Kendisi tek başına açık bir mucize olan gözün kaba anatomisi anlaşılsa bile, ince anatomisi ve görme hadisesinin fizyolojisi çok daha kompleks bir mucizedir. Aslında görüntünün teşekkülü, beyinde idrak edilmesi ve bir de hafızaya alınıp dosyalanması gibi detaylar hakkında birçok şey sadece teoriden ibaret olup görmenin gerçek mahiyetini tam olarak bilemiyoruz. Gözün en sırlı tabakalarından biri olan retinanın ince nakışlı yapısı ve girift fonksiyonları akılları durduracak ölçüdedir. Her göz cerrahı retinaya dokunamaz. En hassas ve özel hücre tabakalarının olduğu yer, gözün retinasıdır. Gözün arka tarafında üç boyutlu hilal şeklinde bir yapı olan retina, gözün dışa bakan ve damar tabakaya komşu kısmından, göz içine doğru tam on adet süper incelikte hücre tabakasından inşa edilmiştir.
Retinanın Tabakaları
- Pigment (boya maddesi) tabakası, 2. Koni ve çubuk tabakası, 3. Dış sınır zarı, 4. Koni ve çubuk hücre çekirdeklerini ihtiva eden dış çekirdek tabakası, 5. Dış ağ tabakası, 6. İç çekirdek tabakası, 7. İç ağ tabakası, 8. Gangliyon tabakası, 9. Optik sinir lifleri tabakası ve 10. İç sınır zarı. Bu tabakalar kadar hassas ve ayrıntılı yaratılmış ki, biz adlarını saymakta bile zorlanıyoruz. Kısacası bu kadar ince hücre tabakalarını görüp de bunların kendi kendine veya tesadüfî tabiat kuvvetleriyle oluşacağını düşünmek asla mümkün değildir. Retinanın yapısı çok açık bir şekilde sonsuz bir ilim ve kudret sahibi Yaratıcıyı göstermektedir.
Görmek İçin Önce Işık Gerek!
Işık ilk önce gözün en dıştan görülen korneadenilen, canlı fakat cam gibi şeffaf olan tabakaya gelir ve onu geçer. Arkasından gözün ön sıvısını (aköz humor)ve göz bebeği denilen açıklığını (pupilla)geçer. Daha sonra da göz merceğinden (lens)ve arkadaki büyük karanlık odayı dolduran göz sıvısından (vitröz humor)geçtikten sonra iç taraftan (hilalin iç tarafı) retinaya çarpar. Bu durum çok ilgi çekicidir, zira retinaya ulaşan ışık, ışığı algılayacak olan hassas koni ve çubuk hücrelerinin teşkil ettiği tabakaya en son ulaşır. Çok hassas olan bu koni ve çubuk hücrelerinin korunması için arkaya dizilmesi sebebiyle ışık gangliyon hücrelerinden, ağ tabakalarından ve çekirdek tabakalarından sonra ancak retinanın dış tarafında bulunan bu tabakaya ulaşır. Dolayısıyla bu durum, retinanın kenar bölgelerinde görme keskinliğini azaltır.
Merkezî Çukurluk(Fovea Centralis)
Retinanın merkezi bölgesinde ise bu iç tabakalar, görme keskinliğinde bir kayıp olmaması için yanlara doğru çekilmiştir. Burası âdeta bir kuyu şeklindedir ve retina çevresine göre çok daha incedir. Bunu için ışığın geçişini ve görme keskinliğini engelleyecek tabakalar yana çekilerek, ışığın doğrudan koni ve çubuk hücrelerine ulaşmasına izin verecek şekilde hususi bir takdirle dizilmişlerdir. Ayrıca burada ayrıntılı görme ile vazifeli koni hücreleri bulunurken, kabaca ve renksiz (siyah-beyaz) görme ile vazifeli çubuk hücreleri yoktur. Görme keskinliğinin en yüksek olduğu bu merkezî çukurluk, keskin, renkli ve ayrıntılı görme için yaratılmıştır. Peki, niçin retinanın tamamı keskin görme kabiliyetiyle yaratılmamış, sadece küçük bir kısmına bu kabiliyet verilmiştir?
