Zor gelir insana yurdundan yuvasından ayrılmak. Zordur bir çanta ile yollara düşmek. Sevdası ve davası olmayanlara aslında her şey zordur. Yolculuğu Allah’a olanlara ise her şey güzel, her çile tatlıdır. Bizler de ata yurdumuza, yurdumuzdan sürülmüştük. Bu sürgünlerin adını kader “hicret” koymuş ve bu yolda olanlara “muhacir” denmişti. Ne de güzeldi bu tanımların içinde yer almak!
Daha düne kadar elden tutan idik, şimdi elinden tutulan olmuştuk. Ağır geliyordu ve ar geliyordu bunlar bizlere. Yük olmak bir yere, alışana kadar beklemek, koşturanlar için biraz zordu. Ama kaderden yana bir bekleyişimiz vardı belli ki. Bizim muradımız değil de Allah’ın muradıydı önemli olan. Şimdi dilimizde duamız kalmıştı sadece.
Türkiye’den gelen üç arkadaş olarak oturmuştuk bizi her zaman “Öf!” demeden ağırlayacak olan ve her konuşmasında “Can!” diye seslenen bir ağabeyin mekânında. Bir arkadaş, “Ben arabamı satıp geldim, üçümüze yeter.” demişti. Diğeri, “Bende de şu kadar var.” demişti. Ben de elimde olanı söylemiş, özellikle evli olan abimize daha çok paranın lazım olacağını düşünerek ona “Aman dara düşme!” demiştik. Bilmiyorduk her işimizde ve anımızda bizimle her şeyini paylaşacak dostların diyarında olduğumuzu.
Biz buralara Yesevî diyarı deriz. İlk gözyaşları bizim için dökülmüştü ata yurttan gelen Hoca Ahmet Yesevî’nin alperenleri tarafından. Vefamız bu gelişimize değil sizlerin bizim yurdumuza ilk gelişinizedir aslında. Ruhunu kaybetmeyenlere, zaman ve mekân, Allah’ın izni ile mesafe koyamaz. Türkiye’de hoyrat rüzgârlara güllerimizi kaptırınca soluğu sizin elinizde alanlardanım. Derdimiz can derdinden öte, yarınlara bu sevdayı taşıma telaşıdır ve yollara düşmemiz de bundandır.
Sizin elinizde sıkıntı çekmedik. Sanki evimize gelmiştik. Her kardeşimiz “Ağabey, hoş geldiniz!” derken yüreğinin selamını yüreğimize verircesine konuşuyordu. “Kusurumuza bakmayın.” derken kovulmuş değil de sanki selam getirmiş biriyle konuşuyor gibiydiniz. Yurdumuzdan sürgün edilmiştik, ama Allah’ın selamı ile can misafiri olmuştuk sizlere. Bizden evvel gelenlerin izleri belli ki bu diyarlarda Allah’ın izni ile derindi. Yurdunuzda dilimde iki dua ile dolaştım durdum. Biri, “Allah’ım, bu yerde yaşayanların hepsine bu sevdayı tattır ve herkesi de onlar gibi eyle.” idi. Diğer duam ise buralara kendinden vazgeçerek hicret etmiş ağabeylerime ve ablalarıma dairdi.
Bir de bir duam vardı ki onu da bu sevdaya düşünce etmiştim. Elbette artık öğrencilerimiz yoktu. Bazen sokakta denk geldiğim bir öğrencinin ardı sıra “Allah’ım, ne olur, onu da dâhil et bu güzel sevdalara!” diye dualar ediyordum. Allah bir işi hikmetsiz yapmaz. Buralarda olmamızın bir hikmeti elbette vardı. Ben de “Dua için gelmişizdir belki.” diyerek bir okul karşısında dualar ediyor ve kendimce bir iş gördüğümü zannediyordum.
Bir selam ile geldik ve ciddi bir sıkıntı çekmedik. Arada içimize düşen sıkıntılar olduysa o da nefsimizden olmuştur. Bizler kardeşlik destanı nedir sizlerle bir kere daha yaşadık.
Benim için güzel günlerdi. Şiirlerde adı geçenlerle tanışmak, ata yurdumda ağırlanmak, geleceğe nesilleriniz üzerinden dualar etmek çok güzeldi. Anladım ki sizler gerçek kara sevdalılarsınız. Şairin de dediği gibi:
Uykular unuturmuş bazı gözleri
Dillerinde türküsü kara sevdalılar varmış
Öylesine severlermiş ki sevdiklerini
Sadece yaşatmak için yaşarlarmış
Herkese hep güzeli sunmak adına
Mehlika Sultan’ın köyüne gitmişler
Yaşatmak demişler hayatın adına
Dağılmışlar her yana ve yemin etmişler
Hüzün denizinin dibinde yatan sevgiyi
Çıkarmak için her gün dalacaklarmış
Vurgun dahi yeseler bu yolda yine
Bir ömür ant içip kalacaklarmış
Kalblerinde tarifsiz duyduklarını
Gördükleri herkese anlatacaklarmış
Az görülürmüş uyudukları
Seccadeyi her gece ıslatacaklarmış
Ensar ağabeylerim ve ablalarım!
Allah’tan muradımdır sizlerin her zaman yanında olması. Misafirin duası kabule karîn imiş. Bizi misafir ettiğiniz için, her şeyinizi paylaştığınız için, bizi evimizde hissettirdiğiniz için, kendi ailenizden saydığınız için Rabbim sizlerden razı olsun. Bu güzel yolda daim ve kaim eylesin.
Sizler ne güzel insanlarsınız! “Jaksı” (iyi) adam diyorsunuz ya, hani siz de “Jaksınız agaylar, apaylar, karındaşlar, cigitler” (İyisiniz ağabeyler, ablalar, kardeşler, yiğitler). Bizi bir hakikat sofrasında kardeş kılan Allah’a hamdolsun. Rabbim bizi sizden sizi de güzelliklerden ayırmasın.
Şimdi başka diyarlardayım ve hicret üstüne hicret nasip oldu. “Gariplerin yurdu gönüllerdedir.” derler ya, biz de yollardayız şimdi. Aklımda, kalbimde ve ölene kadar da dualarımdasınız.
Yesevî diyarının bir garip misafiri olarak sizleri çok özlüyor ve şöyle dua ediyorum:
“İliniz mübarek bolsun cigitler. Kolunuzu attığınız her jumusunuz min bereket ile bereketlensin. Kuday sakdasın cümlenizi. Balalarınız sizge unasın. Kuday sizderi Cennetine alsın.”