Ahlâkî, manevî, kalbî ve ruhî perspektiften bakınca birbirine zıt nice vasıflar vardır ki biri insanı yüceltirken diğeri alçaltır. Beklentisiz ya da beklentili olmak gibi…
Kâinat sergisinde hayatı, eşya ve hâdiseleri bir de bu nazarla gözlemleyip okuyarak ilgili sıfatların yer ve konumu pekâlâ belirlenebilir.
Kâinat Kitabında Bir Kanundur Beklentisizlik
İnsanın okuması gerektiği emredilen, Allah’ın kudretiyle yazdığı kâinatta, kendisi için değil başkaları için yaşayanların birbirinden kıymetli nice tablosu, müdakkik nazarlarca müşahede edilir.
Çiçeğin kokusu kendisi için mi? Ay kimin için parlar? Kendisi için esen rüzgâr mı var? Isınmaya, ışığa ihtiyacı olan Güneş mi? Hangi ağaç meyvesini yer ki? Hangi ırmak suyundan içer? Hiçbir bulut yağmurunda ıslanmaz. Beşik gibi kurulu şu evrende sadece kendisi için sahne alan varlıklar kümesinde kaç eleman bulunur ki?
Toprakta bir süre sürgün yaşayıp kemale yürüyen beklentisiz tohumlar, başak olur, ambara dökülür, çuvalda bekleyenler değil. Çekirdeklerin çürümesi, toprağın ayaklar altında ezilmesi, kâinatta cari olan fıtrî beklentisizliktir. Sonuçta yemyeşil eserler, yeryüzünde sergilenir.
Sıfır rakamı, önde görünme beklentisiyle, başka bir arkadaşının önüne (yani soluna) hırsla yazılmak isterse ne kıymet ifade eder ki? Fakat o, arkadaşının arkasına (yani sağına) yazılmaya kanaat ederse, ona 10 kat değer katar. Dostlar arasında kendimize konum belirlerken sıfır bize ne güzel bir model olur!
Temsil Bestesinin Nakaratıdır Beklentisizlik
Beklentisiz insanın hazinesi; îsâr, istiğna, ihlas ve kanaat incileri ile lebalep doludur.
Eşsiz, yitik bir hazinenin anahtarıdır beklentisizlik.
Dağıtılan ganimetin her çeşidi karşısında insanın nabız atışları değişmez, âdeta o an iştahsızlık hâli gösterir ve bu tablo karşısında tepkisi bir “hiç” ise işte o beklentisizlerdendir.
Beklentisizlik öyle büyük bir sermaye ki insanı hiçbir pula veya kula muhtaç etmez. Sonsuza yolculukta en bereketli sermayelerden biri sıfır beklentidir.
Kül gibi yanan, köz misali kızaran ateşe doymuş çilekeşlerin, alevden ne korkusu ne de beklentisi vardır.
Ömürler beklentisiz bir bekleyiş ile sürsün ki ölümlerin adı “son” değil “vuslat” olsun!
Gönlü zengin ve tok iffet abideleri, aç susuz kalsalar dahi, halklara olmaz arz-ı hâlleri.
İsteklerini sıfırlamış beklentisizler âşıklara benzer. Maşuk’un peşinden koşarken sağa sola bakmayı, dünyevî ve uhrevî mükâfat ve mücazata takılmayı basitlik kabul ederler.
“İdeallerin uğrunda ne zamana kadar, ne yapabilirsin?” diye bir beyaz kâğıt uzatıldığında, o boş sayfaya tarihsiz ve şartsız imza atmaktır beklentisizlik.
“Mefkûrem parlasın da dünyada varsın dikili bir mezar taşım bile olmasın!” sözü, meçhul beklentisizlerin mirası, hatta kimliği gibidir.
Beklentisizler, muasırlarından vefa ve rağbet görmeseler dahi, âtinin vefadârlarına seslenirler. Hayatta iken kendi dalındaki meyveler taşlansa bile, öteye göçerken sağlam köklerinden serpilen filizleriyle tekrar yeşerirler. Vesile olunan güzellikleri dünyada seyretme yerine, ukbâdan temaşa tercihine baştan göz kırparlar.
Haliliyetin yolu, değil insanlardan, minnet istemeyen meleklerden bile müstağni kalabilme gayretine bağlıdır.
