Tam da her şeyin giderek zorlaştığını ve içinden çıkılmaz bir hâl aldığını düşündüğüm bir zamanda karşıma çıktı bu isim ve divanı. Gönülden inanıldığında ve azmedildiğinde nelerin yapılabileceğini gözler önüne seren bir örnek: Charles Vernay.
1842 yılında Paris’te dünyaya gelen Vernay; 11 yaşında yazdığı Fransızca şiirlerini, 16 yaşında kaleme aldığı Farsça ve Türkçe şiirlerini bir divanda toplar. Kendi el yazısı ile litografya tekniğini[1] kullanarak 1858’de kitap halinde bastırdığı divanına Divan-ı Verne adını verir. Şiirlerinde, yazar olan babasının adını mahlas olarak kullanır; şiirlerini “Verne” olarak imzalar.
Şair, babasını “mağfiret ağacı, bilginin dostu, Allah’ın doğruluk makamında olan, hünerli, Fransızca güzel nesir yazarlarının önde geleni ve akıl sahibi” olarak tanıtır. Annesini ise, “kadınların en seçkini, herkesin ibretle baktığı, diğer annelerin örnek aldığı, iffetli; saflığın, gönül temizliğinin ve doğruluğun dolunayı” olarak takdim eder.[2]
Vernay eğitimini özel hocalar vasıtasıyla evinde sürdürür. Azmi ve zekâsı sayesinde, okula gitmeden, kısa sürede yedi dil öğrenir: İngilizce, Almanca, Yunanca, İspanyolca, İtalyanca, Urduca ve İbranice.
Vernay, daha çok şiir türünde eserler vermiştir; ancak ilahi, mektup, ahlâkî denemeler ve nutuk türü eserleri de vardır. Eserlerinin tamamı Paris’te yazılıp basılmıştır.
İnsan bir kere cehdeder ve kalbini ve ruhunu bir işe vakfederse, Allah’ın lütuflarını ayağına serebileceğinin göstergesi olarak Vernay, Türkçeyi de 60 saatlik bir çalışma neticesinde kendi kendine öğrenir. 14 yaşında vâkıf olduğu Osmanlı Türkçesine bir divan yazacak kadar âşık olması, bu kadar kısa sürede Türk dilini öğrenmesine vesile olmuştur. Farsçayı da Türkçe gibi kendi kendine öğrenmiştir. Vernay, tarihi okumuş, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu günlere gitmiş, yedi iklimde onun büyüklüğünün sesini duymuştur. Belki de Türkçeye bu kadar âşık olmasının sebebi Osmanlı’ya duyduğu hayranlıktır.
Mahrem oldum hocasız elhamdülillah Türkîye
Eyledi ülfet benimle bu lisân-ı dil-sitân
(Elhamdülillah, Türkçenin sırlarına herhangi bir hoca görmeden ulaştım.
Bu gönül alıcı dil (Türkçe) benimle dostluk eyledi).[3]
Fransa’nın bu genç ve yetenekli şairi hakkında pek çok yerli ve yabancı devlet ricalinin övgü dolu sözleri vardır. Sultan Abdülmecid için yazdığı kasidesi sebebiyle Vernay’ın İstanbul’a davet edildiği rivayet edilmektedir.[4] Genç şair, şiirlerinin Fransa ve Osmanlı devleti arasında ittifak sağlama aracı olduğunu düşünür.
Şairin, divan şiirinin, bilhassa gazelin inceliklerine vâkıf olduğu görülmektedir. Gazel yazabilmek için tasavvufu öğrenmiş ve bu vesile ile gerçek aşkı eserlerine yansıtmıştır. Şiirlerinde fark edilen bir diğer husus da onun İslâmî terminolojiden yararlanmış olmasıdır. Vernay’ın Türkçe Divanı, divan şiirinin içeriğinde etkili olan dinî ve içtimaî kaynakların oluşturduğu kültür birikiminden izler taşır.
