Muhteşem Retina

Dünya ve kâinattaki sanatları, varlıklardaki renkleri, desenleri ve mükemmel tasarımı görmemize vesile olan gözlerimiz hakkında binlerce makale yazılmıştır, ama hâlâ tam olarak izah edilemeyen çok husus vardır. Gözümüzün anatomisinden çok bahsedildiği için, temel yapıya girmeden, gözün az bilinen ve hayret verici kısmı olan retina üzerindeki, akılları durduran ilim ve kudretin tecellisine kısaca bakalım.

            Göz küresinin sağlamlığını temin eden yoğun kolajen liflerden yapılmış bağ dokusuna ait tabaka (sklera, sert tabaka), dış tarafta yer alır. Bunun altındaki kan damarları açısından zengin tabaka ise “uvea” (damar tabaka) olarak adlandırılır ve ikinci tabakayı teşkil eder. Bu iki tabaka tarafından korunup beslenen retina, en içte yer alan, ışık alıcı hücrelerin (fotoreseptör) bulunduğu ve görme fonksiyonunun icra edildiği üçüncü tabakadır. Retinayı bir kameradaki filme eş değer veya dijital ekrandaki noktacıklar şeklindeki tek tek pikseller gibi davranan hücrelerin teşkil ettiği, çok ince bir yüzey olarak düşünebiliriz. Nitekim bazı görme kusurları merceğin özelliğinden, bazıları da ön ve arka odacıklardaki sıvıların yoğunluğundan kaynaklanabilir, fakat bunlar nispeten küçük ve kolay çözülebilecek problemlerdir.[1]

            Gözün en hassas ve görüntünün işlenmesi ile ilgili tabakası olan retina, 10 hücre tabakasından yapılmış, en içte yer alan, harika bir görüntü kodlama merkezidir. Işığa hassas 127 milyon alıcı hücreden yapılmış olan retinanın kalınlığı, sarı leke (macula lutea) denilen ve görüntünün en net olarak teşekkül ettiği bölgede 0,2 mm, bu bölgenin kenarlarında ise 0,1 mm’dir. Retinaya, şekillerinden dolayı “koni” ve “çubuk” hücreleri olarak bilinen iki tip hücre döşenmiştir. Çubuk hücreleri son derece hassastır ve düşük ışıkta, siyah beyaz (alacakaranlık) görüş için hazırlanmışlardır. Boyları 50 µm, kalınlıkları ise 1-5 µm olan çubuk hücrelerinin sayıları 120 milyon civarındadır. Sayıları 7 milyon kadar olan koni şekilli hücreler ise daha az hassas olup renkli görmede vazifelidirler. Bunların çalışması için parlak ışığa ihtiyaç vardır. Boyları 40 µm, kalınlıkları ise 3-5 µm olan koni hücreleri, retinanın merkezindeki oval şekilli pigmentli alan olan makula yakınında yoğunlaşmışlardır. Koni hücrelerinin en yoğun olduğu fovea centralis bölgesinde iki hücre arasında 2,5 µm kadar bir mesafe vardır. 200 kadar farklı renk tonunu ayırabilecek kapasitede yaratılan koniler, yaklaşık 500 farklı kademedeki berraklığı ve 20–25 farklı kademedeki renk doygunluğunu, dolayısıyla milyonlarca farklı renk durumunu ayırabilecek özelliğe sahiptir.

            Işığın farklı renklerine hassas olan ve üç çeşidi bulunan koniler, elektromanyetik spektrumun (400 nm–700 nm) dalga boylarının görüleceği aralığa göre şöyle sıralanırlar:

  • L-koniler (uzun dalga boylu), görünür spektrumda, 565 nm dalga boyundaki kırmızıya hassastır.
  • M-koniler, (orta dalga boylu), 535 nm dalga boyundaki yeşile hassastır.
  • S-koniler,(kısa dalga boylu), 420 nm dalga boyundaki maviye hassastır.[2]

Ressamlar veya boyacılar, iki farklı rengi karıştırıp yeni bir renk elde ettikleri gibi, retinamızda da bütün renkler bu üç tip renk pigmentinin farklı yoğunluklardaki iştirakleriyle ortaya çıkar. Cisimlerden yansıyan ışınların fotoreseptör hücrelerindeki emilme derecesine göre girift olarak farklı yoğunluklarda hücre uyarıldığından, bütün renkleri algılayabiliriz. Kırmızı ötesi (enfraruj) ve morötesi (ultraviole) ışınlarını bizim gözlerimiz göremez. Ancak bazı hayvanların, bu sınırların ötesindeki dalga boyuna sahip ışınları da algılayabildikleri bilinmektedir. Görme sinirinin retinaya girdiği “kör nokta” olarak bilinen kısım ile ışık alıcı hücrelerinin en yoğun ve görüntünün en net olduğu “sarı leke” olarak adlandırılan kısmın çapları 1,5 mm’dir. Işık alıcıları art arta gelen, saniyede 15–25 ışık uyartısını alabilirler. Renkli görme bozuklukları, erkeklerin %8’inde, kadınların ise sadece % 0,4’ünde görülür.

