “Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz.” buyuruyor, Rabbimiz. Âyet şöyle devam ediyor: “Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” (İsra, 17/82). İnananlar için şifa ve rahmet olan bu mukaddes kitap, acaba zalimlerin ziyanını nasıl artırıyor?
Bu düşünceler beni, Amerikan Kanser Derneği tarafından 2014 yılı verilerinin temel alınmasıyla yapılan bir çalışmaya götürdü. Bu çalışmada, 30 yaş ve üzeri kişiler arasında; hayat tarzı ve alışkanlıkların, 26 farklı kanser türüne hangi ölçülerde katkıda bulunduğu araştırıldı. Bu kapsamlı araştırmanın sonucunda, kanser vakalarının yaklaşık %42’sinin ve kansere bağlı ölümlerin de %45’inin, değiştirilebilir risk faktörleriyle bağlantılı ve dolayısıyla önlenebilir olduğu tespit edildi. Belirlenen en önemli risk faktörleri şunlardı:
– Sigara içimi (aktif ve pasif içicilik)
– Obezite
– Alkol kullanımı
– Kırmızı et ve işlenmiş et ürünleri
– Meyve ve sebze açısından yetersiz, lif ve kalsiyum bakımından fakir diyet
– Fizikî hareketsizlik
– Güneşten veya kapalı alanda bronzlaşmadan (solaryum) kaynaklanan ultraviyole radyasyon
– Kanserle irtibatlı enfeksiyonlara sebep olan çok sayıda virüs (hepatit B ve C, herpes, papilloma, immün yetmezlik, T-hücre lenfotropik, öpücük hastalığı virüsleri) ve helikobakter pilori gibi bakteriler)
Analiz için uzmanlar öncelikle bu bilinen risk faktörlerinin yaygınlığına ve kanser ihtimalini ne ölçüde artırdığına baktılar. Bu bilgileri, söz konusu risk faktörleriyle ilişkili kanserlerin oranını belirlemek için kullandılar. Araştırmacılar ayrıca her bir risk faktörünün 2014 yılındaki toplam kanser vakalarına ve ölümlerine katkısını analiz ettiler.
Sigara kullanımı, kanser vakalarının %19’unu ve kanserden ölümlerin yaklaşık %29’unu oluşturarak listenin başında bulunuyordu. Bunu %7,7 ile obezite, %5,6 ile alkol kullanımı, %5 UV radyasyon ve %2,9 ile de hareketsiz bir hayat tarzı takip ediyordu.
Obezite, alkol alımı, kötü beslenme ve fizikî hareketsizlik gibi faktörler bir araya geldiğinde, risk daha da artmakta ve bu kombinasyonun, kanser vakalarının yaklaşık %18’inden ve kansere bağlı ölümlerin %16’sından sorumlu olduğu görülmektedir.1
Ayrıca söz konusu 26 kanser türünü tek tek inceleyen araştırmacılar, hangilerinin hayat tarzı risk faktörleriyle daha fazla bağlantılı olduğunu da belirlediler. Rahim ağzı kanseri ve kaposi sarkomunda bu nispet %100 iken, yumurtalık kanserinde %4,3 çıkmıştı. Melanom, kolorektal karsinom, akciğer, gırtlak ve ağız boşluğu kanseri vakalarının ve ölümlerinin %75’inden fazlası değiştirilebilir risk faktörleri ile irtibatlı bulunmuştu. Bu 26 kanser türünden 15 tanesinde nispet %50’nin üzerinde çıkmıştı.1
Çoğu insanın adından bile bahsetmek istemediği, teşhis konduğu andan itibaren hem hasta hem de yakınları için oldukça zorlu tedavi süreçlerini beraberinde getiren, maddî ve manevî yönleri ile mücadelesi oldukça zor olan kanser vakalarının, neredeyse yarısının önlenebilir olacağını duymak sanırım hepimize iyi gelmiştir.
