Kritik Düşünme Metodu ve Temellerine Dair

Düşünmek, insanların en değerli yetilerinden biridir. Sadece insana has olan bu kabiliyet, hayat boyunca süren zihinsel bir maratondur. Böylesi önemli soyut bir koşunun, yakıtlarından biri ise meraktır.

Düşünmeyi düşünmek daha özel bir gayret ister. Zira bu, insanın kendi düşünme süreçleri üzerine düşünmesini de gerektirir. Kısaca düşünme hakkında düşünme gücü, bir üstbiliş, bir şuurlu düşünme tekniğidir. Metabiliş veya bilişsel farkındalık olarak da tanımlanabilir.

Bu yetilerin mevcudiyeti konusunda bilim camiasının ekseriyetinde bir ittifak vardır. Fakat bu düşünme istidatlarının, insandaki adresi veya adresleri meselesinde, henüz bir konsensüs yoktur.

Düşünme merkezinin tespitinde ise; felsefi ekoller, tıp sektörü ve ilahiyat alanının uzmanları tarafından yapılan, birbirleri ile örtüşen ve/veya örtüşmeyen çeşitli açıklamalar; bugün hâlâ devam etmektedir.

Kritisizm, Bilim Yöntemidir

Kant’ın büyük etki bırakan meşhur “Aydınlanma” makalesinde vurguladığı gibi, insanın “aklını kullanmaya cesaret etmesi” o kişinin özgür iradesi ile alakalı bir meselesidir.

Bilimsel anlamda fiziksel bilgiye ulaşmada, duyuları önceleyen “ampirizm” ile, aklı esas alan “rasyonalizm” arasında bir mücadele vardır. Bunlar arasındaki ortak bir noktayı yakalayıp, onları adeta uzlaştırdığından dolayı, “Birinci Kritik”namıyla anılan şöhretli kitabı, onun başyapıtıdır.

“Saf Aklın Eleştirisi” yayımlandıktan sonra o, eleştirel düşüncenin ya da “kritisizm” yönteminin mimarı olarak adını tarihe yazdırır. Aydınlanma filozofunun Kant kabul edilmesinin arka planında, büyük oranda bu husus yatmaktadır.

Eleştiri Kümesinin Elemanları

Eleştiri kümesi, düşünme âleminin adeta bir parçasıdır. Dahası çağımızda o, üst düzey düşünme metotları arasında, en yaygın biçimde kullanılan yöntemlerden biridir.

Bu kümenin öne çıkan başlıca elemanları; tenkit, kritik, sorgulama, irdeleme, muhasebe, murakabe, geri bildirim, ölçme ve değerlendirme olarak sayılabilir.

Eleştirinin İlkeleri ve Kuralları

Oyun; oyunun tarafları ve/veya taraftarlarınca, baştan belirlenen, kabullenilen ilke ve kurallar zemininde yürütülen bir etkinliğin adıdır.

Bu ilkelere göre yürütülen oyun faaliyetinin, düzenli işleyişinin temsilcisi hakemler olsa bile, esasında müsabaka, oynayan ve izleyen bütün taraftarların, maddi/manevi garantörlüğünde sürdürülür.

Tanımı belirli kuralların ihlali, oyun etkinliğinin geçici veya kalıcı durması demektir. Bu anlık durdurma kararları, kaosa meydan vermemek ve düzeni devam ettirme adına, oyunun ilkelerine sadık kalınması konusunda, ilgililere yapılan tenkit ve eleştiri cümlesindendir. Zira ilkesiz bir oyun(!) değil bir faaliyet, olsa olsa bir felaketin tohumudur. İşte bu temel ilkeler ve kurallar, oyunun arka planında yatan adeta metafizik kolonlardır.

Eleştirel bakış, her insanda -kullanır ya da kullanmaz ayrı bir mesele- bir potansiyel olarak saklıdır. Kişiler, yaptığı bu irdeleme ve sorgulamalara paralel olarak; iyi veya kötü, güzel veya çirkin, doğru veya yanlış sonuçlara, teorik/pratik yargılara ulaşır.

Tenkit, hikmet pırıltılarının peşine düşerken, sağlam ile çürük arasında bir filtre rolüne sahiptir. Esas olan haklı çıkmak değil, hakkın ortaya çıkmasıdır. Saldırganlık, tarafgirlik ve insafsızlık, ancak tenkidin sahtesi olabilir. Kısaca kritik, insani/medeni, kavga ise nefsani/bedevi bir usuldür. Kibarlık varken kabalık etmek, insani düşünceye yakışan bir şey değildir.

Kritik yapmak, özetle odaklanılan mevzu üzerine düşünüyor olmaktır. İnsan fıtratının bir gereği de zamanın yönlerine ve mekânın boyutlarına tabi bir şekilde, sanki silsile halinde, bir ömür boyu kritik etmek, düşünmek ve düşünce üretmektir.

