Gece Bekçisi Salih

Barbaros’un fethedip Oruç Reis’in uğruna canını feda ettiği Afrika’nın inci mercan ülkesi…

Sömürge ve katliamlara mârûz kalan bu Akdeniz ülkesinde Hizmet gönüllüleri toprağa atılan tohumlar misali eğitim yuvaları açarlar.

Bu eğitim kurumlarından birine gece bekçisi ararlar. Bir gün okulun servis işlerini takip eden emektar Hamdi abi der ki:

  • Benim bir akrabam var. Atlas dağlarının tepesinde bir köyde çobanlık yapıyor. Kendisi lise mezunu. Dilerseniz davet edeyim, deneyin.

Aradan birkaç gün geçer, Salih isimli çoban, 200 km uzaktaki köyünden gelir. Müdür Bey’le yaptığı görüşmeden sonra işe alınır.

Salih gece bekçiliğine başlar, ancak Müdür Bey’in dikkatinden kaçmayan bir durum vardır. Okula her girdiğinde ve okuldan her çıktığında onu ya namaz kılarken ya da Kur’ân okurken bulur.

Salih, kısa zamanda eğitim kadrosunun, öğrencilerin ve velilerin sevgisini ve güvenini kazanır.

Günler hızla geçer. Eğitim yuvasında gece bekçiliği yapan Salih, gündüzleri boş durmaz. Az uyur, çok kitap okur. Eline geçen kitabı veya dergiyi bitirmeden bırakmaz. Geçmişten gönüllere nakşedilen sevginin tesiriyle ve okulda çalışan gül yüzlü, elmas sözlü eğitimcilerin etkisiyle kısa zamanda Türkçe öğrenir. Bir gün Müdür Bey’in odasına girer ve Türkçe olarak, “Abi, ben İngilizce kursuna gidebilir miyim?” diye sorar.

Müdür Bey, “Olur Salih kardeşim, işin aksamazsa olur.” diye cevap verir.

Salih aylar sonra tekrar Müdür Bey’in odasındadır:

  • Abi, biliyor musun, ben İngilizce kursunu bitirdim. İşte bu da sertifikam.

Müdür Bey içinden geçirir: “Bu çoban buraya geldiğinde Arapça, Fransızca ve Berberî dilini biliyordu. Burada Türkçe öğrendi. Şimdi de İngilizce…” Onu tebrik eder ve hediyesini verirken, “Aslanım, sen bana Allah’ın bir lütfusun.” der yine içinden…

İnşirah sûresindeki “Bir işi bitirdiğinde hemen yeni bir işe başla.” mealindeki İlahî emir, âdeta Salih’te tezahür etmiştir. Yine günlerden bir gün Müdür Bey’in kapısını çalar:

  • Abi, ben televizyonculuk ve gazetecilik kursuna gitmek istiyorum, izniniz olursa…

Müdür Bey, şaşkın şaşkın Salih’e bakarak cevap verir:

  • Tabiî ki Salih’im. Gece bekçiliğini aksatmaman şartıyla…

Allah dilerse olmazları oldurur, çöllerde gül bitirir. Salih çölde biten bir gül gibiydi, ama hakiki mânâda Müdür Bey’in gönül dünyasında yeşeren bir gül bahçesi gibi olmuştu.

Günler, aylar birbirini kovalamış, zaman hızla akmıştı. Salih bir gün elinde bir kamera ile Müdür Bey’i ziyaret eder:

  • Hayırdır Salih’im, bu nedir?
  • Abi, izniniz olursa okulumuzun öğrencileriyle röportaj yapmak istiyorum. Katıldığım televizyonculuk ve gazetecilik kursunun bitirme tezi olarak benden röportaj yapmamı istediler.
  • Tabiî ki Salih’im, ama vazifeni aksatmamak şartıyla!

