Hayatımda onu hiç tanımamış veya şahsen görmemiş olmama rağmen, bu yazıyı yazmak bana derin bir hüzün veriyor.
Gerçekten büyük olanlar, övgüye ihtiyaç duymazlar; onların büyüklüğü ve mirası, bu dünyada yaşasalar veya âhirete göçmüş olsalar da kutlanır ve saygıyla anılır.
Aslında onların hayatlarımızda bıraktığı etkileri tamamen ifade etmek de kolay değildir; kelimeler ancak bu etkinin bir anlık yansımasını sunabilir.
Yine de eminim ki İslam’da insanların resimlerini ya da heykellerini sergileme yasağı olmasaydı, ben de dâhil olmak üzere birçok kişi, onun adına dünyanın dört bir yanında heykeller ve yapılar inşa edilmesi için çaba harcardık. Çünkü o; eğitim, sosyal faaliyetler, inançlar ve kültürler arası diyalog çalışmalarıyla milyonlarca insanın hayatına dokundu.
Benim yaşadığım yerde, barış ve refahın meyvelerini henüz toplamaya başladık. Çoğumuz, bu iki kelimenin ütopik anlamları olduğuna inanıyorduk; hatta bazıları Mindanao’nun sonsuza dek lanetli bir toprak olacağını, kanlı nehirler ve bitmek bilmeyen şiddetle anılacağını düşünüyordu.
Ben, Filipinler’in güneyinde, ticaretle bilinen, sardalyaları ve takas ekonomisiyle tanınan bir şehir olan Zamboanga’da yaşıyorum. Asya’da, kökeni İspanyolcaya dayanan bir dil olan Chavacano’nun konuşulduğu tek yer burasıdır. Zamboanga’nın, Edmonton (Kanada) veya Köln (Almanya) ile aşağı yukarı aynı nüfusa sahip olduğunu söyleyebilirim. Bugün şehirde dolaşacak olsanız, gündüzleri küçük bir kasabanın sıcak atmosferini hissedersiniz. Geceleri ise insanlar, bir fincan sıcak kahve eşliğinde en son buluşma noktalarını ya da mahalledeki gündemleri konuşur. Güzel, samimi bir manzara, değil mi?
Bölge halkı çok iyi bilir ki burası her zaman böyle değildi. Öyle bir çatışma ortamı vardı ki herkesin günlük hayatına ve ilişkilerine sızmış durumdaydı. Tam mânâsıyla güvensizliğin hüküm sürdüğü bir dönemdi.
Filipin-Türk Tolerans Okulundan burs kazanma şansına sahip bir öğrenci olarak, Müslümanlar ve Hristiyanların, aslında uyum içinde yaşayabileceğini, benzer şeylere ilgi duyabileceğini ve güçlü ilişkiler kurabileceğini bizzat gördüm.
Hocaefendi’nin eğitim vizyonu ve öğretmenlerimizin gayretleri sayesinde huzuru ve farklılıkların uyumunu tecrübe etme fırsatını yakaladım. Bu vizyon; sürdürülebilirlik, kapsayıcılık ve çok kültürlülüğü, bugünün popüler kavramları hâline gelmeden çok önce öğrenip benimsememizi sağladı.
En önemlisi, başkaları için yaşamayı öğrendik.
“Muhterem Hocaefendi” olarak da andığımız Sayın Gülen hakkında birçok hatıra olduğunu biliyoruz. Benim de bir hatıram var; onun, hiç tanımadığı insanlara duyduğu sevgi ve şefkati ile iki kültür arasında daha güçlü bağlar kurma gayretini gösteren bir hikâye.
1886 yılında Zamboanga’daki Müslüman aileler tarafından inşa edilen ve 1914’te Osmanlı Şeyhülislam’ının temsilcileri tarafından ziyaret edilen Taluksangay Camiinin varlığını öğrendiğinde, Taluksangay halkının aidiyetlerini hissetmeleri için bir vesile bulmakta tereddüt etmedi.
Hemen harekete geçerek, Türkiye ile Filipinler arasında dostluk bağlarının somut ve parlak bir sembolü olarak, camiye bir avize hediye edilmesi için fon topladı. Bugün camiyi ziyaret eden biri, ana tavanın altında asılı duran bu avizeyi görebilir.
Düşünsenize, bir kişi, Türk-İslam tarihiyle küçük bir bağlantısı olan bir yeri duyar duymaz, o bağları güçlendirmek için adım atıyor. Bu insanları tanımıyor bile! Bu adımı atmak bilgelik, cesaret ve nezaket gerektirir ve işte bu nitelikler, Hocaefendi’yi Hocaefendi yapan özelliklerdir.
Evet, bize tanımadığımız ve hayatımız boyunca onları bir kez bile görmeyeceğimiz insanlarla nasıl kardeş olunacağını gösterdi. Kendisi Taluksangay’ı ziyaret etme fırsatı bulamasa da o avize, Türkiye ve Filipinler halkı arasındaki sıcak bağların bir sembolü olarak yıllarca kalacak.
Hocaefendi’nin Filipinler’e, dünyanın bir ucunda bulunan bu ülkeye duyduğu şefkat, muhabbet ve alâka için minnettarım.
Kendisiyle tanışmayı ve bizzat teşekkür etmeyi çok isterdim. Ne yazık ki artık mümkün değil; çünkü Hocaefendi, Yaratıcımızın huzuruna göçtü. Bu satırları yazarken bile, kalbim hâlâ ağır bir sarsıntı altında, sanki balyoz vurulmuş gibi…
Elveda muhterem Hocam! Bu dünyada sizi iyi bir insan olarak tanıdığımızı iftiharla ve cesaretle söylüyoruz. Sonsuz mutluluğun olduğu o âlemde, sizinle tekrar buluşmayı dört gözle bekliyoruz!
Charles Panganiban, Filipinler’in güneyindeki Zamboanga şehrinde yaşayan yazar ve editördür.