Hasılı, tenkidi yapılan şey, temel ilkelerine uygun, ölçü ve kriterleri belli olmalı ki, objektif bir değerlendirme yapılabilsin. Aksi halde, her şeyin gidip kendisine dayandığı bir temel ilke/ilkeler yoksa, o tenkitlerin altı çürüktür, subjektif kalmaya mahkûm olurlar.

Eleştirinin Sınırları Olur mu?

Kritiği sadece; bilimsel bağlamda yanlıştan doğruya, ahlaki düzlemde kötüden iyiye ve sanatsal zeminde çirkinden güzele bir yolculuk şeklinde tanımlamak, onun anlamını daraltmak olur. Zira, doğrudan gerçeğe, iyiden en iyiye, güzelden daha güzele katedilmesi gereken nice mertebeler de vardır.

Beşer, düşünme yetisinin bir türü olan eleştirel yaklaşım ile bu mesafeleri, zaman içerisinde kapatmaya çalışır. Esasen bu çaba, eşya ve hadiseleri doğru yorumlamak için, zihinsel fiili bir dua ve fikri bir mücahede olarak da değerlendirilebilir.

İnsanların değişebileceği, değiştirebileceği, dönüşebileceği, dönüştürebileceği konular hakkında bir eleştiri olabilir. Yoksa ırk, cinsiyet, dil, soy gibi insanların iradesini aşan vasıflarının tenkidi, bir anlamda haddi aşmak ve sınır ihlalidir.

İnsanın kişiliğine değil, fikir ve eylemlerine veyahut bedenine değil, onun bizzat tercih ettiği güzel-çirkin seçimleri hakkında tenkitler yürütülebilir.

Islah etmek için “onarıcı ve yapıcı” yönde düşünmek esastır. Diğer türlüsü ise “kırıcı ve yıkıcı” bir vektöre dönüşür. Kritiklerin değerli olanı; insanı, insanlığı ve insani değerleri yaşatmasıdır, asla öldürmesi değildir!

Kritiğin Metafizik Temelleri

Kritik düşünme, Kur’ânî bir üslup ve erdemdir. Çünkü hakkı batıldan ayıran Furkan’ın en ulvi bir ilkesi olan tevhid, insanı her türlü sahtelikten uzaklaştıran, kesin gerçekliğin en yüce adı ve unvanıdır.

Nebilere (aleyhimüsselâm) zelleler karşısında yapılan ilahi ikazlar, onları karar ve aksiyonları üzerinde bir kritiğe davettir; güzelden daha güzele, iyiden daha iyiye bir semavi yönlendirmedir. Dolayısıyla zelleler, Nebilerin hayatlarında hem onlara hem de ümmetlerine ışık tutan, ilahi dokunuşlardır. Bu dokunuşların, ahsen murat edilirken, hasen noktasında konaklayan Nebilere, adeta “semavi kritikler” olarak da kavramsallaştırılması pekâlâ düşünülebilir.

İnen vahye -haşa- itiraz manasında değil ama onun hikmetini içselleştirmeye ve öğrenmeye bir vesile olmasına matuf, sahabenin Nebi’nin (aleyhisselâm) huzurundaki suallerinin bütünü, bir tür ayetleri anlama kritiği sayılamaz mı?

Vahyin dışında kalan konularda da onların alternatif olarak sunduğu fikirler, bu kapsamda değerlendirilemez mi? Kısaca bu noktalara, siyer felsefesi açısından, onların huzurunda ve rehberliğinde yapılan “eleştirel düşüncenin Nebevi örnekleri”olarak bakılamaz mı?

Ayrıca İslami ve insani evrensel değerlere bağlı bir çerçeve içerisinde, “şura/meşveret” ortamında yapılanlar, “bir kritik düşünce faaliyetinden” ibaret değil midir?

İlahi mesaj ve vahyin metni değil de o mesajı doğru anlamaya yönelik, müfessirlerin yaptığı farklı tefsir, tevil ve yorumların bütünü, “bir kritik düşünme semeresidir” denemez mi?

Dahası muhaddislerin hadislerle ilgili gerek metni hakkında gerekse manası konusunda ortaya koydukları tenkitlerin, ilim camiasındaki değeri, gelenekteki yeri ve konumu malumdur. Bu tenkitler ve emekler; sözün sahibine nispeti, aktaran kişi veya kişilerin güvenilirliği, doğru manasını bulma gibi, farklı başlık ve usullerle hakikati aramak olduğundan hareketle, esasında bütün bunlar “kritik düşünme gayretinden ibaret bir ilmî faaliyet” şeklinde anlaşılamaz mı?

