İnsanın varlığı, hayatı ve binlerce yıllık tarihi, her zaman merak konusu olmuştur.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de ifade ettiği gibi, “Geçmişi yaratan, geleceği de yaratan ya da yaratacak olandır.”[1] İnsanın yaratılışını ve geçmişini anlama gayreti, onu Yaradan’a ve yaratılışın sırlarına yönlendirir.
Toprağın Yapısı
Toprağın yapısında alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azot gibi elementler bulunur.[2] Çeşitli ekosistemlerde, azot ve karbon döngüsüne ek olarak, toprağın yaratılmasında istihdam edilen mikroorganizmalar bulunur. Yer kabuğunun %98’i sekiz elementten oluşur. Bunlar; oksijen, silikon, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyumdur. Toprakta en çok mineral maddeler bulunur. Mineraller, bu ve diğer elementlerin birleşimi vesilesiyle yaratılır.[3]
İnsan vücudundaki elementlerin dağılımını incelemek için kan, serum, idrar, saç ve tırnak örneklerinin element içerikleri karşılaştırılmıştır. “Vücut kütlemizin %99’a yakınını altı element oluşturuyor. Bunlar; oksijen (%65), karbon (%18), hidrojen (%10), nitrojen (%3), kalsiyum (%1,4) ve fosfordur (%1,1).”[4]
Toprakla İnsan Arasındaki Bağ
Toprağın insanla bağını anlamak için Kur’ân-ı Kerim’e kulak verelim: “Ant olsun biz insanı (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.” (Hicr, 15/26). Bu âyette, insanın yaratılışının bina edildiği çamura dikkat çekilmektedir.
Hocaefendi’nin ifadeleri ışığında konuyu ele almak, insan ve toprak arasındaki bağı yorumlayabilmek için yeni bir bakış açısı kazandıracaktır: “İnsanın ilk yaratılışta üzerine bina edildiği çamurun kokuşması, ihtimal onun içinde bulunan bakterilerdendir.”[5] Yaratılış süreci, başlangıçta var olan çamurun kokuşması ve değişim geçirmesiyle başlar. İlk hâldeki çamur, bakteri ve mikroorganizmaları barındıran bir yapıya sahipken, zamanla kuruyup sertleşerek farklı bir forma bürünür. “Bir yönü itibarıyla, tebeddül ve tegayyüre mârûz ve içinde sadece mikroorganizmaların bulunabileceği bir çamur, yaklaşık olarak bir protein çorbası; diğer yönü itibarıyla da mikroorganizmalara bile kapalı, tamtakır ve mutasallıp kuru bir çamur.. üzerinde ilim şuâlarının planlayıp şekillendirici, kudret ve iradenin bir kalıba ifrağ edip insanî suret vereceği, hayatın bir ilâhî nefha hâlinde onun içine üflenip bir hilkat mucizesi olarak, ilâhî isim ve sıfatların nokta-i mihrakiyesi hâline geleceği ana kadar o, su-toprak arası bir berzahta bütün bütün hayata kapalı bulunuyordu.”[6]
Rum sûresinde yer alan, “O’nun âyetlerindendir (kudretinin delillerindendir) ki, sizi bir topraktan yarattı. Sonra da siz şimdi yeryüzünde dağılıp yayılan insanlar oluverdiniz.” (Rum, 30/20) âyet-i kerimesi, insanın yaratılışının ardından dünya üzerindeki yayılışına dikkat çekmektedir. İnsan sadece bir element yığını değildir. Onun mahiyetinde manevî ve metafizik bir boyut mevcuttur.
Toprak ve Sosyal Hayat
Toprak; beslenme, hayatta kalma ve çalışma gibi hususlarda önemli bir rol oynar. Toprağın bu rolünün, toplumların değerlerinde ve hayat tarzlarında derin etkileri olduğu görülür. Toprak, gıdalarımızın mühim bir kısmına dâyelik yapar. İnsana ve hayata hizmet eden toprak, bereketin sembolü olarak kabul edilir. Toprakta çalışmak, hayatın ritmini daha iyi anlamamıza vesile olur.
Geçmişte ekonomi tarıma dayalıydı, bu da meslekleri ve hayat tarzlarını doğrudan toprağa bağlıyordu. Temel giyim malzemeleri topraktan elde edildiği için zanaatkârlık ve atölyeler gelişti. Çiftçilerin ürün fazlalarını şehirlere taşıması, esnaf ve tüccarların ortaya çıkmasına vesile oldu. Toprak, insanların hayatını derinden etkileyen bir unsura dönüştü.
