Hayvanlar âleminin enteresan üyelerinden birisi olan karıncalar, arı ve termitlerin de dâhil olduğu “Sosyal Böcekler”kavramı altında incelenirler. Bir milyondan fazla türün bulunduğu böcekler sınıfı içinde, yüz binlerce türde olmayan bir özellik, sadece karınca, termit ve arılara ait bir hususiyet olarak dikkat çekmektedir. Nedir bu özellikleri? Ancak insan gibi şuurlu ve akıllı varlıkların uzun bir süreç içinde inşa edebildikleri medeniyetin gereği olarak “iş bölümü ve sosyal düzeni inşa eden ilişkiler” şeklinde özetlenebilecek davranışları, akılsız böcek türleri, hiçbir eğitim görmeden ve bilgi birikimi olmadan nasıl sergilemişlerdir?
Hayat Kurtarıcı Operasyon
Kur’ân-ı Kerim’de Nahl (arı) ve Neml (karınca) olarak iki sûrenin ismi olmuş bu hayvanlar, diğer böceklerden niye ayrıcalıklı bir konuma getirilmiştir? Neml sûresinin 18. âyetinde, “Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: ‘Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin.’” şeklinde bahsedilen karıncalara dair yeni yapılmış bir araştırma, insan dışında ilk defa başka bir canlıda görülen, hayat kurtarıcı cerrahî operasyonları gündeme getirmiştir.
Açık yaralar, hayvanlarda önemli enfeksiyon ve ölüm riskleri oluşturmaktadır. Bu riskleri azaltmak için pek çok hayvan türü, yaralarına antimikrobiyal bileşikler uygular. Karınca toplulukları da hastalık yapıcı mikroplarla savaşmak için vücutlarındaki bir bezde (metapleural bez) sentezlenen antimikrobiyal salgıları kullanırlar. Yapılan yeni çalışmada bilim insanları ilk defa çok farklı bir özellikle karşılaştılar.
Florida’da yaşayan marangoz karıncalarının (Camponotus floridanus), enfeksiyonların yayılmasını önlemek için yaralı organı kesme (ampütasyon) ve yara temizleme işlemi yaparak arkadaşlarının hayatlarını kurtardıklarını keşfettiler. Almanya’daki Würzburg Üniversitesinde davranış ekoloğu ve çalışmanın başyazarı Erik Frank, “Cerrahî operasyon diyebileceğimiz bu davranış, hayvanlar âleminde, karmaşık ve sistematik bir şekilde ampütasyonun gerçekleştirildiği tek örnektir.” demektedir.
Araştırma ekibi, 2023 yılında, Afrika’da yaşayan bir karınca türü olan Megaponera analis’in bezlerinde üretilen antimikrobiyal bir maddeyle yuva arkadaşlarındaki mikroplu yaraları (enfeksiyonu) tedavi edebildiğini keşfettiler. Florida marangoz karıncalarında ise Afrika karıncalarındaki antimikrobiyal salgı yapan bezler yoktur, bu yüzden ekip bu türün kolonideki üyelerde oluşan yaraları nasıl tedavi ettiğini bulmayı hedeflediler.
Araştırmacılar özellikle bu iki karınca türünün bacaklarının uyluk ve baldır bölgelerindeki yaralarını incelediler. Netice enteresandı. Yapılan deney ve gözlemlerle, yuvadaki üyelerden biri yaralandığında, uyluk bölgesindeki yaraları, bacağı kesmeden önce ağızlarıyla temizleyerek ve bacağı tekrar tekrar ısırarak tedavi ettikleri, baldır bölgesindeki yaraları ise sadece temizleyerek iyileşmeye vesile oldukları tespit edildi.
Karıncaların yaralı hastalarına yaptıkları bu ameliyatlarda önemli oranlarda iyileştirmeler meydana gelmektedir. Bacağın uyluk (femur) bölgesindeki yaralanmalarda bacak kesilmezse hayatta kalma oranı %40 iken, bacak kesildiğinde %90–95 gibi yüksek nispette iyileşme olmaktadır. Baldır bölgesi (tibia) yaralanmalarında da hayatta kalma nispeti, temizlikten sonra %15’ten %75’e yükselmektedir.
Çalışmayı yapanlara göre, karıncalar, hızlarını korumaya yönelik olarak bütün bacak yaralanmaları yerine sadece uyluk kemiği yaralanmalarını kesmektedirler. Karıncalar için bir bacağın kesim süresi (ampütasyonun tamamlanması) en az 40 dakika sürmektedir.
Karıncaların mikro-bilgisayar tomografisi taramalarını inceledikten sonra araştırmacılar, uyluk bölgesindeki kan pompalayan kaslardaki hasarın, hikmetli bir şekilde kan dolaşımını yavaşlattığını ve böylece bakteri yüklü, toksinli kanın, vücuda girmesinin daha uzun sürdüğü ve karıncalara bacağı kesmek için yeterli zaman kazandırdığını tespit ettiler.
Bu durumdan farklı olarak, karıncaların baldır bölgeleri, nispeten daha az kas dokusuna sahip olduğundan enfeksiyonlar daha hızlı yayılabilir. Bu takdirde karıncalar, zararlı bakterilerin yayılmasını durdurmak için bacağı kesmeleri çok uzun süreceğinden, bunun yerine yarayı temizlemeye odaklanırlar.
