Leylâ Hanım ve Gönül Aynası

Dinle, bu ney neler hikâyet eder,

Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan

Erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.[1]

Ney’in hikâyesi, derin bir hakikati temsil eder. Ney, asıl vatanı olan kamışlıktan koparılır. Pişmesi ve olgunlaşması için gübre yığınının içine sokulur. O pis ve karanlık yere tahammül eden ney, sarı renge dönüşene kadar orada sabır gösterir. Çile süresi biten ney oradan çıkarılınca bir de üzerine delikler açılır. Yârenlik etmek isteyen bir dostun nefesiyle üflenen ney, dokunaklı bir ses verir. Bu, neyin hakikati haykırmasıdır.

Bu hikâye, insanın manevî yolculuğunu temsil eder. Neyin feryadı, kamışlıktan ayrılınca, vatanına olan özlemiyle başlar. Selim kalbler de Cenab-ı Hakk’a vuslat iştiyakı duyar. Bu yolculukta insan nefsî arzularından arınıp enesinden sıyrılırsa en safi sevinç olan “muhabbetullah”a mazhar olabilir.

Garîbim bulmadım bir yâr u hem-dem yâ Resûlallah

Günâhım çokluğundan sîne pür-hem yâ Resûlallah[2]

Leylâ Hanım da naatına “Garibim” serzenişiyle başlar, tıpkı neyin gurbette kalmasıyla çıkardığı ses gibi. “Garib” kelimesi; “kimsesiz, zavallı, yabancı, tuhaf, şaşılacak, bambaşka, gurbette, yani memleketi dışında olan”[3] anlamlarının yanı sıra “yaşadığı dönemde anlaşılmayan” mânâsını da taşır.

Dünyaya garibliğini ilan eden Leylâ Hanım, 19. yüzyılın önemli divan şairlerindendir ve Tanzimat’ın parlamaya başladığı bu dönemde, Divan Edebiyatını temsil eden son isimlerdendir. İstanbul’da dünyaya gelen Leylâ Hanım’ın doğum tarihi bilinmemektedir. Babası Moralızâde Hâmid Efendi, annesi Keçecizâde İzzet Molla’nın kız kardeşi Hatice Hanım’dır.[4]

Leylâ Hanım ilk ilmî ve edebî tahsilini, aile çevresinde tamamlar. Dayısı olan Keçecizâde İzzet Molla da 19. yüzyılın önemli divan şairlerindendir. Leylâ Hanım, İzzet Molla’yı kendine üstad kabul eder.[5] Sadece Türk Edebiyatında değil Dünya Edebiyatında da kadın şairlerin sayısı fazla değildir. Geleneğin gücünün tartışılmaz olduğu Divan Edebiyatında ise bir kadının eser vermesi dikkat çekicidir.[6]

Leylâ Hanım neredeyse her nazım şekliyle şiirler kaleme almıştır. Divan şiirinin gerilemeye yüz tuttuğu bu dönemde, müstakil bir divan husule getirmiştir. Şiirleri açık ve akıcı bir dille yazılmıştır. Hayatını edebî bir çevrede geçirmiş şairin dili sade, fakat samimi ve tesirlidir.[7] Bu çevrede yetişen şair, Arapça ve Farsçanın yanında belagat ilmini tahsip edip hüsn-i hat ve tezhip gibi sanatlara da gönül verir.

Leylâ Hanım şiirlerinde muasırı olan diğer kadın şairlere yer veren ilk kadın şairdir. Annesinden, evdeki cariyelere kadar birçok kadına şiirlerinde yer vermesi, Leylâ Hanım’ın şiir vasıtasıyla onlarla kurduğu sosyal bağı da ortaya koyar.[8]Sadece meşhur şair Fıtnat Hanım’a nazireler yazmayıp şöhret sahibi olmayan Nesîbe Hanım’a da şiirlerinde yer verdiği görülür. Leylâ Hanım’ın başlattığı, diğer kadın şairlere şiirlerde yer verme ve onlara nazireler yazma geleneği, diğer bir kadın şair olan Şeref Hanım tarafından da devam ettirilir.[9]

Leylâ Hanım; hazır cevap, zeki, hoş sohbet, anında şiir söyleyebilen, dönemindeki edebî ve sosyal tartışmalara girebilen, münevver bir Osmanlı kadınıdır. Yaşadığı dönemi konu alan pek çok kaynakta adı geçmektedir. Leylâ Hanım, hayatında bir kez evlenir ve evliliği çok kısa sürer.[10] İnce bir ruha ve zarafete sahip olan bu kadın şair, gönül aynasını yansıtan meşhur bir beyti ile bilinir:

İncitme sen ahbâbını incinmeye senden

Bu âlem-i fânîde zarâfet budur işte[11]

Şiirlerinin güzelliği ile tanınan şair, “bülbül” lakabını kazanır. Hayatını İstanbul’da devam ettiren Leylâ Hanım, ailesiyle birlikte Mevlevîliğe mensup olur.[12] Pek çok şiirinde Mevlânâ’ya olan muhabbetini ve bağlılığını dile getirir. Mevlânâ’nın hoşgörüsünü benimser. Şiir yazma istidadının, Mevlânâ vesilesiyle aldığı feyz ve ilhama dayandığına inanır.[13]