Beklentisizlik, Nebilerin tebliğ şiirinin kafiyesi; temsil bestesinin tatlı, vurgulu ve coşkulu nakaratıdır. Ki, bunlardan beş nebiyi (Hazreti Nuh, Hud, Salih, Lût ve Şuayb aleyhimüsselâm) peşi peşine Şuârâ sûresinde seslendiren de kitabımız Kur’ân’dır: “Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn’dir.” (Şuarâ, 26/109).
Mısır’ın fethi uzayınca Hazreti Amr (radıyallâhu anh), Halife Ömer’den (radıyallâhu anh) takviye birlik talep eder. Halife, aralarında havari-i Resûl olan Hazreti Zübeyr’in de (radıyallâhu anh) bulunduğu dört yiğit gönderir. Mesaj açıktır; kahraman orduları sadece yaşama yerine yaşatmayı seçen komutanlar değil, 4000 kişiye bedel, dört beklentisiz er oğlu er de coşturur. Zira cephede arkadaşlarının kuvve-i maneviyesini takviye eden rol modeller, ancak ve ancak hiçbir beklentisi olmadan küheylanını sürebilen koç yiğitlerden çıkar.
Gerçek ruh kahramanları, sefer öncesi ücret vaadi, zafer sonrası ganimet paylaşımı sahnelerinden hep rahatsızlık duyarlar. Tıpkı, kalbinin ritmi, “Ben bunlar için saf değiştirmedim ki!” diye beklentisizce atan murakabe nabızlı kahraman sahabî gibi… Hem de öyle bir atar ki âdeta size sıfatı yeter diyen tarih, bize adını bile bağışlamaz.
Rotası istikamet, beklentisi sıfır ücret olan rehberlerin izinden güvenle gidilir. Zaten Habib-i Neccar da irşat erlerinin bu vasfına dikkat çekmemiş midir? “Sizden bir ücret istemeyen, sizden hiç menfaat beklemeyen, dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun!” (Yâsîn, 36/22).
Mihnet Zincirleridir Beklentiler
Makam, mansıp, rütbe, para, mal, evlât, alkış, şöhret, bilinme, görünme, haz, zevk, iltifat, teşekkür ve takdir; beklentili insanların ruhunu esir alan, tahdit veya mihnet zincirleridir.
Sözde olmasa da özde insanlığını kaybedenler gayretlerini menfaatlerine alet edenlerdir.
Beklenti öldürücü virüsünü kapmış tipler, “Vazifem tohum atmaktır.” ile maalesef yetinmezler. Başakları göreyim, hasat edeyim, harmanda döveyim, ürünü de dünya ambarına dökeyim isterler.
Beklenti deryasında kulaç atanlar er ya da geç hüsran sahilinde kıyıya vururlar.
Beklentiler, rıza denizine sızan kirli su akıntılarından, kalbe saplanan zehirli oklardan farklı mıdır?
Sükût kafesine bir ömür boyu mahkûm edilebilirse bütün beklentiler, işte o vakit ufukta görülür hakiki özgürlükler!
Bağistan mı, Haristan mı?
Beklentili tavır manevî boşluğun, beklentisiz duruş ise masivaya karşı tokluğun alâmetidir.
Biri, bağistan, bostan ve gülistan bahçesinin semeresi, diğeri, haristan, yani diken tarlasının ürünüdür. Zira “beklentisiz” tatmaya/tadılmaya, “beklentili” batmaya/batırmaya hazırdır.
Beklentisiz ile arkadaşlık son nefese kadar sürer. Fakat beklentili, zikzak çizer, olur olmaz yerde küser, gider.
Mahlûkatı severken beklentiye girmemeli zira şefkatli insanı âşık insandan üstün kılan, onun sevgisindeki beklentisizliği değil midir?
Ganimet, beklentili ile beklentisiz insanı ayırt eden bir vesiledir. Beklentili insanlar için bolluk devresi, yokluk döneminden daha risklidir. Oysa beklentisizler, hayat maratonunun gerek fakirlik zemininde, gerekse zenginlik kulvarında kaymadan ve düşmeden hedeflerine varırlar.
Hâsılı, hayat denizinde gemiyi batırmadan yüzdürebilmek, “beklenti” deliklerini tıkamaktan geçer. Yoksa insan, ücretler anaforunda boğulur kalır.
Pusula ve rotası, rüyet, rıza ve rıdvanı gösteren beklentisizlik kaptanını, ganimet girdapları yolundan alıkoyamaz.