Sinek Tesadüf Yok Diyor

Evrim inancının müntesipleri için teorilerinin doğruluğu konusunda kendilerince dayanak ve delil bulup bunları abartıp çarptırarak ifade etmek, çok temel bir davranış şeklidir. Evrim teorisinin kullandığı üç dinamikten ilki, Allah’ın ekosistemde yarattığı gıda zinciri (tabiî seleksiyon) ve ikincisi de hayatın sürdürülmesi adına çevre şartlarına uyum için sigorta olarak verilmiş biyolojik gerçekler (adaptasyon) olup bunların mükemmel bir uyumla işletilmesi, yaratılış için açık birer delildir.

            Evrimin motorunu teşkil eden güç olarak takdim edilen mutasyonlar, bütün biyolojik değişikliklerin sebebi olarak görüldüğünden, bu konuda kamuoyunu ikna etmek için en fazla laboratuvar çalışması, mutasyonlar üzerine yapılmaktadır. Çünkü belli bir organ veya dokuda değişiklik ortaya çıkması için mevcut bilgi programına ilaveler ve çıkarmalarla yeni düzenlemeler yapılması demek olan mutasyon, bilgi deposu veya kütüphane konumundaki DNA şifrelerinde değişiklik yapılmasını gerektirir.

            Mutasyonların hayvanlarda tür değişikliğine sebep olup olmadığını anlamak için DNA’nın harfleri mesabesindeki nükleotit dediğimiz azotlu bazlarla yazılmış genetik kodda ortaya çıkan değişikliklerin canlının özelliklerinde bir farklılığa sebep olduğunu göstermek gerekir. Tabiî bunun neticesini görmek için hayvanın üremesini beklemek ve yavrularını takip etmek şarttır. Eğer mutasyonla bir değişiklik olmuşsa bu durum gelecek nesillerin birinde ortaya çıkabilmelidir. Bu yüzden bir nesli (doğumdan ergenliğe ve evlenip yavru sahibi olmaya kadar geçen yaklaşık süre) 25 yıl süren insan türünde böyle bir deney teknik olarak yapılamaz.

            İnsanların hamilelikleri, ortalama olarak 38–40 hafta (yaklaşık dokuz ay) sürer. Dolayısıyla herhangi bir insan ırkında meydana gelebilecek potansiyel genetik değişimin neticesi bir nesilde çıkacak olsa 25 sene, dört nesil sonra çıkacak olsa 100 sene sürer ve bu neticelerin takibi bile mümkün olmaz.

Neo-Darwinci evrimin kesin ispatlanmış bir teori olduğunu göstermek için laboratuvarda örnek olabilecek canlıların en başında meyve sineği gelir. Hepimizin mutfaklarındaki çöp kutularından tanıdığımız meyve sineği (Drosophila melanogaster) için nesillerin takibi insandaki gibi değildir. Bunun en birinci sebebi, dişi sineklerin hayatları boyunca yaklaşık 500 yumurta bırakabilmeleri ve yumurtadan çıkan her sineğin yaklaşık bir hafta içinde yetişkin hâle gelebilmesidir. Böylece gelişmeleri büyük ölçüde sıcaklığa bağlı olarak yılda yaklaşık 50 sinek nesli ortaya çıkmış ve üzerindeki değişiklikler gözlenebilmiş demektir. 1930’lu yıllarda başlayan sinek üzerindeki mutasyon deneylerinden itibaren yaklaşık bir asır geçtiğine göre, aşağı yukarı 5000 sinek nesli üretilmiş ve üzerinde gözlem yapılmış demektir. Bu yüzden meyve sineği, mutasyonların evrimi nasıl yönlendirdiğini incelemek için ideal bir aday olarak kabul edilmiştir.

Mutasyonların incelenmesi için daha hızlı üreyen diğer bir canlı grubu ise Escherichia coli gibi bakterilerdir (sinekten daha hızlı ürerler, fakat incelenmeleri için mikroskop gerekir).

Mikrobiyoloji Derneğinin verdiği bilgilere göre, sıcaklık ve besin maddeleri gibi şartlar elverişli olduğunda, bakteriler her 20 dakikada bir bölünebilir. Bunun mânâsı, sadece yedi saat içinde bir bakteriden 2.097.152 bakteri üreyebileceğidir.[1]Bu yüzden bakteriler, cinsiyete bağlı olmayan (aseksüel) evrimleşmeyi incelemek için ideal adaylar olacaktır. Bakteriler üzerinde mutasyon çalışmalarının başlamasından yaklaşık 100 yıl geçtikten sonra, bilim insanlarının hesabına göre, 2.600.000’dan fazla bakteri nesli üretilmiş ve incelenmiştir. Bu çalışmayı, insanlar üzerinde yapabilseydik, 78.000.000 yıldan fazla bir sürede insan türünün değişimini takip etmiş olacaktık. Peki bu kadar süre içinde bakterilere ne olmuştur? Bakteriler hâlâ bakteri olarak kalmaya devam etmektedirler.

Şayet materyalist düşüncenin iddia ettiği gibi, cansız inorganik moleküllerden tesadüfen (!) ortaya çıkan ilk prokaryot hücreden (bakteriden), insana kadar sürecek bir evrimleşmeye imkân sağlayacak mekanizma, mutasyonlar ise; bunu takip etmek mümkündür. İşte bu değişiklikleri gözlemek ve hatta meyve sineklerinde mutasyonların hızlanmasına sebep olacak şekilde radyasyon ve kimyevî maddeler kullanmak, bu iddiayı destekleyecek güçlü deliller sağlayabilir. Peki netice ne olmuştur?

Meyve sineği üzerindeki evrim çalışmaları, Theodosius Dobzhansky (1900–1975) ve Thomas Hunt Morgan (1866– 1945) öncülüğünde başlamıştır ve yüzyıldan fazla bir süredir yukarıda anlatıldığı şekilde sürdürülmektedir. Meyve sinekleri üzerindeki mutasyonlar hakkında ilk olarak 1910’da Science dergisinde bir makale yayımlanmıştır.[2]

O zamandan beri, sinek üremesini ve meydana gelen mutasyonları gözlemlemek, genetikçi zoologların en popüler araştırma sahası olmuştur. Üzerinden bir asır geçtikten sonra netice neyi göstermektedir? Sinekler hâlâ sinektir! Mutasyonları uyarıcı ve hızlandırıcı her türlü unsur kullanılarak (sözde tabiata yardım ederek!), çok sayıda anomali gösteren mutant sinekler elde edilmiştir. Dünyanın birçok genetik laboratuvarında gözsüz sinekler, farklı renkli gözlere sahip sinekler, antenler yerine bacakları kafalarından çıkan sinekler, çalışmayan fazla kanat çiftleri olan sinekler, farklı renklerde sinekler, büyük kanatlı sinekler, işe yaramaz buruşuk kanatlı sinekler gibi anormal özelliklere sahip olan binlerce farklı mutasyon belgelenmiştir.[3] (1. Şekil).

Embriyonik gelişmenin erken safhalarında büyük ölçekli anatomik özelliklerin düzenlenmesinde vazife yapan, yaklaşık 180 baz çifti uzunluğunda bir paket hâlindeki DNA dizisi olarak tanımlanabilen, genlerde gerçekleşen mutasyonlar, tam gelişmiş organizmada büyük ölçekli anatomik özellikleri değiştirerek ileri derecede anomalilere sebep olabilirler. Fakat ortaya sadece kafa ve kol gibi organları acayip biçimlerde olan sinekler çıkmıştır. Bu korkunç yaratıklara şahit olan, Londra’daki Tabiat Tarihi Müzesi tarafından yayımlanan bir derginin editörü olan paleontolog Colin Patterson şunu ifade etmiştir: “Gen mutasyonlarının muhteşem tesirleri ilk olarak genetik tarihinin erken dönemlerinde Drosophila’da görüldü. Bu mutasyonların bazıları kesinlikle canavar (umut vermeyen ucubeler) olarak nitelendirilmektedir.”[4] Bu ucubelerin hepsi de meyve sinekleri olarak tanımlanmaktadır. Yani bu canlılar, yeni bir tür değildir; aynı türün bozulmuş vücut kısımlarına sahiptir.

Daha önemli olan husus, yukarıda sayılan mutasyonların, meyve sineklerinin genomunda zaten var olan bilgilerin tahrif edilmiş varyasyonları olmasıdır. Sineğin yeni vücut kısımları olarak, başka türlere ait olması gereken parmakları, kolları veya yüzgeçleri ortaya çıkmamış, sadece zaten mevcut olan sinek türüne ait kanat, anten ve bacak gibi vücut kısımları mutasyonlar ile bozulmuştur. Mutasyonla bozulan bütün uzuvlar, zaten meyve sineğinin genetik kodunun bir parçasıdır. Yeni bir tür ortaya çıkmamış, aksine sineğin orijinal hâli, yani fıtratı bozulmuştur. Hâlbuki evrimcilerin beklentisi, yeni genetik bilgi ve buna bağlı yeni vücut kısımlarının üretilmesiydi, çünkü evrime göre, tek hücreli bir organizma zamanla insana kadar yükselecek, farklı organlara sahip, farklı hayvan şubelerini meydana getirecekti.

Eğer evrim iddia edildiği gibi işleseydi, geçen yüzyıl boyunca meydana gelmiş 5.000 nesil meyve sineğinin bazıları ortak ata gibi kabul edilebilecek seviyede yeni dallar verip yeni tür böcekleri meydana getirmeliydi. Aslında sadece yeni türler değil, ortak ata konumundaki orijinal meyve sineği ile yeni ortaya çıkmış tür arasında geçiş yapan yaratıklar da görülmeliydi. Bunun yerine, mutasyona uğratılarak bir nevi işkence görmüş sinekleri görmeye devam ediyoruz!

Richard Goldschmidt, meyve sineklerindeki mutasyonları inceleyen ünlü bir genetikçiydi. Goldschmidt, genetik, embriyoloji ve evrimi birbirleriyle entegre eden ilk kişi olarak kabul edilir. Yıllar önce, meyve sineği mutasyonlarını çok geniş bir şekilde inceledikten sonra, o noktaya kadar üretilen mutasyonlara rağmen, meyve sineklerinin neo-Darwinci evrim için uzun zamandır aranan delilleri sağlamadığı sonucuna vardı. Scientific American’da bir makale yayımlayan Goldschmidt, evrim teorisinde var olan (bugün de mevcut bulunan) önemli problemleri kabul etti. Goldschmidt, Bir Genetikçinin Gözünden Evrim” başlıklı makalesinde, “yaklaşık bir asırlık çalışma ve tartışmalara rağmen, evrim mekanizmalarının ayrıntıları konusunda hâlâ bir görüş birliği olmadığını” kabul etti.[5] İşin aslına bakacak olursak; evrimci bilim insanları, evrimin doğru olduğuna inansalar da nasıl gerçekleşebileceğini bilmiyorlar. Makalesinin ilerleyen bölümlerinde Goldschmidt, mutasyonlar ve evrim üzerine yapılan çalışmaları tartışırken bu soruya özellikle cevap verdi: “Şimdiye kadar hiç kimsenin makro mutasyonla yeni bir tür veya cins üretmediği doğrudur. Hiç kimsenin mikro mutasyonların seçimiyle bir tür bile üretmediği de aynı derecede doğrudur. Drosophila gibi en meşhur bir organizmada, sayısız mutant bilinmektedir. Bu tür mutantlardan bin veya daha fazlasını tek bir fertte birleştirebilseydik, bunun tabiatta bilinen başka bir türle hiçbir benzerliği olmazdı.[6]

Son olarak şunu söyleyebiliriz: Meyve sineği mutasyonları ile yapılan deneyler, Darwinci evrimcilerin beklediği hiçbir delili sağlayamamış, aksine evrim teorisinin geçersizliğini gözler önüne sermiştir.

Bu arada bir âyet-i kerime de dikkatimizi çekmektedir: “Ey insanlar! İşte size bir misal veriliyor, ona iyi kulak verin: Sizin Allah’tan başka yalvardığınız bütün sahte tanrılar güç birliği yapsalar da bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi kurtarıp geri alamazlar. İsteyen de kendinden istenilen de ne kadar aciz!” (Hac, 22/73). Allah’ın (celle celâluhu) bu konuda sineği misal vermesi, 20. yüzyılda bilimi natüralist mülahazalarla kullanıp yaratma ve ilahlık iddiasında bulunanları da ikaz ettiğine işaret etmektedir.

Dipnotlar

[1] “Bacteria”, www.microbiologyonline.org.uk/about-microbiology/introducing-microbes/bacteria

[2] T. H. Morgan, “Sex Limited Inheritance in Drosophila”, Science, 1910, 32[812]:120–122.

[3] “Homeotic Genes and Body Patterns”, learn.genetics.utah.edu/content/basics/hoxgenes/; “The Wonderful Fruit Fly”, HHMI, University of North Carolina.

[4] C. Patterson, Evolution, Ithica, NY: Cornell University Press, 1999, s. 114.

[5] R. B. Goldschmidt, “Evolution, As Viewed by One Geneticist”, Scientific American, 1952, 40 (1): 84.

[6] A.g.e. s. 94.

Bu yazıyı paylaş