Dr. Frank, “Karıncalar, bir yarayı teşhis edebilir, mikroplu (enfekte) veya steril olup olmadığını görebilir ve uzun bir iyileşme süreci boyunca tedavi edebilirler. Hayvanlar arasında böyle bir cerrahî sistemle bacak kesmek yoktur; buna rakip olabilecek tek tıbbî sistemi insanlar kurmuştur.” demektedir.
Karıncaların yaraları tespit edip seçici bir şekilde tedavi etme kabiliyetinin doğuştan geldiğini söyleyen araştırmacılar, sonradan öğrenmeyle ilgili bir delil bulamadıklarını belirtmişlerdir. Zaten böyle mükemmel bir cerrahî operasyonu öğrenmek için karıncaların şuur ve aklı yoktur. Bu durumu sevk-i İlahî dışında başka hiçbir yolla mantıklı bir şekilde izah etmek mümkün değildir.
Bilim insanları, özel antimikrobiyal bezlere sahip olmayan diğer karınca türlerinin de ameliyat yapma kabiliyetine sahip olup olmadığını araştırmaktadırlar.
Henüz 16.000 kadar türü bilinen karıncalar dışında yeni türler keşfedilmeye devam etmektedir. Dünyanın hemen her yerinde, hayat şartlarına adapte olabilen karıncaların yaratılmasında elbette pek çok hikmet vardır. İlk akla gelen, toprağın hava almasına ve humus yönünden zenginleşmesine hizmet etmeleridir. Ayrıca ağaçlara zarar veren böceklerle beslenerek onların sayılarını azaltır ve tabiatın dengesinin bozulmasını önlerler. Beslenmek için yuvalarına taşıdıkları bitki tohumlarının filizlenmesine ve çoğalmalarına da katkıda bulunurlar.
Karıncaların ömürleri; türüne, iklim şartlarına ve gıda durumuna göre değişir. Normal olarak erkekler birkaç gün yaşar; kraliçe ile bir araya geldikten sonra ölürler. Kısır dişiler olan işçi karıncalar ise bir iki ay kadar yaşarlar. Koloninin reisi olan kraliçe karınca ise 20–30 yıl yaşayabilir. Kraliçe karınca öldüğünde sadece kısır dişiler kalacağı için üreme faaliyeti durur ve koloni devam etmez.
İnsanların asırlar boyunca edindikleri tecrübelerle kurdukları toplum düzenine benzer bir sisteme, karıncalar yaratılışlarından itibaren sahip kılınmışlardır. Cumhuriyetçi bir anlayışla yapılan iş bölümünde her ferdin bir vazifesi vardır. Cemiyetin düzeninde haberleşme çok önemlidir. Bunun için vücutlarından salgılanan, “feromon” adı verilen kimyevî bileşikleri kullanırlar. Yürüdükleri her yere bulaşan feromonların kokusunu antenleriyle algılayan karıncalar, antenlerini diğer karıncalara ve yere dokundurarak iz sürerler, ayrıca yiyecek parçalarını da bu antenleriyle kontrol ederler.
Karıncaların her faaliyet türüne göre ayrı bir feromon salgıladıkları düşünülmektedir. Öldükleri zaman vücutlarından farklı türde bir feromon salgılanır; bunu sağ olan diğer karıncalar hemen algılar ve ölü arkadaşlarını mezarlığa taşırlar. İnsanların kurmakta zorlandığı cemiyet hayatını, akılsız bir hayvanın, kendi kendine geliştirmesi hiç mümkün müdür? Tıpkı Nahl sûresinde “arıya vahyedildiği” beyan buyurulduğu gibi, hayvanların bütün davranışlarının temelinde bu İlahî sevk yatmaktadır. Aksi takdirde karıncanın anatomi ve cerrahî tahsili yaptığını, hijyen ve mikrobiyoloji kursu aldığı gibi akla zıt bir iddiayı kabul etmek gerekir.
Kulakları olmayan karıncalar, vücutlarının farklı bölgelerinde, özellikle bacaklarında bulunan mekanoreseptör (titreşimleri algılayan) mikro kıllarıyla, zemindeki titreşimleri hissederler. Bu özelliklerinden dolayı, karıncaların hareketlerini takip ederek zelzeleyi tahmin etme konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Kraliçe karınca, Hazreti Süleyman’ın (aleyhisselâm) ordusunun gelişini de muhtemelen atların ayaklarının yere vurmasıyla çıkardığı titreşimleri hissederek diğer karıncaları uyarmış olabilir. Karıncaların reisinin konuşması, Allah’ın verdiği hususî bir ilimle Hazreti Süleyman’ın (aleyhisselâm) bunu anlaması işaret etmektedir ki ileride hayvanlarla iletişim kurmak ve bazı tehlikelere karşı onlarla iş birliği yapmak mümkündür.
Kaynak
E.T. Frank ve ark. “Wound-depended leg amputations to combat infections”, Current Biology, 2024, 34/14, 3273–3278.