Eğer retinanın tamamı ayrıntılı ve keskin görüş kabiliyetli olsaydı, o zaman gözün bir noktaya odaklanıp o noktayı etraftaki diğer nesnelerden daha keskin görmesi mümkün olmayacaktı. Mesela, kitap okurken kitap sayfasının tamamını bir bakışta ayrıntılı keskin görseydik o zaman beynimizde hatlar karışırdı. Okuduğumuzu anlayamazdık. Kitap sayfasının en üstünden başlayarak satır satır, kelimelere odaklanarak, her bir kelimeyi anlayarak okuruz. İşte Cenâb-ı Hak, sadece o tek kelimeyi ayrıntılı görebilmemiz için, kelimenin etrafındaki alanların ayrıntılı ve keskin görülmesini engelleyerek beynimizin tek bir kelimeye odaklanmasını sağlamaktadır.
Retinanın Pigment Tabakası
Bilindiği üzere siyah renk, ışığı yansıtmaz, soğurur. Bu soğurma sayesinde siyah pigment (melanin)veya boya maddesinin teşkil ettiği tabaka, göz küresindeki ışık yansımalarına mâni olur. Net bir görüş için bu durum çok önemlidir. Bu siyah boya maddesi, eski fotoğraf makinalarındaki körüğün içinde bulunan siyah boyanın görevini yapar. Işığı emen bu tabaka olmasaydı, ışık göz küresi içinde çarptığı duvardan bütün yönlere dağılacak ve keskin bir görüntü oluşumu için gerekli olan karanlık ve aydınlık noktalar arasındaki kontrastlık net olmayacak, retina yaygın olarak aydınlanacak fakat görüntü bulanık olacaktı.
Genetik bir eksiklik olarak bazı insanlarda bu melanin pigmenti bulunmadığında (Albinizm hastalığı), bu kişilerin saç ve kılları da beyazdır; gözün renkli iris tabakasında da ışığı kırıcı melanin olmadığından ışıktan zarar görürler. Albino bir kişi çok aydınlık bir alana girdiğinde, retinaya çarpan ışık pigmentsiz retinanın ve alttaki sert tabakanın (sclera)beyaz yüzeyleri ile bütün doğrultularda yansıtılır. Bu yüzden normalde yalnızca az sayıda koni ya da çubuğu uyaracak tek bir ışık huzmesi her yere yansıtıldığından, ışık alıcıların hepsi veya büyük çoğunluğu uyarılır. Dolayısıyla, albinoların görme keskinliği, normal insanlardaki 20/20 olan değer yerine, en iyi optik düzeltme ve gözlüklerle bile ancak 20/100 ila 20/200 civarında olabilir. İşte bu pigment veya siyah boya tabakasında büyük miktarlarda A vitamini bulunduğundan, havuç yiyen tavşanların gözlük takmadığı (!) şeklinde bir fıkra üretilmiştir. Gerçekten de bu pigmentin iyi durumda olması için A vitamini önemli bir faktördür.
Koni ve Çubuk Tabakası
127 milyon ışığa hassas alıcı hücreden (fotoreseptör)yapılmış olan retinanın kalınlığı, sarı leke (makula lutea) denilen ve görüntünün en net olarak teşekkül ettiği bölgede 0,2 mm, bu bölgenin kenarlarında ise 0,1 mm’dir. Retinadaki hücrelerin 120 milyonu çomak şeklinde (silindirik) düz hücreler olup siyah-beyaz görmede (alacakaranlıkta), 7 milyonu ise koni veya kama şeklinde hücreler olup renkli, keskin ve ayrıntılı görmede vazifelidirler. Sayıları çok olan çomak hücrelerinin boyu 50 µm (mikron), kalınlıkları ise 1–5 µm’dir. Koni hücrelerinin boyu ise 40 µm, kalınlıkları da 3–5 µm kadardır.
Retinanın merkezine doğru konilerin yoğunluğu artarken, kenarlarına (hilalin uçlarına) doğru koniler azalır ve çubuk yoğunluğu artırılır. Koni ve çubukların sitoplazmalarında ışığa hassas (fotosensitif)yani ışık kendisine temas edince parçalanıp koni ve çubuklarda elektrik doğmasına sebep olan maddeler depolanmıştır. Çubuklardaki kimyevî maddenin adı rodopsindir. Konilerde ise renkli ışık dalga boylarına hassas üç farklı renk (kırmızı, yeşil ve mavi) maddesi vardır. Daha doğrusu üç farklı maddeden sadece birini ihtiva eden üç farklı koni hücresi bulunur. Konilerdeki ışığa duyarlı maddelerin kimyevi olarak rodopsinden çok az farkları vardır.
