“İnsan, hayatının hangi döneminde en hızlı büyür?” sorusunu size sorsam hangi cevapları alırım? Aslında hemen, “Soruyu yanlış sordunuz; büyümeden kastınız fizikî mi, hissî mi, ruhî ve zihnî mi, sosyal mi yoksa manevî mi diye düzeltmeniz lazım.” demelisiniz. Evet, insanda büyüme bu başlıklarla olur.
Şimdi soruyu düzeltiyorum. “İnsan, hayatının hangi döneminde fizikî olarak en hızlı büyür?”
Cevapları duyar gibiyim; “Doğumdan sonraki ilk iki yıl ve ergenlik dönemi” diyorsunuz herhalde.
Evet, kısmen doğru cevap verdiniz; zamanında doğan bir çocuk yaklaşık 3000-3500 gram doğar. İlk iki yılda yaklaşık dört kat büyür ve daha hayatının hiçbir döneminde bu kadar büyümez. 40 yılda ağırlık olarak yaklaşık 20-25 kat, boy olarak da en fazla dört kat büyür. Boy büyümesinin yaklaşık yarısı iki-üç yaşına kadar bitmiştir.
Evet, bu cevap tamamen doğru mu? … Tamamen doğru değil, verdiğiniz cevap kısmen doğru.
Şimdi filmi biraz geriye saralım… Soruya dikkat ederseniz, “Hayatının hangi dönemi” demiştim, yani kastım sadece doğumdan sonraki dönem değildi. Peki ne zaman? Tabiî ki anne karnındaki dönem. Kaç kat büyürüz biliyor musunuz? Sıkı durun, şaşıracaksınız…
Döllenme olarak adlandırdığımız sperm ile yumurtanın buluşmasından sonra “zigot” oluşur. “Zigot” döneminden sonra art arda hücre bölünmeleriyle böğürtlen veya dut meyvesine benzeyen “morula”, ardından da “blastokist”aşamalarına geçilir. Blastokist aşamasında uterus (rahim) duvarına yapışma başlar; tam da bu dönemde duvara yapışan blastokistin ağırlığı 0,1-0,2 mg civarındadır. Kalbin çalışmaya başladığı dönemde (19-22. günlerde) embriyo yaklaşık 1-2 mg’a ulaşır yani blastokist aşamasına göre on kat büyür. Yaklaşık 1 gram ağırlığa ne zaman ulaşır biliyor musunuz: 8’inci haftada. 3’üncü ayda 15 gram, 6’ncı ayda yaklaşık 800 gram ve 9’uncu ayda ise yaklaşık 3000 gram olur.
Şimdi kısa bir matematik hesabı yapalım; hazır mısınız?
3000 gram, 0,1 mg’ın 30 milyon katıdır. Yani blastokist olarak anne rahmine yapıştıktan sonra tam 30 milyon kat büyürüz. Ölçü olarak kalbin çalışmaya başladığı dönemi alırsak, tam tamına 3 milyon kat büyürüz. 8’inci haftadan sonra ise tam 3 bin kat büyürüz. Demek ki doğumdan sonraki büyüme ile kıyasladığımızda en hızlı büyüme anne karnındaki dönemde imiş.
Anne karnında insanın büyümesi, Kur’ân’da anlatılan hikmetli ölçünün en çarpıcı misallerindendir. İlk hücrenin anne karnında yapışmasından hücrelerin bölünmesine, oradan organların şekillenmesine, kalbin atmaya başlamasından doğuma kadar her dönem, incelerden ince planlı bir denge içinde gerçekleşir. Akıllara durgunluk veren bu büyüme hızı, Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliğin ve kudretin bir tecellisidir. Büyüme ile bir taraftan sayıca hücre artışı olurken, diğer taraftan hangi hücre ne zaman ve ne kadar bölünecek hiç şaşırmadan işletilir. Küçük bir gecikme veya geç bölünme ile organ ve dokularda arızalar meydana gelebilir. Anne rahmindeki bu hassas düzen, kâinatın her noktasında geçerli olan İlahi ölçünün aynasıdır. Yıldızların hareketinden yağmurun miktarına, bir yaprağın yaratılmasından bebeğin anne rahmindeki büyümesine kadar her şey, Allah’ın sonsuz ilmi ve hikmeti ile belirlenmiş bir kader ve ölçü içindedir. Bu İlahi ölçü, insanı hayran bırakan bir ahenk ve mükemmellik sergiler.
“İşte O Allah’tır ki her bir dişinin neye gebe olduğunu, karnında ne taşıdığını ve rahimlerin neleri eksik bıraktığını, neleri artırdığını bilir. Doğrusu O’nun katında her şey bir ölçü iledir.”[1]
Peki, nasıl oluyor da bu hızlı büyüme daracık anne karnında oluyor? Hayatımızın dönemlerinde en güvenli ortam anne karnı olduğundan en hızlı büyüme de anne karnında olur. Buna “Anne Karnı Huzuru” denir.
