Fethullah Gülen ile ikinci karşılaşmam, bir grup akademisyenle birlikte oldu. Bizleri, birçok kişiyle Hizmet konularını müzakere ettiği bir odaya aldılar ve kendisi bizi selamlamak için görüşmeye ara verdi. Hemen başkanlık ettiği koltuğundan kalkarak, aramızda en yaşlı olanı sordu ve ona kendi koltuğunu verdi. Sırt ağrıları olmasına ve uzun bir toplantıya katılmasına rağmen, pek rahat olmayan bir sandalyeye oturdu ve sonraki 30 dakikayı bizi dinleyerek geçirdi. Onun bizi gerçekten dinlediğini; içten, dikkatli ve sözlerimizin anlamına karşı duyarlı yüz ifadesinden ve sorduğu sorulardan biliyorduk.
Kendisiyle diyalog ve sorumluluk üzerine konuşmak için gelmiştik, ama o bize diyaloğun ne olduğunu gösteriyordu. Diyaloğun özünde tevazu, yani gücü bir kenara bırakmak vardır. Sevgiye odaklanan bu yaklaşım, başkalarını sadece birileri olarak değil, benzersiz birer fert olarak görür ve onlara saygı duyar. Böylece, karşılıklı emniyetle büyüyen bir güven duygusu oluşur ve birlikte, Allah’a ve O’nun yaratılışına uygun mukabelede bulunan, ümidi somutlaştıran yollar bulunur. Bu erdemler sözde kalmadı, Hocaefendi tarafından yaşandı. O bize diyaloğun öncelikle kendimizi, birbirimizi, dünyamızı ve Allah’ı keşfetmekle ilgili olduğunu gösterdi.
Tüm içeriği görmek için lütfen giriş yapın ya da abone ol
Abone Ol