Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa.
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk,
Tâ bigûyem şerh-ı derd-i iştiyâk.
(Hazreti Mevlânâ)
(Ayrılıktan yanmış yakılmış bir yürek isterim,
Ayrılık derdini anlatabilmek için).
Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca,
Ümidimi affına merdiven yaptım.
Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü,
Ama onu alıp affının yanına koyunca,
affını tasavvurlar üstü büyük buldum.
(İmam Şafiî Hazretleri)
Sabahın ilk saatlerinde, dilinde dualarla, güvercin tedirginliğinde yol alıyordu. “Muzdarip ruhlar ancak birbirlerini gördüklerinde huzur bulurlar.” sözündeki gibi, kardeşlerinin derdini derdi bilen bir muavenet kahramanının iş yerine gidiyordu. İçeriye girdiğinde dört yıldır görmediği bir dostu ile karşılaştı. Arkadaşı, “Buraya geleceğini öğrendim, gelmişken göreyim diye bekledim.” dedi. Mutlu olmuştu onu gördüğüne. Birlikte kahvaltı yaptılar. Ayrılmaya yakın arkadaşı, “Hayatın aynı, ama seni iyi gördüm.” dedi. “İyiyim ve iyi olmak zorundayım.” deyiverdi gayriiradî. Dostu heyecanla “Bunca yıl yalnız yaşamak zor değil mi?” deyince, “Mecburum.” dedi. “Çocuklar nasıl?” diye sordu dostu. Gözleri buğulandı ve “İyiyiz diyorlar, ama…” dedi ve devamını getiremedi. Bahaettin Karakoç’un şiirinden bir bölüm okudu: