Fetret Devrini Aydınlatan Dört Ulu Kişi

İnsanlık tarihi, bir bakıma peygamberler tarihidir. Bazı kaynaklarda sayılarının 125 bin olduğu rivayet edilen peygamberler, Allah’ı (celle celâluhu) kullarına tanıtmak, O’nun emir ve yasaklarını tebliğ etmek için vazifelendirilmiş mümtaz şahsiyetlerdir.

Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini, onlara âyetlerini okuması, onları her türlü kötülüklerden arındırması, kendilerine kitap ve hikmeti öğretmesi için resul yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inayette bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler.” (Al-i İmran, 3/164).

Kur’ân-ı Kerim’de peygamberlerin sadece bir kısmının isimleri açıkça zikredilmektedir.

Fetret Devri

“Fetret” kelimesi, gevşeme, gücünü ve tesirini kaybetme mânâsına gelir. Fetret, daha ziyade Hazreti İsa (aleyhisselâm) ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) arasında geçen tebliğsiz dönem kastedilerek kullanılır. Bu dönemde yaşayan topluluklara da “fetret ehli” denir.[1] Cenab-ı Hak, peygamberler arasındaki fetret dönemlerini de salih kullarıyla aydınlatmıştır.

Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” (İsrâ, 17/15) âyetine dikkat çeken bazı âlimler, Efendimiz dönemine kadar peygambersiz bir zaman olamayacağını savunmuşlardır.

Fetret Devrinde bazı mümtaz şahsiyetlerin, hususî bir vazife eda etmeleri muhtemeldir, zira yeryüzünde salih kullar her devirde vardır.

Hazreti Şem’ûn

Hazreti Şem’ûn’un, Hazreti İsa (aleyhisselâm) ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) dönemi arasında yaşadığı varsayılmaktadır. Kavminin hile ve tuzaklarına karşı kahramanca mücadele etmiş, İncil ehlinden, salih bir şahsiyet olduğu, kavmi onu şehit etmek için bağlamaya kalktığında, o bağlardan kurtulduğu rivayet edilmektedir. Hazreti Şem’ûn’un, Hazreti İsa’nın (aleyhisselâm) havarilerinden ve Antakya’ya gönderilen üçüncü elçi olduğu da ileri sürülmüştür.[2]

Yakubî, Hazreti Şem’ûn’dan “Sem’anû’s Safâ” diye bahseder.[3] Mesudî de Yunanca “Şem’um” ve Arapça “Sem’an” diye nakleder.[4]

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, On Dokuzuncu Mektup’ta, İncil’de Efendimizi (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjdeleyen işaretleri anlatırken, Evliya Çelebi’nin Hazreti Şem’ûn-u Safâ’nın türbesinde ceylan derisine yazılmış İncil-i Şerif’te, Efendimize işaret eden âyetleri okuduğunu ifade etmektedir.[5]

Hazreti Circis (Cercis)

Hazreti İsa’dan (aleyhisselâm) sonra yaşamıştır. Vehb b. Münebbih’ten aktarıldığına göre, Hazreti İsa’nın havarilerinin talebesidir.

Hazreti Circis, Musul bölgesinde irşat ve tebliğ yaparken o zamanki hükümdar, Dadiyan adlı putperest bir zalim idi. Hazreti Circis onu imana davet etse de kabul etmeyip ona işkenceler yaptırmış ve zindana attırmıştır. Bu mümtaz şahsiyet, Allah’ın yardımıyla zindandan kurtulup kralın huzuruna çıkıp tebliğini tekrar etmiştir. Zindandan nasıl çıktığını anlamayan kral, sihirbazları vesilesiyle Hazreti Circis’i alt etmek istese de başarılı olamamıştır. Bütün bunlara şahit olan halkın bir kısmı iman etmiştir.[6]

Üstad Bediüzzaman da bu zattan bahsetmektedir: “Ve ciltleri ve derileri soyulan Cercis (aleyhisselâm) gibi, binler, milyonlar hakikat mücahitlerinin hakâik-i imaniyenin kudsî hizmetinin bir numunesine mazhar olan Nur şakirtlerinin çektikleri zahmetler, o eski zatların zahmetlerine nisbeten binde bir olmaz. Ve ücret ve kazanç cihetinde, inşallah birdirler ve beraberdirler.”[7]

Hazreti Hanzale

Hazreti İsa (aleyhisselâm) ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) arasında yaşadığı rivayet edilen Hazreti Hanzale’nin, Semûd kavminin devamı olan Ashabü’r-Res zamanında hizmetlerde bulunduğu kabul edilmektedir. Mesudî onun ismini Hanzale ibn Saffan olarak zikreder ve Hazreti İsmail’in (aleyhisselâm) soyundan geldiğini, nebi olduğunu ve kavmi tarafından şehit edildiğini belirtir. Zemahşerî ve Fahreddin Razî de tefsirlerinde, Hac sûresinin 45. âyetinin Hazreti Hanzale’den bahsettiğini ifade eder.

Res halkının helakiyle ilgili olarak Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Onlardan önce Nûh halkı, Ashab-ı Res, Semûd, Âd, Firavun halkları, Lût’un hemşehrileri, Ashab-ı Eyke ve Tübba’ halkı da hakkı yalanladılar. Evet, onların hepsi peygamberleri yalancı saydılar da tehdidime müstehak oldular, azaba çarpıldılar.” (Kaf, 50/12).

Said b. Cubeyr’den ve Kelbî’den nakledildiğine göre, Res ashabının “Hanzale” adlı nebileri vardır. Kavim aşırı gitmiş ve peygamberlerini kuyuya atarak şehit etmişlerdir. Allah da o kavmi helak etmiştir.[8] Kaynaklarda “Arim seli” olarak geçen bu hâdise, Kaf sûresindeki Res kavminin helaki ile paralellik göstermektedir.[9]

Kur’ân-ı Kerim, “Âd’ı, Semûd’u, Res halkını, bu arada daha birçok nesli de inkârda ısrarları sebebiyle helâk ettik.” (Furkan, 25/38) buyurarak bu konuya işaret etmektedir. Öte yandan Zemahşerî’nin El-Keşşâf isimli eserinde, Yemen’de Ashab-ı Res isimli kavmin, Hanzale ibn Safvân adlı bir peygamberinden bahsedilir. “Anka” adlı vahşi bir kuşun da bu kavme musallat olduğu belirtilir.[10]

Risale-i Nur’da ismi Halid ibn Sinan ile birlikte nebi olarak geçmektedir. Üstad Bediüzzaman, “Resûl-i Ekrem’in (aleyhissalâtü vesselâm) ecdatlarından nebi gelmiş midir?” sorusuna cevaben, Hazreti İsmail’den sonra kesin bilgi olmadığını, buna karşılık Efendimizin ecdadından olmayan Halid ibn Sinan ve Hanzale isimlerinde iki nebinin Araplara gönderilmiş olduğunu belirtir.[11]

Hazreti Halid ibn Sinan

Hazreti İsa (aleyhisselâm) ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) arasındaki dönemde yaşadığı ve Aden beldesindeki Abes kavminde ulu bir kişi olduğu ifade edilir. Hanif dinine bağlı bir veli olduğu da düşünülmektedir.[12] Gatafân kabilesinin Benî Abs oymağından olduğu rivayet edilmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Halid ibn Sinan’ın, Araplara gönderilmiş bir nebi olduğu da belirtilmektedir.[13]

Kızının veya oğlunun Efendimizi (sallallâhu aleyhi ve sellem) ziyaret ettiği[14] ve Allah Resûlü’nün ona, “Merhaba ey kardeşimin çocuğu!”[15] veya “Merhaba ey kavmi vücudunun zayi olmasına sebep olduğu peygamber kızı!” diye iltifat edip sonra da “Halid, kavminin kaybettiği bir nebidir.”[16] dediği nakledilir.

Muhyiddin ibnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem adlı eserinde, Halid ibn Sinan’a bir bölüm ayırmıştır.[17] İbnü’l-Arabî, Hazreti Halid ibn Sinan için, “Resul değil, nebi idi.” demektedir.

Cenab-ı Hak, Fetret Devrinde de darda kalıp ışık arayanlara, salih kulları ile hususî inayetlerde bulunmuştur.

Dipnotlar

[1] Metin Yurdagür, “Fetret”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 12, s. 475–480.

[2] Nur Ahmet Kurban, “İsveçli Misyoner Gunnar Jarring Koleksiyonunda Yer Alan Bir Anonim Uygurca Kur’ân Tefsiri Üzerine”, Rumeli İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı: 11, Nisan 2023.

[3]Abdülemir Mühenna, Tarihu’l-Yakubî, Beyrut: Müessesetü’l-A’lami li’l-Matbuat, 1993.

[4] Mesudî, Kitabü’t-Tenbih ve’l-İsraf, (Yayına hazırlayan: Ramazan Sesen), İstanbul: Bige Kültür Sanat, 2018, c. 1, s. 343.

[5] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 194.

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerîrü’t-Taberî, Tarih-i Taberî, (Çev. M. Faruk Gürtunca), İstanbul: Sağlam Yayınevi, 2010, c. 2, s. 186.

[7] Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 578.

[8] Muhammedi Reysehri, Mizanu’l-Hikme, c. 12, İstanbul: Kevser Yayınları, 2020.

[9] Zemahşerî, Keşşaf Tefsiri, c. III. (Neş. Muhammed Abdusselam Şahin), Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2003, s. 36.

[10] Süleyman Uludağ, TDV İslâm Ansiklopedisi, “Anka”, c. 3, s. 200–201.

[11] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 434.

[12] İsmail Cerrahoğlu, “Kur’ân-ı Kerim ve Hanifler”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran 1963, sayı: 11, s. 87.

[13] Nursî, Mektubat, s. 434.

[14] Taberanî, El-Mu’cemu’l-Kebir, c. 11, s. 442.

[15] Hakim, El-Müstedrek, c. II, Beyrut, 1986, s. 598–599.

[16] İbn-i Kesir, El-Bidaye, c. II, Beyrut, 1965, s. 211–212.

[17] Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, (Haz. Selçuk Eraydın, Mustafa Tahralı), İstanbul: MÜİFY, 1992, s. 311–316.

 

Bu yazıyı paylaş