Rodopsinin Işık Enerjisi ile Parçalanması
Rodopsin ve renk maddeleri, koni ve çubukların yaklaşık %40’ını doldurur. Bu madde, skotopsin isimli bir çeşit protein ile A vitamininden müteşekkil retinenin birleşmesinden yapılır. Işık enerjisi, rodopsin veya renk maddeleri tarafından soğurulduğunda, saniyenin trilyonda biri kadar bir süre içinde parçalanmaya başlar. Bunun sebebi rodopsinin retinen (A vitamini) bölümündeki elektronların ışıkla aktive olmalarıdır ki, akılları durduracak bir hızla (saniyenin trilyonda birinde) retinal molekülünde şekil değişmesine sebep olur. Burada çok karışık ve hassas kimyevî ve fizikî değişmeler yapılır. Uzmanlık gerektiren bu biyokimyevî değişimleri takip etmek çok zordur.*
Işıkla Parçalanan Rodopsinin Yeniden Üretilmesi
Işıkla parçalanan rodopsin karanlıkta yeniden üretilir. Akılsız ve şuursuz kimyevî moleküllerin hususi geometrik yapısıyla beraber çok süratli bozulup tekrar yapılması gibi bir mekanizmayı biz 20. asırda kısmen aydınlatabilirken, böyle bir ilim ve kudret, hücrenin içinde bulunabilir mi? İlahî takdirle ışık enerjisi molekülü parçalar ve karanlıkta yeniden üretilme süreci işletilir. Bu molekül parçalanması ve yeniden üretilme devr-i daimi, hayat boyu devam eder.** Rodopsinin karanlıkta üretilmesinde A vitaminine çok önemli bir vazife verilmiştir. Retinada hep-trans retinal, A vitamininin bir şekli olan hep-trans retinole dönüştürülür. Sonra hep-trans retinol, izomeraz enziminin etkisiyle 11-sis retinole dönüştürülür ve en son olarak 11-sis retinol rodopsin oluşturmak üzere skotopsinle birleşen 11-sis retinale dönüştürülür. A vitamini hem çubukların sitoplazmasında hem de retinanın pigment tabakasında bulunur. Böylece A vitamini ihtiyaç duyulduğunda, yeni retinalin yapılmasını sağlayacak şekilde her zaman el altında tutulur. Öte yandan, retinada fazla retinal bulunduğunda, ihtiyaçtan fazla olan miktar A vitaminine dönüştürülür, böylece, retinadaki ışığa duyarlı pigment miktarı azaltılır.
Gece Körlüğü
Gece körlüğü, ciddi A vitamini eksikliği olan herkeste meydana gelir. Bu hastalığın sebebi uygun miktarda retinale dönüşecek yeterli A vitamini olmamasıdır. Bu yüzden, yapılabilecek rodopsin miktarı ciddi şekilde azalır. Bu duruma gece körlüğüdenir, çünkü bu körlük tipi sadece geceleri karanlıkta ortaya çıkar ve gündüz ışığında görmede bir problem olmaz. Bunun sebebi, yeterli bir görüş için ışık miktarının azalmasıdır. Hâlbuki gün ışığında aynı biçimde renk pigmentlerinde de azalma olduğu halde, koniler yine de uyarılabilir.
Gece körlüğünün meydana gelebilmesi için, bir kişinin aylarca A vitamininden eksik bir diyetle beslenmesi gereklidir. Çünkü normal olarak, büyük miktarda A vitamini, karaciğerde depo edilir ve gözler için kullanılabilir.
