“Ey insanlar! İşte size bir misal veriliyor, ona iyi kulak verin: Sizin Allah’tan başka yalvardığınız bütün sahte tanrılar güç birliği yapsalar da bir sinek bile yaratamazlar…” (Hac, 22/73).
Canlılar âlemine tefekkür gözü ve ilim aşkı ile bakıldığında, değişik gruplara ait türlerde dikkat çekici kabiliyetlerin mevcudiyeti görülebilir. İnsanlık tarihinin başından beri, aklın faaliyetleriyle üretilen binlerce yıllık bilgi birikimiyle, araştırma ve geliştirme gayretleriyle ortaya konulan teknolojik icatlara baktığımızda, bunların çok daha mükemmelinin, estetik ve ergonomik açıdan daha kullanışlı, daha bol ve daha ucuz şekilde, milyonlarca yıldır yaratılmış olduğunu görüyoruz.
Birkaç misal verecek olursak: Bir yunus balığının suyun içinde kolay ilerlemesini sağlayan burnunun dizaynı, insanların yaptığı gemilerin suyun içinde rahat hareket etmelerini sağlayan burun kısımlarının dizaynından daha iyidir. Bir martının havada manevralar yapabilmesini sağlayan kanadının dizaynı, insanların yaptığı bir savaş uçağının kanadının tasarımından daha iyidir. Hiç kimse bir uçak kanadının tesadüfen veya kendi kendine meydana geldiğini düşünmezken, bir martı kanadının tesadüfen meydana geldiğini düşünmek nasıl mümkün olabilir?
Şimdi dünya üzerinde var olan milyonlarca canlı türünden biri olan ve bir çoğumuzun küçük gördüğü bir sineğe bakalım. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca şuurlu insan bir araya gelse bir sineği yaratabilirler mi, onu inceleyelim.
Bir sineğin var olması, hayatını ve neslini devam ettirebilmesi, kendini koruyabilmesi, beslenmesi vb. fonksiyonları yerine getirebilmesi için birçok özelliğinin olması lazımdır. Bu özelliklerin var olabilmesi için de birçok ihtimal içinden çok hassas hesaplarla seçimler yapılması gereklidir.
Bir sinek, kanatlarını saniyede ortalama 250 kere çırpar. Bu dairevî bir hareket değil, bir piston gibi, ileri geri olan bir harekettir. Kanatların yapısında kullanılan kitin maddesi, özel seçilmiş, çok hafif, esnek ve dayanıklı bir malzemedir. Kanatları gövdeye bağlayan eklemlerin de çok özel olarak tasarlanması lazımdır. Hareketsiz bir sineğin aniden yerinden fırlayıp çok keskin manevralar yapabilmesi, vücudunun bu tür hareketlere uygun bir anatomiye sahip olmasını gerektirir. Benzinli motorlarda kullanılan pistonlar da ileri geri hareket eder. Binlerce mühendisin 100 yıldan fazla uğraşıp büyük emekler sarf ederek yaptıkları bu motorlarda, pistonlar saniyede ancak 100 defa ileri geri gidebilmektedirler. Bu sineğin ileri geri giden kanatlarını kim düşündü, ölçtü ve gerilime elverişli hâle getirdi? Sineğin kendisi mi?
Sineğin kanadı, manevra yapmayı sağlayan çok özel bir tasarıma sahiptir. Esnek kanadın gerginliğini ve buruşup kıvrılmamasını sağlayan kitin çubukların teşkil ettiği kanat iskeletinin yüzeyi, esnek bir zar ile kaplanmıştır. Böceklerde, omurgalı canlılarda olduğu gibi kırmızı kan ve bunu taşıyacak damar sistemleri yoktur. Hemolenf sıvısı, vücut boşluklarında dolaşır. Solunum sistemini teşkil eden trake borucukları oksijen ve karbondioksiti, ihtiyacı olan bütün dokulara taşır. Canlı olan hücrelere düzenli olarak besinlerin iletilmesi ve atıkların toplanması için kurulmuş trakenin ağ sistemi, hiçbir hücreyi geride bırakmayacak şekilde, bütün dokulara, çok ileri matematik denklemleriyle hazırlanabilecek bir düzenle yerleştirilmiştir. Bu optimizasyonları kim yaptı acaba? Kendi kendine mi oluştu?