Annede ve Embriyoda Farklı Trafik
Anne karnındaki embriyoda dolaşım normal hayattaki dolaşımdan farklıdır. Yavru, amnion kesesi içindeki sıvıda yüzüp su yuttuğu için akciğerleri ile solunum yapmaz. Dolayısıyla akciğerler aktif olmadığından kan akciğerleri atlayarak vücuda dağılır. Yenidoğan bebeğin ilk ağlaması, yani nefes alması ile akciğerler devreye girer. Anne karnında oksijenlenme göbek kordonu aracığıyla annenin kanından sağlanır. Kısaca embriyodaki dolaşım nasıl oluyor bakalım;
Üst ana toplardamardan gelen kan daha az oksijen taşır, sağ kulakçığa düşük hızla gelir ve çoğunluğu itibarıyla sağ karıncığa yönelir; buradan da akciğer atardamarı yolu ile daha az kan ile gelişebilen akciğerlere ulaşır. Plasentadananne vücudunda oksijenlenmiş kan ise karaciğeri atlayarak doğrudan alt ana toplardamara ulaşır, buradan yüksek hızla devam eder ve hidrodinamik olarak diğer kan akımından ayrılır, buradan hız ve yön avantajı ile oval delikten sağ kulakçıktan sol kulakçığa geçer.
Sağ kulakçıkta iki ayrı akım vardır: Birisi az oksijenli düşük hızlı akım bu akciğerlere ulaşır ve akciğerlerin gelişimi için bu kan yeterlidir. İkincisi ise yüksek hızla giden oksijenlenmiş kan oval delik yolu ile sol kulakçığa oradan sol karıncığa ve aorta geçip bütün vücudun gelişmesine vesile olur. Bu iki kan akımı, hızlarından dolayı hidrodinamik olarak birbirlerine karışmadan yollarına devam ederler.
Dünyada birbirine karışmayan denizlerin olduğu gibi anne karnındaki bebeğin kalbinde de karışmayan akıntılar varmış. (Merace’l-bahreyn[2]) Bebeğin kalbinde birbirine karışmayan akımlarla hayatî organlara gerektiği kadar oksijenlenmiş kan en verimli şekilde ulaşır ve organların gelişimine vesile olur.
“O iki denizi salıverdi, birbirine kavuşurlar. Fakat aralarında bir engel bulunduğundan, birbirinin sınırını aşmazlar.”[3]
Bu ayrım, embriyonal dolaşımın en önemli özelliği olup oksijenlenmiş kanın beyin ve kalp gibi hayatî organlara yönlenmesine sebep olur. Bu düzen, doğumdan sonra mucizevî şekilde göbek kordonu kesilip akciğerlerin devreye girmesiyle birlikte değişir. Oval delik ve venöz kanal gibi yapılar kapanır, embriyonal dolaşımdan normal dolaşıma geçiş sağlanır.
“Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücud sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir surette terkib eden? Hayır, yanlış yapıyorsunuz! Siz tutup dini, dirilip hesap vermeyi yalan sayıyorsunuz.”[4]
Hayatın her dönemi yaratılış mucizeleri ile dopdoludur, çoğu zaman gözümüzden kaçan karanlıklar içinde devam edegelen bebeğin anne karnındaki serencamı bu mucizenin her şeyi ile apaçık olduğu ibret levhalarındandır. Kur’ân’ın tarifi ile bize düşen akletme ve daha derin düşünebilme keyfiyetidir. Hayat ve canlılık kavramları, Rabbimizi tanıtan ayetlerden sadece birkaçıdır. Kur’ân’da “âyet” kavramı da sıklıkla Allah’ın kudretine, varlığına ve birliğine işaret eden deliller olarak kullanılır.
“Evet, Biz ileride onlara delillerimizi gerek dış dünyada gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz; ta ki Kur’ân’ın, Allah tarafından gelen gerçeğin ta kendisi olduğu onlar tarafından da iyice anlaşılacak. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?”[5]
Dipnotlar
[1] Ra’d Sûresi, 13/8.
[2] “Merace’l-bahreyn” ifadesi, Rahmân sûresinin, 19’uncu ayetinde geçer. “O (Allah), iki denizi salıverdi.” şeklinde mana verilebilir. Denizlerin hidrolojik döngüsü, akıntılar ve farklı tuz yoğunluklarına sahip su kütleleri arasındaki etkileşime işaret eden bir kavramdır. Örneğin, Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nun Cebelitarık Boğazı’nda buluşması buna bir örnektir. Modern bilim, bu suların kimyasal ve fiziksel yapılarının birbirine karışmadığını doğrulamıştır.
[3] Rahman Sûresi, 55/19-20.
[4] İnfitâr Sûresi, 82/6-9.
[5] Fussilet Sûresi, 41/53.