Kısa bir süre sonra Müdür Bey, incisi mercanı bol ülkeden, İstanbul’daki yeni vazifesine başlamak üzere ailesiyle birlikte ayrılır. Aradan iki sene geçer. Salih’ini çok özlemiştir. Şirinevler’de yürürken bir anda durur. Önünde yürüyen kişinin, Salih olduğunu görür! “Salih’im!” deyip ona sarılır:

  • Salih’im, sen buraya nasıl geldin?
  • Abi, sen bilmiyor musun, ben buraya Cihan Haber Ajansında staj yapmaya geldim. Ülkemde TRT Arapça ve Cihan Haber Ajansının resmî temsilcisi oldum. Aynı zamanda TÖMER’de Türkçe kursuna gidiyorum.

Müdür Bey şaşkına döner. Hayalinde onunla tanıştığı ilk gün canlanır. Beş dil bilen ve katıldığı kursları başarıyla bitiren Salih, iftihar vesilesi işler yapmaktadır.

O sene Kurban Bayramı’nda, Müdür Bey özlemini iliklerine kadar hissettiği o güzel ülkeyi ziyaret eder. Oradaki talebeler sohbet esnasında sözü Salih’e getirir:

  • Abi, biliyor musun Salih’in yaptığını?
  • Hayırdır, yine ne yaptı?
  • Salih, ülkenin resmî televizyon kanalında, canlı yayında Hira dergisini ve Hizmet’i anlatan ilk kişi oldu. Aynı zamanda üniversiteye kayıt yaptırdı. Uluslararası İlişkiler bölümünde okuyor.

Hizmet kervanı, önüne çıkartılan akabelere rağmen yürüyüşüne devam ediyor, toplumun her kesimini kucaklıyor ve dünyada barış adacıklarının oluşması, insanların sulh ve emniyet içinde, kardeşçe bir arada yaşamaları için adımlar atıyordu.

2014 yılında 100’e yakın ülkeden ilim insanlarının katılımıyla İstanbul’da bir konferans tertip edilir. Bu konferansa Müdür Bey de misafirleriyle iştirak eder. Yemek arasında sağ masada oturanların konuşmaları dikkatini çeker. Başını çevirince Salih ile göz göze gelirler. Hemen ayağa kalkar ve onu kucaklar:

  • Hayırdır Salih’im, ne yapıyorsun? Konferansa mı geldin?
  • Evet abi. Ülkemin önde gelen gazetecileriyle birlikte geldik.
  • Gazeteciler mi?
  • Abi, sen bilmiyor musun yoksa. Ben ülkemin tirajı en yüksek gazetesinde köşe yazarı oldum. Ülkemdeki gazetecileri de benim bu günlere gelmeme vesile olan insanları ve o insanların alın terleriyle inşa ettikleri Hizmet müesseselerini görmeleri için getirdim.

Müdür Bey gözyaşlarını tutamaz.

Allah dilerse, narin bitki kökleri kayaları deler. Kavurucu sıcaklığa rağmen yapraklar yemyeşil kalır. Sert kayalar, rahmet çeşmesi olur. Evet, olduğuna da defalarca şahit olduk…

Günlerden bir gün, Müdür Bey Tayland’a bir programa gider. Gecenin geç bir saatinde, telefonuna gelen mesajı okur. Mesaj çok sevdiği bir talebesinden gelmiştir. Bir ifadesi dikkat çekicidir: “Dr. Salih’in size selamı var.”

Müdür Bey cevap yazar:

  • “Dr. Salih” diye tanıdığım biri yok.
  • Abi, bu bizim Salih. Hani bizim meşhur gece bekçisi Salih.
  • Nasıl yani, o doktor mu oldu?
  • Evet abi. Malumunuz, Uluslararası İlişkiler bölümünde okuyordu. Bitirince yüksek lisans yaptı. Sonra da doktorasını tamamladı.

Müdür Bey hem şakın hem de sevinçli bir hâlde Rabbine hamdeder.

Salihlere ve onları yetiştiren gönül dostlarına selam olsun…

Not: Nijerya’daki Nusret Eğitim ve Kültür Şirketinin Genel Müdürü Hüseyin Baydar, korona virüsü sebebiyle bu ülkede, 12 Ocak 2021 tarihinde, ruhunun ufkuna yürümüştür.

Bu yazıyı paylaş