Doksan altının aralık ayında
Hindistan yolunda
Diyordum ki kendi kendime, “Bahara kadar ne var?”
Diyecektir daha sonra büyük Usta
Toprak çözer, sırrını aslında tohumun
Ama nasıl çözülür o mukaddes sırlar?
Düşünelim bir daha
Önce saçılsın cihandaki bütün diyarlara
Sırrını içinde saklayan bütün çekirdek ve tohumlar
Sonra göz açsın milyonlarca ve rengârenk çiçek bir anda
Hem bitmek üzereyken son kış da… Söyle, gerçek bahara kadar ne var?
Ama sor bakalım dertli baş bahçıvana
Hiç çekirdekler ve tohumlar geçmeden uyanışa
Bahçelerde, bağlarda ve özel seralarda…
Gün yüzüne çıkar mı taptaze fidanlar?
Hem de hiç mevsimsiz gelir mi nevbahar?
Durma haydi, gönlünü konuştur ve de ki:
Gelsin bahçıvan ve saçsın avuç avuç hazırladığı tohumları
Seçsin imkânlara göre tarlaları, bahçeleri ve seraları,
Atmosfere, iklime ve şartlara göre tek tek belirleyip
Hem uçursun beldeden beldeye
Bağ ve bahçeye dönecek dünyanın ihtiyaç duyulan yerlerine
Siz istemez misiniz böylece gönderilen ve gönüllere dikilen bir fidan olmayı…
Söyleyin haydi, siz de istemez misiniz?
* * *
Ama bir düşünelim; çok geçmeden neler gördü bu gözler!
İşte bir bak: Kimi gül, kimi sümbül, kimi lale, kimi menekşe
Kimi nergis, kimi fesleğen, kimi lotus, kimi erguvan
Kimi karanfil, kimi zambak, kimi kasımpatı, kimi leylak
Her biriniz için şöyle söylememek mümkün değil:
“Hep yediverenler gibi olun, İlahî inayetin bereketiyle
Ve durmadan muhabbet ve şefkat soluyun
Biriniz bin olsun, meyveleriniz de dopdolgun
Açılın açılabildiğiniz kadar, tek istikamet dönüşsüz yolda
Solmasın hiç elvan elvan tüten renkleriniz
İhlas nakışlı, takva tuğralı, sadakat kakmalı
Alınlarınıza vurulmuş mühürler gibi
“Sîmahüm fî vucûhihim” mürekkebine batırılmış
Ve nurlu çehrelerinize çalınmış, sıbgatullah kaynaklı boyalar
Hiç pörsümeyen tazelikle titreşip dursunlar
Cezbedici pırıltılar hâlinde devam etsin bu devran
Hep nesilden nesle…
Ta dâmenine kadar kıyametin
Kıyamete ayarlı bu Hizmet
İnsanlar arasında mücevherler gibi dolaşın
Siz ey sevginin çiçekleri
Gülistana dönsün cihan
Uhra boyutlu buhurlardan
İhlas referanslı tavırlardan
Ey çekirdeklere muştulu bir uyanış,
Bir ruh üfleyen bağbanın fidanları
Ey muhabbet fedaileri
Ey kâkülleri kutsî ellerle okşanmış
Ey mübarek dileklerle uğurlanmış
Dualar okunup sırtları sıvazlanmış
Mübarek ışık süvarileri!
Ulaştırın gittiğiniz beldelere
İçlerinize sindirdiğiniz ihlas buğulu
Lahûtî kokuyu…
Hem üfleyin sihirli flütünüzden büyülü bir ses…
Olsun mizmarlara fer veren
Davudî nefesin sedası gibi enfes mi enfes!