Sonuç: Kritik Kişinin İmzasıdır

Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin (radıyallâhu anh) nice imrenilen hizmetleri vardır. Konumuzla ilgili referans ve model bir davranışını hatırlamakta fayda var.

Onun, cenk meydanı ve hengâmında, “… kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın …” (Bakara sûresi, 2/195) ilahi kelamının doğru okunmasına rağmen, birilerinin yanlış anlamlandırması karşısındaki eleştirel tavrı ve kritik çıkışı, İstanbul semalarına yazılmış, nidası ile çizilen en önemli imzalarından biridir. Zira bunun gibi tam yerinde ve zamanında atılan kritik imzalar, kişinin tarihe bıraktığı silinmez izlerdir.

Bediüzzaman’ın, uzunca bir süre kangren olan, kalp ile kafa arasındaki gereksiz açıklığı ve kavgayı teşhis ederek, bunların vuruşması yerine buluşması gerektiğini savunması, dahası kucaklaşıp kaynaşmalarının zaruretini ilan etmesi, bunun için zamanın liderlerini ikna etme adına çırpınışları, devrin şartlarında çok değerli bir kritiktir.

Risale-i Nurların tamamlanmasını müteakip, buradan hareketle, tüm yazılanları bir müfredat gibi yorumlayarak, özgün bir “Hizmet Hareketi”ne öncülük yapabilmek, esasında bu kıymetli eserler üzerine yapılan, aksiyona dönüştürülmüş kritik bir düşüncedir. Bu fikrin çilesi de Gülen’e aittir.

O, “Örnekleri Kendinden Bir Hareket” makalesinde, “Kalb-kafa bir kere daha sarmaş-dolaş olacak; vicdan-mantık birbirinin farklı derinlikleri hâline gelecek; fizik-metafizik kavgadan vazgeçerek kendi alanlarına çekilecek ve her şey kendi tabiatındaki güzellikleri kendi diliyle ifade etme fırsatını bulacak; teşriî emirlerle tekvînî esasların iç içeliği bir kere daha yeniden keşfedilecek.” diyerek devam eder ve bitirir, o özgün kritiklerini.

Hatta kendisinin, bu hareketi, temel değerler ve ilkeler çerçevesinde, ortak bir akla emanet etmesi, kritik düşünmenin sürdürülmesi gerektiğinin işaretidir.

Onun önemli baş yazılarından biri, “Ruhumuzun Heykelini İkame Ederken” makalesidir. Yeryüzüne mirasçı olabilmenin koşullarını toplam sekiz ilkede özetler. “Mirasçının dördüncü vasfı; onun, kâinât, insan ve hayat mülâhazalarını bir kere daha gözden geçirip yanlış ve doğrularını kritik etmesidir.” ifadesi, eleştirel düşünmeye biçtiği konumun kıymetini gösterir.

Onun “Bir Sorgulama” adlı makalesi de insanın kendisini kritik etmesine dair bir davettir. Sanki bir muhasebe manifestosudur. Orada, “Ey nefis! Her zaman yiğitçe davran ve hep babayiğitlik arkasında ol! Kendini kritik etmede vicdanını bir mihenk taşı gibi kullan; pota görmüş bir altın gibi o sapsarı çehrenle gül herkesin yüzüne!” diye yazar ve devam eder.

Özetle, bu duruşlar, esasında, iradeli varlık söz konusu olduğunda, tenkit çemberinin merkezinde veya eleştirel düşünmenin öznesinde, bizzat kişinin kendisinin olması gerektiğinin hem kritiği hem de ilanıdır.

Kaynaklar

  1. Immanuel Kant, “Aydınlanma Nedir?” (Beantwortung der Frage: Was ist Aufklärung?), terc. Nejat Bozkurt, Toplumbilim Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yayınları, Temmuz 2000, s. 18.​
  2. —, Saf Aklın Eleştirisi (Kritik der reinen Vernunft), terc. Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 2003.​
  3. Dr. Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Define Yayınları, İstanbul, 2013.
  4. F. Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken 2: Kendi Dünyamıza Doğru. Nil Yayınları, 2005.
  5. —, “Bir Sorgulama”, Kırık Testi yazıları, herkul.org, https://herkul.org/kirik-testi/kirik-testi-bir-sorgulama/
  6. —, “Örnekleri Kendinden Bir Hareket”, Sızıntı Dergisi, Ağustos 2001, Ayrıca bkz. Çağ ve Nesil 8, Nil Yayınları.
  7. S. Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şahdamar Yayınları, İstanbul, 2013.
  8. Ebû Dâvûd, Cihâd 22 ve Tirmizî, Tefsîru Sûre (2)19.

Bu yazıyı paylaş