Kanser ve Sebepleri
Kanser, hücrelerde DNA hasarlarının birikmesi sonucu meydana gelen anormal hücrelerin hızlı ve kontrolsüz bir biçimde çoğalmasıyla ortaya çıkan hastalıklar grubuna verilen genel addır. Bugüne kadar 200’ün üzerinde kanser türü tanımlanmıştır. Hayatı boyunca her üç insandan birinin kansere yakalanma ihtimali mevcuttur. Bir kanserin gelişmesinde kişinin hayat tarzına bağlı faktörlerin yanı sıra biyolojik durumu (yaş, cinsiyet, deri tipi), genetik risk faktörleri ve çevre ile ilgili unsurlar da (hava kirliliği, asbest gibi maddeler) farklı mekanizmalarla rol oynarlar. Şartlar ne olursa olsun mutasyonlar kesinlikle engellenemeyeceği için belirli bir önlenemez kanser yoğunluğu hesaba katılmalıdır. Bir insan yeterince uzun yaşayabilirse, hücrelerinden en az birinin eninde sonunda kanserin gelişmesi için yeterli bir dizi mutasyon biriktirmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden yaşla beraber bazı kanserlerin görülme sıklığı da artmaktadır. Kansere sebep olabilecek çevre faktörleri çok çeşitlidir. Bunlardan en bilinenleri DNA’ya zarar vererek mutasyona dolayısı ile de kansere yol açan; kimyevî ajanlar, virüsler, ultraviyole ve diğer iyonize radyasyonlar sayılabilir. Kanser gelişiminde çevre faktörlerinin rolünü net bir biçimde ortaya koyan çalışmalar vardır. Farklı ülkelerdeki kanser yoğunluklarının karşılaştırıldığı çalışmalar bunu açıkça göstermektedir. Her kanser türü için, oldukça sık görüldüğü bir ülkeye nazaran, yoğunluğun birkaç kat daha düşük olduğu başka bir ülke vardır.

Göçmen nüfuslar, atalarının bulunduğu ülkenin değil de yeni geldikleri ev sahibi ülkenin tipik kanser görülme sıklığı modelini benimseme eğilimindedirler. Bu da kanserin gelişmesinde, çevreden gelen tesirlerin genetik faktörlerden daha müessir olduğunu göstermektedir. Bu veriler ışığında kanserlerin %80–90’ının, sebepler planında önlenebilir veya en azından ertelenebilir olduğu tahmin edilmektedir. Bu da bize elimizde kanser ile mücadelede oldukça fazla tercihimizin olduğunu göstermektedir. Kanser teşhisinin ve tedavisinin kişiye, yakınlarına ve topluma getirdiği fizikî, psikolojik, sosyolojik ve malî yükün yanında; bu hususta alınacak koruyucu ve önleyici tedbirlerin ne kadar kolay, ucuz, ulaşılabilir ve zararsız olduğunu belirtmeye gerek yoktur.
Kanserde Koruyucu ve Önleyici Tedbirler
Yukarıdaki çalışmada net bir şekilde ortaya konulduğu üzere; kanserle ilgili risk faktörlerini azaltmak ya da ortadan kaldırmak adına, kişinin kendi hayat tarzı ile ilgili yapabileceği çok şey vardır: Aklımızı kullanır, Kur’ân-ı Kerim’in âyetlerine bu nazarla bakar, Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerine kulak verir ve O’nun hastalıklardan korunma hususundaki birbirinden değerli tavsiyelerini tutabilirsek, ancak o zaman bu mümkün olur.
“Allah’tan af ve afiyet (sağlık) isteyiniz. Zira bir kula, yakîn derecesindeki bir imandan sonra, afiyetten (sağlıktan) daha hayırlı bir şey verilmemiştir.” Bu hadisteki “Allah’tan sağlık isteyin.” ifadesinin, sadece dua ile isteyin değil, aynı zamanda sağlığınıza dikkat edin, sağlığınızı korumak için gerekli bütün tedbirleri alın mânâsına geldiği de aşikârdır.
Şuur, akıl ve irade sahibi insanoğluna düşen şey, sebeplere riayette kusur etmemeye çalışmaktır ki buna “fiilî dua” da denmektedir. Fiilî dua, sebepleri dikkate almak ve o sebeplerin gerektirdiği şekilde davranmakla olur. Sözlü, hâli ve fiilî duamızı gerektiği gibi yapmak, bizleri Allah’ın izni ile “Keşke!” demekten kurtaracaktır. Bu hususta yapılan ihmaller sonunda “Keşke!” gibi ifadelere sebebiyet verir ki bu da kaderi tenkit olur. Maziye ve musibetlere kader açısından bakmak icap eder. Bu mevzuda yapılan herhangi bir tenkit ise kadere taş atmak demektir.