Retinanın bir mm2’sinde 400.000 ışık alıcı hücre bulunur. Bu zaviyeden mukayese edildiğinde, gece avlanan orman baykuşunun retinasında bu rakam 680.000’dir. Gecenin karanlığında en küçük bir ışık parıltısını bile hissedebilmek için onun ihtiyacını bilen ilmi ve kudreti sonsuz Rabbimiz, baykuşun gözünü tam ihtiyacına göre yaratmıştır. Kedinin göz retinasındaki değer 397.000 olup bize yakındır. Yaratılışta israf ve abesiyet yoktur. Her hayvana ihtiyacı olduğu kadar görme hücresi verilmiştir.
Retinadaki görme hücrelerinin ortalama 130 tanesi bir ganglion (sinir düğümü) hücresine bağlanır. Görme sinirini (nervus opticus)teşkil eden her bir sinir lifi bir ganglion hücresine bağlanır. Retinadaki görme hücrelerinin karanlığa uyum sağlamış durumdayken aydınlığa çıkıldığında geçen uyum süresi 15–60 saniye arasında sürerken, aydınlıktan karanlığa geçildiğinde, görme hücrelerinin uyum süresi 30–45 dakika kadar uzun sürer. Görme hücrelerinin iş görebildiği sahanın genişliği, yani hissedebileceği en düşük ışık miktarı ile en kuvvetli ışık miktarı, 10-7ile 106mumluk ışık dereceleri arasındadır. Bu miktarların altındaki ve üstündeki ışıkları, zayıflığından veya tam aksine şiddetinden dolayı göremeyiz.
Zaten bizim gördüğümüz dünyadaki bütün renkler, görme hücrelerinin absorbe ettiği (soğurduğu) ve yansıttığı dalga boylarına göre isimlendirilir. Görme hücrelerinin absorbsiyon genişliği, kırmızı ve mor arasında kalır ve bu da görülebilen ışığın dalga boylarının sınırıdır. 400 nm dalga boyundaki ışık mor, 760 nm dalga boyundaki ışık ise kırmızı görülür. Kırmızı ötesi (enfraruj)ve morötesi (ultraviyole)ışınlarını gözlerimiz göremez. Ancak bazı hayvanların, bu sınırların ötelerindeki dalga boyuna sahip ışınları da algılayabildikleri bilinmektedir.
Görüldüğü gibi, gözdeki İlahî sanatın, sadece retina gibi bir kısmını anlatmak bile ne kadar zor. Birçok kimyevî reaksiyonu atlayıp kısaltsak bile anlaşılması özel uzmanlık gerektirecek kadar girift yapılar ve hâdiseler, etrafımıza baktığımız her saniye aksamadan işletilmekte. Bu kadar karmaşık, hikmetli ve sanatlı yaratılmış, dünyayı ve İlahî İsimleri tanımamıza vesile olan gözlerimizi hiçbir ücret istemeden bizlere hediye eden Rabbimize şükretmemiz gerekmez mi?
*Molekülün sis şeklinin hep-trans şekline değişimine yol açar, bu şekli de sis şeklinin kimyevî yapısına sahiptir, fakat fizikî yapısı farklıdır; açılı bir molekülden ziyade düz bir moleküldür. Işık fotonlarının çarpmasıyla molekülün uzaydaki duruşu değişir ancak kimyevî yapısı aynı kalır. Hep-trans retinalin reaktif bölgelerinin uzaydaki duruşu artık skotopsin proteini üzerindeki reaktif bölgelere uymadığı için skotopsinden uzağa çekilmeye başlar. O an oluşan ürün hep-trans retinal ve skotopsinin kısmen parçalanmış bir kombinasyonu olan batorodopsindir. Batorodopsinin kendisi son derece kararsız bir bileşiktir ve nanosaniyeler içinde lumirodopsine dönüşür. Bu da daha sonra mikrosaniyeler içinde metarodopsin I’e, sonra yaklaşık bir milisaniye içinde metarodopsin II’ye ve sonuçta çok daha yavaş bir şekilde (saniyeler içinde) tamamen parçalanmış ürünlere, skotopsin ve hep-trans retinale dönüşür.
** Rodopsinin yeniden oluşumunda ilk adım, hep-trans retinalin 11-sis retinale geri dönüşümüdür. Bu olay ATP enerjisi gerektirir ve retinal izomeraz enzimi ile katalize edilir. 11-sis retinal yaratılınca, skotopsinle rodopsini yeniden oluşturmak üzere birleşir.