Vefatı hakkında kaynaklarda açık bir tarih verilmemiştir. 1866’da Abdülhak Hamit Tarhan ve babasının Tahran’da bulunduğu sırada Vernay’ın vefat ettiğine dair haber aldıkları bilinmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak genç şairin 24 yaşında, doğu ülkelerinden birinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.[5]
“Olağanüstü bir zekâ ve hafızaya sahip olduğu anlaşılan şairin çok genç yaşta vefat etmesi Türk Kültür ve Edebiyatını Avrupa’da temsil edebilecek çok güçlü bir temsilcimizi kaybetmemize sebep olmuştur.”[6]
Türk diline büyük bir aşk duyan bu genç şairin, bu sevginin milliyetini unutturacak güçte olduğunu, Kıbrıslı Mehmet Paşa’ya övgü olarak yazdığı şu samimi mısralarında görmekteyiz:
Kilki aldım, ecnebi olmaklığım unutmuşum
Zihne dek irdi tezelzül ârmânî görmüşüm
(Kalemi aldım, yabancı olduğumu unutmuşum. Gönlümün coşkunluğu zihnimi sarstığı için
hasretim olan Kıbrıslı Mehmet Paşa’yı görmüşüm).[7]
Şiir yazmaktaki maksadının, gönlündeki Allah sevgisini açığa vurmak olduğunu belirten şair, bunu şu sözlerle dile getirir:
Derûn-ı dilimde nakr olunan aşkullah âsârını fâş etmeğe kâm-bîn oldum.
(Gönlümün derininde kazınan Allah aşkının izlerini ifşa etmekten dolayı mutlu oldum).[8]
Genç şair tamahkâr olmayı kınar. Dünyaya aşırı düşkün olanların, sonunda toprak olacaklarına dikkat çeker. Cimri zenginlerin, âhirette dilenci olmalarını diler.
Olacak hâke hem peymân olan dâmenkeş-i dünyâ
Direm dârân âlem-i mevt devrinde gedâ olsun
(Dünyanın eteğini çeken sonunda toprak olacak.
Cimri para sahipleri öteki dünyada dilenci olsunlar).[9]
Ona göre dünya, yokluk caddesidir. Sevgiliye kavuşmak için maddî varlıklara gönül verilmemelidir.
Menzil-i cânân değil dünya ribatın olmasın
Cânını iklim-i hevâda rişte-i imana as
(Dünya asıl sevgilinin menzili değil, bağlanma.
Fani dünya ikliminde kendi canını iman ipliğine as).[10]
Şair, şiirlerinde vefaya da şu anlamları yükleyerek yer verir: “Bağlılık, ruhu gaflet uykusundan uyandırmak, sözde samimi olmak, “Bezm-i Elest”te Allah’a verilen söze bağlı kalmak, insanlara verilen ahdi korumak ve ezelî inayet.”
Günümüzde İstanbul’da bir semt adı olarak kaldığının söylenmesine inat, yıllar öncesinden Hak âşığı bir Fransız şairin beytiyle “vefa”yı hatırlıyoruz bir kez daha:
Şöyle kendisine va’dini vefâ-dâr eyledi
Tanrı insanı ezel önünde muhtâr eyledi
(Kendisine ait vaade sadık olan vefa sahiplerini yarattı.
Tanrı insanı başlangıçta tercih gücüyle yarattı).[11]
“Dinle neyden, bak neler söyler durur,
Dertlerinden ayrılıktan dem vurur.”[12] derken Mevlâna, insanın hakiki diyarı olan âhiretten ve Allah’tan ayrı düşmesinden dert yanar. Vernay da Rabbinden ayrıldığından dolayı kederlidir ve kötü talihin tozuna bulaştığından dolayı şikâyet eder.
Gubâr u mihnet ü idbâra hem-peymândır yâ Râb
Dirîgâ derd-i câm-ı hicr ile sekrândır başım
(Ya Rab! Başım keder ve kötü talihin tozuna bağlanmıştır.
Yazık ki başım ayrılık şarabının derdiyle sarhoştur).[13]
Aşk-ı hakîkî kal’a-yı efkâr-ı Verne’dir
Nutkum vire cihana izinden sadâ Hüdâ
(Gerçek aşk Verne’nin fikirlerinin kalesidir.