Retinanın bir mm2’sinde 400.000 ışık alıcı hücre bulunur. Gece avlanan orman baykuşunun retinasında ise bu rakam 680.000’dir. Gecenin karanlığında en küçük bir ışık parıltısını bile hissedebilmesi için, İlmi ve Kudreti Sonsuz Rabbimiz, baykuşun gözünü tam ihtiyacına göre yaratmıştır. Sazan balığının retinasında da bulanık ve karanlık suda beslenebilmesi için bu değer 510.000’dir. Kedinin retinasındaki değer 397.000 olup bize yakındır. Evcil sığırlarda 358.000, alabalıkta 303.000, tavukta 265.000, bir mürekkep balığı türünde 105.000 ve bir su kurbağası türünde 95.000 kadardır. Bu rakamlara bakarak şu hayvan diğerinden üstün veya görme açısından şu hayvana haksızlık yapılmıştır diyemeyiz. Zira yaratılışta israf ve çirkinlik yoktur. Her hayvana ihtiyacı olduğu kadar görme hücresi verilmiştir.

            Retinadaki görme hücrelerinin ortalama 130 tanesi, bir sinir düğümü (ganglion) hücresine bağlanır. Görme sinirini (nervus opticus) teşkil eden her bir sinir lifi, bir ganglion hücresine bağlanır. Retinadaki görme hücreleri karanlığa uyum sağlamış durumdayken aydınlığa çıkıldığında geçen uyum süresi 15–60 saniye arasındayken, aydınlıktan karanlığa geçildiğinde görme hücrelerinin uyum süresi 30–45 dakika kadar devam eder. Görme hücrelerinin iş görebildiği sahanın genişliği, yani hissedebilecekleri en düşük ışık miktarı ile en kuvvetli ışık miktarı 10-7 ile 106 mumluk ışık dereceleri arasındadır. Bu miktarların altındaki ve üstündeki ışıkları, zayıflığından veya şiddetinden dolayı göremeyiz.

Gözümüzün en hassas bölgesi olan retinadaki çubuk ve koni hücrelerinin ince yapıları, mikro ölçeklerde yapılar ihtiva eder. Çubuk şeklindeki bir ışık alıcı hücrenin üzerinde 600–2.000 arasında, disk biçiminde kabarcıklar ve bunların da her birinin üzerinde, görme pigmenti olan, 20.000–800.000 kadar rodopsin molekülü bulunur. En koyu karanlık ile en açık aydınlık dereceleri arasındaki uyum kapasitesinin hassasiyeti 1:107 rakamıyla ifade edilir ki bu durum görüntüleme sisteminin 1/10.000.000 (bire on milyon) hassasiyetle çalıştırıldığını gösterir. Çubuk şeklindeki alıcılardaki bütün görme pigmentlerinin azamî hassasiyet sınırı 550 nm’dir ve art arta gelen, saniyede 65–80 arasındaki ışık uyartılarını alabilecek hassasiyete sahiptir. Herhangi bir ışığın hissedilebilmesi için en az beş fotona, yani ışık paketine ihtiyaç vardır.

            Fotoreseptör hücreleri, aldıkları ışık fotonlarını elektrik uyartılarına dönüştürür. Bunlar optik sinir yoluyla beyne gönderilir. Beynin görüntü işleyen kısmı olan korteksteki görme merkezi, elektrik uyartılarını renk, kontrast, derinlik ve diğer bilgiler olarak yorumlar. Retinanın kendisinde de çok fazla veri işleme süreci vardır. Beyindeki ve retinadaki müşterek veri işleme faaliyeti ile yaklaşık 10 milyon rengi ayırt edebiliriz.