Manevî Boyut
Toprak ile insan arasında derin bir ilişki vardır. Hazreti Mevlânâ, insanın toprak, yani kesif yanının, onun cismanîbuudunu sembolize ettiğini söyler. Yaratılışı itibarıyla insanın bir tarafı hayra, diğer tarafı ise şerre meyillidir. Çamur yönü; onun ihtiras, haset, kin ve nefret gibi menfi hislerle kaplı yönünü temsil eder. Kokuşmuş bir çamur olmaktan uzaklaşan insanî yönü ise onun melekî cihetine işaret eder.
Bediüzzaman Hazretleri ise bu konuda şunları ifade eder: “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan büyük bir ölçüde tekrar ettiği ihya-yı arz (yeryüzünün diriltilmesi) ve toprak unsuruna nazar-ı dikkati celb ettiğinden kalbime şöyle bir feyiz damlamıştır ki: Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevâzu, mahviyet gibi maksuda îsal eden (hedefe götüren) yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semâvâttan Hâlık-ı semâvâta daha yakın bir yoldur. Zira kâinatta tecelli-i rubûbiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilâfete (hilafet merkezi) ve Hayy-ı Kayyûm isimlerinin cilvelerine en uygun topraktır. Nasıl ki arş-ı rahmet su üzerindedir, arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyât ve cilvelere en yüksek bir aynadır.
Evet kesif bir şeyin aynası ne kadar latîf olursa, o nisbette suretini vâzıh (açık) gösterir. Ve nuranî ve latîf bir şeyin de aynası ne kadar kesif olursa, o nisbette esmânın cilvelerini cilâlı gösterir.”[7]
Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin tezahür ettiği en geniş aynalardan biri topraktır. Toprak bu kadar mazhariyete sahipken insanı bekleyen mazhariyetleri de hatırlamakta fayda vardır: “Urûc (manevî yükselme); madde-i asliyesi taş, toprak, çamur, balçık, hava, su veya daha küçük element ve parçacıklardan ibaret olan insanın, ‘insan-ı kâmil’ olma yolunda iman, amel-i salih, ihlâs ve Hakk’a tahsis-i nazar etme gibi hususlarla, varlığını teşkil eden cevherlerin kesif hususiyetlerinden sıyrılarak; diğer bir ifade ile, beden ve cismaniyet mahbesinden çıkıp, kalb ve ruhun hayat ufuklarında ısrarlı seyahatlerde bulunmak suretiyle, ayrılığı ve uzaklığı kendisine ait bir vahşet ve yalnızlıktan kurtulup, ‘üns billâh’ ufkuna ulaşması demektir.”[8]
İnsanın toprak gibi mütevazı olması, insana ebedî bir hayatı kazandırmaya vesile olabilir. “Toprak engin muhteva ve zenginliğine rağmen, hep tevazu ve mahviyetin remzi olmuş ve hep dudaklarını ayaklarımızda gezdiregelmiştir. Ruhunda toprağın bu mahviyet ve tevazuunu duyup da baş ve ayaklarını aynı noktada bir araya getirerek halka hâline gelenlerin o, her zaman alınlarından öper ve onların ruhlarına Hakk’a yakınlığın sırlarını duyurur.. duyurur ve gönlünü gül bahçesine çevirmek isteyenlere ‘Toprak ol toprak ki gül bitiresin; zira topraktan başkasının gül bitirmesi söz konusu değildir.’ mazmununu fısıldar.”[9]
Dipnotlar
[1] M. Fethullah Gülen, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 228.
[2] “Chemistry of Soil”, www.encyclopedia.com/science/news-wires-white-papers-and-books/soil-chemistry
[3] “Abundance of elements in Earth’s crust”, en.wikipedia.org/wiki/Abundance_of_elements_in_Earth’s_crust
[4] “Vücudumuz hangi elementlerden oluşuyor?”, www.bbc.com/turkce/vert-fut-44926689
[5] Gülen, a.g.e. s. 229.
[6] A.g.e. s. 229.
[7] Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 223–224.
[8] M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 458.
[9] M. Fethullah Gülen, “Toprak”, Sızıntı, Haziran 1996.