Hüda! Sözlerim dünyaya yüceliğinden seda versin).[14]
Bu mısralarla Vernay, hakiki aşk ile dolu olduğunu, sözlerinin Allah’ın büyüklüğünü ifade edebilmesini ister. Kendisini “bende” ve “fakîr-i hakir” olarak ifade ederken Allah’tan isteğininse “rahmet” ve “lütuf” olduğunun altını çizer.[15]
Aşk-ı hakikîye Vernay’ın şiirlerinde sık rastlanır. Şair, Hristiyan olduğunu ifade eder, ancak tasavvufu benimsemiştir. Kendisini birliğe ulaştırdığı için de Allah’a şükreder.
Sipâs olun ki vahdet bezmine girdim sezadır bu
Beni sen davet ettin manzâr-ı şükransın ey mabûd
(Şükürler olsun ki birlik meclisine girdim, bu layıktır.
Ey Mabud, beni davet ettin, teşekküre layıksın).[16]
Doğumu ömrün sabahı, ölümü ise akşamı olarak telakki eden Vernay’ın bu düşüncesi, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin “Dokuzuncu Söz”de ifade ettiği, insan ömrü ve namazın vakitleri arasındaki ilişkiyle benzerlik gösterir.[17]
Verne subh-ı ömürden tâ şâm-ı mevte aşığım
Kim dil ü cândan tarik-i aşkım ettim intihâb
(Verne ömrün sabahından ölümün akşamına kadar aşıktır.
Çünkü gönül ve candan aşk yolunu seçtim.)[18]
Vakt-i namaz geldi niçin gül şüküftedir
Pûşîde ola şimdi kitâb ile bu sebû
(Namaz vakti geldi, niçin gül açılmıştır? [Şimdi örtünme zamanıdır].
Bu testi şimdi kitap ile örtülmüş ola. [Eğlence zamanı değil, kitap zamanıdır]).[19]
Vernay gibi bir şaire bir daha rastlanır mı bilinmez, ama tarihin sayfaları karıştırılsa, insanlığa ve edebiyata ışık tutacak kim bilir daha nice cevherler çıkacaktır.
Dipnotlar
[1] “Taş baskı ya da litografi/litografya, kireç taşı üzerine yağlı mürekkeple çizilmiş şekil ve yazıların basım sanatı. Taş baskıya el litografyası da denir. Taş baskı, modern ofset litografyanın başlangıcıdır. Taş baskı tekniğinin esası, yağın suyu itmesi özelliğine dayanır.” “Taş baskı”, tr.wikipedia.org/wiki/Taş_baskı
[2] Hayriye Serap Öztürk, “Charles Vernet Divanı”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı, İstanbul, 1998, s. 6.
[3] Öztürk, a.g.e., s. 120
[4] A.g.e., s. 8.
[5] A.g.e. s. 8–9. Vernay’ın ölüm tarihi, Fransa Milli Kütüphanesindeki kayıtlarda 1866 olarak geçmektedir. Bkz. Syed Tanvir Wasti, “On Charles Vernay and his ‘DIVAN’”, Middle Eastern Studies, 2015, 51/5, s. 796.
Studies, 51:5, 789-803,
[6] Ahmet Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Antolojisi, İstanbul: YKY, 1999, s. 649.
[7] Öztürk, a.g.e., s. 130.
[8] Ayşin Pir, “Bir Başka Charles Vernay”, GazeteBilkent, 29.04.2014, www.gazetebilkent.com/bir-baska-charles-vernay-verne-on-alti-yasindaki-bir-cocuk-icin-hic-fena-degil/
[9] Öztürk, a.g.e., s. 131.
[10] A.g.e., 154.
[11] Serhan Alkan İspirli, Divan-ı Verne, 2. Baskı, Salkım Söğüt Yayınevi, 2010, s. 174.
[12] Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, Nazmen Tercüme: Ahmet Metin Şahin, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2011, s. 11.
[13] Verne subh-ı ömrden tâ şâm-ı mevte aşıkım
Kim dil ü cândan tarik-i aşkım itdim intihâb
(Verne ömrün sabahından ölümün akşamına kadar âşıktır. Çünkü gönül ve candan aşk yolunu seçtim.) Öztürk, a.g.e., s. 163.
[14] Öztürk, a.g.e., s. 134.
[15] İspirli, a.g.e., s. 56.
[16] Öztürk, a.g.e., s. 144.
[17] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 44.
[18] Öztürk, a.g.e., s. 140.
[19] İspirli, a.g.e., s. 168.