Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,
“Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen…
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir:
Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir:
Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî,
Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i Yezdânî.
Musaggar cirmin amma gâye-i sun’-i İlâhîsin;
Bu haysiyyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!
Edîb-i kudretin beytü’l-kasîd-i şi’ri olmuşsun;
Hakîm-i fıtratin bir anlaşılmaz sırrı olmuşsun.
Esîrindir tabîat, dest-i teshîrindedir eşya;
Senin ahkâmının münkadıdır, mahkûmudur dünya.*
muhakkar: Hor, hakir görülmüş.
avâlim: Âlemler.
pinhan: Gizli.
matvî: Dürülmüş, toplanmış.
tecellî-zâr: Tecelli yeri.
nûr-i Yezdânî: Allah’ın nuru.
musaggar: Küçültülmüş.
cirim: Cisim.
pâyân: Son, nihayet.
bîtenâhî: Bitmeyen, sonu gelmeyen.
beytü’l-kasîd: Bir kasidenin en güzel beyti.
dest-i teshîr: Kendine tâbi kılan el.
ahkâm: Hükümler.
münkad: Boyun eğmiş.
* Safahat, İstanbul: Sütun Yayınları, 2007, s. 64.