Hazret-i Pîr etmedi Leylâ’yı da mahrûm-ı feyz

Tabʻımı mir’at idüp eşʻâr kendin gösterir[14]

Leylâ Hanım aynı zamanda bir peygamber âşığıdır. Şair, garipliğini Efendimizle (sallallâhu aleyhi ve sellem) paylaşır. Divanında Fahr-i Kâinat Efendimizi (aleyhissalâtü vesselâm) öven naatları, döneminde ve daha sonra sevilerek okunur. Bu naatlardan bazıları bestelenmiştir. Efendimizi (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O’nun Ehl-i Beyt’ini konu ettiği şiirlerinde coşkulu bir anlatım dikkat çeker.[15] Naatlarının dışında kaleme almış olduğu gazellerinde de Efendimize (aleyhissalâtü vesselâm) olan sevgisini dile getirir:

Tâ rûz-ı elestden beridir bilme misin âh

Leylâ sana bin cân ile ‘âşıkdır efendim[16]

(Efendim, bilmez misin âh ile “elest” gününden beridir Leylâ sana bin cân ile âşıktır.)

Bir başka beyitte ise Efendimizi (aleyhissalâtü vesselâm) “peygamberlerin sultanı” olarak gören şair, İnsanlığın İftihar Tablosu’ndan yardım dilenir:

Kulun Leylâ’ya şâhım var iken dergâh-ı ihsânın

Varup ben kangı şâha yalvarayım yâ Resûlallâh[17]

(Ya Resulallah, kulun Leylâ’ya senin ihsan kapın varken ben hangi sultanın kapısına gidip yalvarayım.)

Leylâ Hanım’ın yazdığı naat, aslında onun Efendimize (sallallâhu aleyhi ve sellem) içini döküşüdür. Günahları karşısında çaresizliğini ifade eder. Yaradan’a olan bağlılığını ve teslimiyetini gösterir. Dertlere karşı tevekkül anlayışı, rızık ve lütuflar karşısında hamd ve şükür hissi, hatalarını itiraf ve affedilme istediği de bizlere gönül dünyasını yansıtır.

Babasının vefatıyla hayatının son dönemlerinde geçim sıkıntısı çeken Leylâ Hanım, genç yaşta ihtiyar bir görünüm alır. Dönemin padişahına hâlini arz eden bir kaside yazar ve padişahtan yardım ister. Bu vesile ile padişahın dikkatini çeken Leylâ Hanım’a 1840 yılında 150 kuruş maaş bağlanır.

Leylâ Hanım, 1848 yılında, İstanbul’da Hakk’a yürür ve Galata Mevlevihanesi’nin haziresine defnedilir. Kendisinden sonraki kadın divan şairlerine örnek olan Leylâ Hanım’ın gönül dünyası, sayısız nezih gönle yansımaya devam etmektedir.[18]

 

Dipnotlar

[1] Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Mesnevî, Cilt 1 (1–16. beyitler), ter. Şefik Can, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2016.

[2] Mehmet Arslan, Leyla Hanım Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Ankara, 2018.

[3] Nurgül Özcan, Leylâ Hanım ve Na’tı üzerine, Yağmur, Sayı: 48, 2010.

[4] Arslan, a.g.e.

[5] Büyük Türk Klasikleri, İstanbul: Ötüken-Söğüt, VIII, 1988, s. 141.

[6] Özcan, a.g.e.

[7] Gülçin Sahilli, Divan Sahibi Kadın Şairlerin Gazellerindeki Sevgilide Güzellik Unsurları, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 2019.

[8] Mehmet Halil Erzen, “Leyla Hanım Divanı’nda Mevlânâ ve Mevlevîlik”, Uluslarasarası Dede Korkut Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 6/ 14, Samsun, 2017, s. 56–66.

[9] Didem Havlioğlu, “On the margins and between the lines: Ottoman women poets from the fifteenth to the twentieth centuries”, Turkish Historical Review, 1 (2010), s. 107- 108.

[10] Özcan, a.g.e.

[11] Mehmed Zihnî, Meşâhirün-Nisa, İstanbul, 1295, c. II, s. 195.

[12] Gülcan Abbasoğulları, “Leyla Hanım Hakkında Bibliyografya Denemesi”, Iğdır Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 22, Nisan, 2020.

[13] Erzen, a.g.e.

[14] Arslan, a.g.e. s. 249.

[15] Özcan, a.g.e.

[16] Arslan, a.g.e. s. 181; Musa Tılfarlıoğlu, “Mahlas Beyitlerinden Hareketle Leyla Hanım Divanı’nda Benlik Algısı ve Benlik Saygısı”, Littera Turca Dergisi, Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 9/2, 341–365, Nisan, 2023.

[17] Arslan, a.g.e. s. 199.

[18] Sahilli, a.g.e.

Bu yazıyı paylaş