Kanserle mücadelenin diğer bir ayağı ise kansere sebep olan hastalıklardan korunma ve bu hastalıkların yayılmasını engellemektir. Genel olarak enfeksiyonların sebep olduğu kötü huylu tümörlerin önlenmesi için yapılan çalışmalar güzel neticelere vesile olmaktadır. Karaciğer kanserinin en önemli sebeplerinden biri olan Hepatit B’ye karşı geliştirilen aşı oldukça tesirli olup bütün dünyada bağışıklama programlarında uygulanmaktadır. Kan taramasına verilen önemin artmasıyla birlikte kan yoluyla geçebilecek virüslerin bulaşma nispeti azalmaktadır. Rahim ağzı kanserine karşı üretilen aşılar da yine virüs karşıtı aşılar olup en sık görülen ve en çok kansere sebep olan papilloma virüslerinin suşlarını kapsamaktadır. Yapılan çalışmalar aşılamanın rahim ağzı kanserlerini engellemedeki rolünü net olarak göstermektedir. Ayrıca eğitim ve sosyoekonomik durumdaki iyileşmelerin karaciğerde kansere sebep olan parazitlerin ve mide kanserinin gelişmesinde önemli payı olan H. pylori’nin yol açtığı enfeksiyonların azalmasında rol oynadığı muhtemeldir.
Kanserle mücadelede önemli olan bir diğer husus ise hastalığı zararsız veya erken safhalarda teşhis etmeye yarayan kanser tarama testleridir. Milletlerarası kanser cemiyetleri tarafından kanser tarama kılavuzları geliştirilmiştir. Meme, rahim ağzı ve kolorektal (kalın bağırsak) kanserleri için tarama kılavuzları üzerinde genel olarak fikir birliğine varılmıştır. Bunların yanı sıra akciğer, prostat ve deri kanserleri için de ilgili kurumların kendilerinin düzenlediği tarama kılavuzları mevcuttur. Bu kılavuzlara göre kişinin cinsiyeti, yaşı ve sahip olduğu risk faktörleri göz önünde bulundurularak, her kanser türüne göre ayrı bir tarama takvimi oluşturulur. Bağırsak kanseri için dışkıda gizli kan testi ve kolonoskopi muayenesi, meme kanseri için düzenli muayene, mamografi ve ultrason tetkikleri, rahim ağzı kanseri için düzenli jinekolojik muayene ve üreme organından sürüntü ile hücre alınması (smear), prostat kanseri için prostat muayenesi ve PSA (prostata özel antijen) testi, deri kanseri için ilgili bölgeyi iyice büyüterek yapılan düzenli muayeneler bunlardan en önemlileridir. Bu muayene ve testler genel nüfus için kabaca belli bir yaştan sonra tavsiye edilir ve düzenli aralıklarla tekrarlanır. Ancak risk grubunda olan, yani ailesinde belli bir kanserin görüldüğü kişiler için daha erken yaşlarda başlayıp daha sık aralıklarla tekrarlanan tarama takvimleri oluşturmalıdır.
Dinî hassasiyetleri olan kişiler belki hayat tarzından doğan risklerin büyük bir bölümünü taşımıyor olabilirler. Ama bir hekim olarak gözlemim, onların bir kısmının aşılara ve tarama testlerine karşı gerekli hassasiyeti göstermiyor olduklarıdır. Bilindiği üzere “takva” kelimesi, gayet iyi korunma ve sakınma demek olan vikâye kökünden gelmektedir. “Evet, teşriî emir ve nehiyleri gözetip dinin ‘yap’ veya ‘yapma’ dediği hususlarda emre imtisal etmenin yanı sıra, tekvinî emirlere riayet etmek, yani, Allah’ın kâinatta câri sünnetine (kanunlarına) uygun hareket etmek de takvanın önemli bir buududur. Birincisi gâliben dâr-ı uhrâda görür mücâzâtı, sevabı; ikincisi ağleben dâr-ı dünyada çeker mükâfât ve ikâbı. Yani, teşrii emirlere uymanın ücreti öteye bırakılır, riayet etmemenin cezası da yine ahirette verilir. Tekvinî emirlerin cezası ise büyük ölçüde dünyada tatbik edilir, kısmen de âhirete bırakılır.
Kansere de yukarıda zikredilen her iki açıdan bakmak gerekir. Kısacası hem korunma hem de tedavi hususunda, dinimizin gereği olan (âyetler ve sağlıkla ilgili hadisler ışığında) sebeplerle birlikte, tıp ilminin günümüzde geldiği seviye ne ise onun da gereklerini yerine getirmeliyiz.
Dipnotlar

Bu yazıyı paylaş