            Göz, optik sinir ve beynin görme ile ilgili korteksinin birlikte sergiledikleri performansla, milisaniyede 1,5 milyon kadar elektrik uyartısı yakalanır, iletilir ve yorumlanır. Bu inanılmaz faaliyeti taklit etmek için, kusursuz ve eş zamanlı çalışan düzinelerce süper bilgisayara ihtiyacımız olacaktır.[3]

         “Kötü Tasarım” İddiası

         Bu inanılmaz özelliklere rağmen birçok evrimci, insanlar da dâhil olmak üzere omurgalılardaki retinanın kötü tasarlandığını ve optimal olmayan bir yapıya sahip olduğunu iddia etmiştir.[4] Retinamızın ters çevrilmiş (yani “yanlış yönde”) olduğunu öne sürmelerinin sebebi, ışığı algılayan (fotoreseptör) hücrelerin hassas uçlarının, gelen ışığın aksi yönünde, yani uzak tarafa yönlendirilmiş olmasıdır.

         Ahtapot, kalamar ve mürekkep balığı gibi omurgasızların gözünde ise ışığı algılayan hücreler doğrudan gelen ışığa bakmaktadır. Bu yüzden pek çok evrimci, bu yönelimin daha verimli olduğunu iddia ederek omurgalıların gözündeki fotoreseptörlerin farklı yerleşim düzenini hafife almaktadır. Ancak bütün bu iddialar büyük bir cahilliğin ve körlüğün ifadesi olmaktan ileri gidememiştir. Her türün hayatı ile ilgili olarak kendisine verilmiş göze baktığımızda, en uygun gözlere sahip oldukları anlaşılmaktadır. Her hayvanın ihtiyacı olan gözü hikmetli olarak vermek, ne eksiklik ne de fazlalık demektir. İnsan olarak sahip olduğumuz göz bizim için mükemmeldir, ama bir kartalın veya şahinin hayatı için yetersiz kalır.

            Peki omurgalılardan daha iyi olduğunu iddia ettikleri kalamarın gözü, kartalın uçtuğu yükseklikten bir şey görebilir mi? Göremez, çünkü kalamarın gözü, tek merceğe sahip bileşik bir gözdür. Her canlının gözü (veya solucanda olduğu gibi derisindeki ışığa hassas alıcılarının miktarı) kendi hayatı için optimize edilmiştir ve başka bir ortamda yetersiz kalacaktır.

            Omurgalı gözünün yanlış tasarlandığını iddia eden evrimcilerin, hatalı yorum yaptıkları, çok sayıda delille, bilimsel olarak çürütülmüştür.[6] Dawkins’in iddiasına göre, retinanın önündeki kan damarlarının, ışığın çoğunu engellemesi gerekiyordu.[7] Dar bakışıyla retinadaki “kablo fazlalığı” olarak gördüğü “bağlantı telleri ormanında” bulunan ve “yatay sinir hücreleri” olarak adlandırılan hücrelerin, gölge ayrıntılarını zayıflatmadan kontrastlığı sağlayan ve kenarları keskinleştiren, karmaşık bir geri bildirim sisteminin parçası oldukları gösterilmiştir.[8] Ayrıca “kör nokta”nın, görüş verimliliğini azaltmadığı belirlenmiştir.[9] Bundan dolayı bir kamerayla karşılaştırıldığında insan gözü, kontrastı yakalama ve aynı zamanda soluk ayrıntıları algılama açısından daha ileri bir seviyededir.

 

Dipnotlar

[1] J. Corrado, “The beautiful complexity of the human eye”, Creation, 45 (1):36-37, January 2023.

[2] R. Olsen, Remote Sensing from Air and Space, Bellingham, WA: SPIE Press, 2016, s. 120–121.

[3] L. Richards, It couldn’t just happen: knowing the truth about God’s awesome creation, Nashville: Thomas Nelson, 2011, s. 139–140.

[4] C. Wieland, “Seeing back to front”, Creation, 1996, 18(2):38–40, creation.com/seeing.

[5] R. Dawkins, The Blind Watchmaker, New York: W. W. Norton, 1986.

[6] 6. P. Gurney, “Is our ‘inverted’ retina really ‘bad design’?”, Creation, 1999, 13(1):37–44; creation.com/retina; J. Sarfati, “Backwardly wired retina ‘an optimal structure’: New eye discovery further demolishes Dawkins”, Creation, 27 May 2010, creation.com/mueller-v-dawkins; J. Sarfati, “Fine tuning of ‘backward’ eye is vital for colour vision”, Creation, 38(1):17, 2016; creation.com/eye-optimization.

[7] G. Marshall, “An eye for creation”, Creation, 18(4):19–21, 1996; creation.com/marshall.

[8] S. Jackman ve ark. “A positive feedback synapse from retinal horizontal cells to cone photoreceptors”, PLOS Biology, 2011, 9 (5):e1001057.

[9] Dawkins, a.g.e.

Bu yazıyı paylaş