Kanatlarının sineğin yaşadığı ortama uygun mahiyette olması için, değişik iklim şartlarından etkilenmemesi, yağmurda dağılmaması, sineğin gıda olarak aldığı besinlerin asitliği veya bazikliği sebebiyle yıpranmaması ve kalbinin gücüne göre ideal bir büyüklükte olması gerekir. Peki, sinek; kanadının bu özelliklere sahip olduğunu biliyor mu? Evimiz yapıldığında su tesisatı döşeniyor ve boruların çapı değişmiyor, yani su boruları, ihtiyacımıza göre genişleme veya daralma özelliğine sahip değil. Başta nasıl yapıldıysa öyle kalıyor. Fakat sineğin içine ağ gibi yayılmış trake borucukları ve bunlardan dallanan daha ince trakeol boruları, sineğin ihtiyacına göre devamlı değişiyor; büyüyor, küçülüyor ve farklılaşıyor.
Bir sineğin de kendi boyutuna uygun beyninin, derisinde bulunan hassas kitin kıllarının, havadaki en küçük bir esintiyi bile beyne ilettiğini, beş odacıklı küçük bir kalbinin, müthiş bir hızla vücut sıvısını arkadan öne doğru pompaladığını, aynı sıvının içinden zehirli atık olarak üretilmiş azotlu maddeleri temizleyen Malpighi tüpçüklerinin, bizim böbreklerimizin yaptığı vazifeyi yapmasını anlayabiliyor muyuz? Tam mânâsıyla anlayamıyoruz, çünkü sineğin fizyolojisi, anatomisi ve biyokimyası hakkında yapılan çalışmaların sayısı arttıkça, her gün yeni şeyler keşfetmeye devam ediyoruz. Tesadüfen veya kendi kendine oluşan bir şeyin bu kadar çok sırrı olabilir mi? Hem de sır üstüne sır!
Sineğin inşasında kullanılacak malzemenin gereğinden fazla iyi de olmaması gerekir. Sinek eğer bir ay yaşayacaksa, kullanılacak organik malzemenin de bir ay dayanacak şekilde seçilmesi ve sineğin ömrü bittikten sonra bir tür geri dönüşüme tâbi tutularak tabiata dönmesi, ekosistem açısından çok önemlidir. Aksi takdirde çürüyüp parçalanmayan malzemeler, israf ve kirlilik demektir.
Sineğin mükemmel özellikleri bitecek gibi değildir. Bir sineğin beslenmesi, başlı başına bir mucizedir. Ağzından kustuğu sindirim enzimlerini boşalttığı bir damla yiyeceğin üzerinde üreyen bakterileri eriterek parçalaması ve sonra o sindirilmiş besin ve ölü bakterileri içine çekerek sindirimi tamamlaması, aslında sineklerin pisliklerde bulunmasının hikmetini de göstermektedir. Mekanik tasarımı, kendini savunması, neslini devam ettirmesi, çevresini algılaması için verilmiş yüzlerce kitin kıl, birkaç bin gözcüğün (ommatidium), arı peteği gibi bir araya getirilmesiyle yapılmış gözü, metamorfoz geçirerek önce bir kurtçuk, sonra sinek hâline dönüşmesi ve çevreye katkıları gibi her biri ayrı uzmanlık gerektiren özelliklerinin sonu gelecek gibi değildir.
Burada yapılan analizler de ancak bizim çok sınırlı anlayışımız içinde cereyan etmektedir. İnsan olarak varlığın sadece küçük bir kısmını anlayabiliyoruz. Bilimler her geçen gün gelişmeye devam etmektedir. Bir sinek hakkında bilinebilecek bütün her şeyi bildiğimizi düşünemeyiz. Bilimler geliştikçe öğrendiğimiz yeni şeyler, aslında ne kadar çok şeyi bilmediğimizi gösteriyor. Her özelliğini tamamen keşfedip öğrendiğimiz herhangi bir canlı mevcut değildir. Allah’ın (celle celâluhu) ilmi sonsuz olduğu için, dünya üzerinde var olan milyonlarca ilim insanı, yüzlerce yıldır yapılan çalışmalara rağmen, öğrenilecek bilgileri keşfedip bitiremediler.
Bir sineğin kanadı esnek olmasaydı sinek de var olamazdı demek, sineğin kanadının esnek olmasını açıklamaz. Bir sineğin kanadı esnek olmasaydı, sinek de var olmazdı o zaman. Bir tasarım, arkasındaki bir tasarımcıyı gösterir. Bir mühendislik eseri, arkasındaki bir mühendisi gösterir. Ölçülüp biçilen bir miktar, arkasında ölçüp biçen birisine delalet eder. Bütün canlı ve cansız varlıklarda, hayranlık uyandıran özellikleri temaşa etmekteyiz. İnsan olan insanın vazifesini yerine getirmesi de icraat-ı İlahiyi hayran hayran seyredip “Maşallah!” ve “Sübhanallah!” demekten geçer.