Batı kültüründe yemek yeme sıklığının; kahvaltı, öğle ve akşam yemeği olarak günde üç öğüne ayrılması gerektiği yaygın bir fikirdir. Genellikle diyetisyenler, iştah kontrolüne yardımcı olmak için iki atıştırmalık (sabah ve öğleden sonra) eklemeyi önerirler ve bu durum günde beş-altı öğün yemek mânâsına gelir. Üç öğün yeme alışkanlığı aslında şaşırtıcı bir şekilde modern dönem dediğimiz son yüzyılda popüler olmuştur.
Eski Romalılar, genellikle saat 16.00 civarında, ciddi olarak yenilen bir öğüne sahipti ve günde bir kereden fazla yemenin sağlıksız olduğuna inanıyorlardı. Sabah ve öğlen yemekleri hafif ve hızlıydı.1Sonraları manastırlardaki usul ve kaideler, insanların yemek yeme davranışına tesir etti. Sanayi Devrimi sırasında, ağır iş yüküne bağlı olarak, işe gitmeden önce yapılan bir kahvaltı önem kazandı. Elektrikle aydınlanmanın yaygınlaşmasıyla birlikte, şafaktan önce ve karanlıktan sonra yemek yemenin kolaylaşması, akşam yemeğinin zamanlamasını değiştirdi ve giderek bu durum popüler hâle geldi.2Günde üç öğün yemek yemenin daha sağlıklı bir seçim olduğu konusundaki inanç, belli bir kültür ortamının ve erken epidemiyolojik çalışmaların karışımının sonucudur.3
Düzenli bir yemek alışkanlığına sahip olmanın, öğün sıklığına bakılmaksızın sağlık sonuçları üzerinde müspet tesirleri olduğunu söyleyen çalışmalar mevcuttur. Yeni ve geniş zeminde yapılmış bir çalışmada, ABD ve Kanada’daki kiliselerinin 50.660 yetişkin üyesi araştırılmış; günde bir veya iki öğün yemek yemenin, günlük üç öğün ile karşılaştırıldığında nispeten daha düşük kiloluluğa ve gece aç kalma süresi ne kadar uzun olursa vücut kitle indeksinde o nisbette azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir.4Araştırmacılar, bu tür beslenme rejiminin olumlu etkilerinin zamanlama, öğün sıklığı ve gece boyunca aç kalmanın birleşiminden kaynaklandığını ve öğünlerin daha seyrek bir zamanlama içinde olmasının kilo alma riskini azaltabileceğini ifade etmektedir. Bu sonuçlar günde bir veya iki öğün beslenmenin, üç veya daha fazla sayıda öğünden daha iyi olduğunu göstermektedir.
Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem)insana dair her sahada olduğu gibi, beslenme konusundaki tavsiyeleri ve davranışları da modern tıbbın çalışmalarıyla uygunluk göstermektedir. Hayatına olduğu gibi sofrasına da sadelik hâkim olan Efendimizin sünnetine bakıldığında, ihtiyaç sahiplerine dağıttığı imkânlarından arda kalan çok az şeyle günde bir iki kere, o da çoğunlukla hurma olmak kaydıyla, bir şeyler yediği ve günün ilk yemeğinin hafif gıdalardan oluşmasını tavsiye ettiği görülür. Efendimiz, akşam yemeğini tavsiye etmiş, bir avuç hurma bile olsa yenmesini söylemiştir. “Akşam yemeğini terk etmek, ihtiyarlığa yol açar” (Tirmizi, Et’ime 46) buyurmuştur. Günün ikinci ve son yemeği olarak nitelendirdiği akşam yemeğinin, gün batımından veya akşam namazından hemen sonra yenmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.
Obezite dünya çapında hızla büyüyen bir salgındır, 1980’den bu yana 70’den fazla ülkede yaygınlığı neredeyse iki katına çıkmıştır. 2015 yılında toplam 107,7 milyon çocuk ve 603,7 milyon yetişkin obezdi.5Dünya nüfusunun %75’i aşırı kiloludur. Obezite; dislipidemi (kandaki yağ miktarının bozukluğu) ve hipertansiyon ile birlikte kardiyovasküler hastalıklar için ana risk faktörlerinden biridir. Çalışmalarda, alınan enerjinin kısıtlanması, egzersiz veya egzersiz dışı hareketler ile enerjinin yakılabilmesi, yemek zamanlaması ve sıklığının kilo kontrolünde çok tesirli olduğu gösterilmiştir.6
Beslenme konusunda Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem)pek çok sünneti vardır ve bunlara uyulduğunda insan normal olarak şişmanlamaz ve sağlıklı olur. Allah Rasûlü, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler göbek bağlamak, çok uyku, tembellik ve yakîn azlığıdır” buyurarak obezite tehlikesine dikkat çekmiştir. Mübarek beyanları ve yemek adabında, “İnsanoğlunun midesini doldurmasından daha zararlı bir şey yoktur”ve “Kişiye belini doğrultacak kadar yemek yeter, behemehâl yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yiyecek, üçte birini su, üçte birini de hava için ayırsın” (Tirmizi, Zühd 47)buyurarak 63 yıllık hayatında midesini tam doldurarak sofradan kalkmamış, acıkmadan yememiş, çiğnemeden lokmaların yutulmamasını tavsiye etmiş ve uygulamıştır. İnsan midesinin hacmi 1,5 litredir ve normal olarak o günkü insan anatomisi bilgileri dâhilinde bir kimsenin bu ölçüyü bilmesi mümkün değildir. Bu durumda bir öğünde 0,5 litre yemek, 0,5 litre de su almak yeterlidir. Kalan yarım litrelik boşluk da gıdaların, mide asitinin ve enzimlerin rahatça çalkalanarak karıştırılması içindir. Bugün de diyetisyenlerin bir öğünde tavsiye ettikleri yemek miktarı zaten bu kadardır.
Birkaç çeşit yiyeceğin bulunduğu sofralarda oturmayan Peygamberimiz, kimi zaman yiyecek hiçbir şey bulamamıştır. Ayrıca Efendimizin öğle yemeği yediğine dair bilgi yoktur. Öte yandan öğün sıklığının artmasının, total ve LDL (kötü) kolesterolün önemli ölçüde azalmasına sebep olduğunun gösterilmesi, sık öğün tarzı benimsemenin avantajlı olabileceğini düşündürse de çok geçmeden bu durumun karbonhidrat alımının azaltılması ile gerçekleşmiş olabileceği açıklanmıştır.7Öğün sıklığı ve zamanlaması göz önüne alındığında, hangi öğünlerin muhafaza edildiği çok önemlidir. Genel olarak, düzenli kahvaltı yapanların, yapmayanlara kıyasla, kilo alma ve kalp damar hastalıklarına yakalanma riski daha düşüktür.
Güncel çalışmalar, öğün sıklığı kadar yemek muhteviyatının da kan yağları ve insülin üzerine tesirlerinin göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir. Modern tıp, vücut sağlığı açısından sadece yemek sıklığı üzerine yapılan çalışmaların tesirini bile tam olarak açıklayamamaktadır. Öğün sıklığının sağlığa tesirleri, yemek zamanı ve alınan gıdaların çeşitliliği ile yakından ilgili olduğundan araştırmalarda bütün faktörler birlikte değerlendirildiğinde, iki öğün en ideal olarak görülmektedir.
Allah Rasûlünün (aleyhissalâtü vesselâm)yemekte aradığı başlıca özellik helal ve temiz olması yanında vücuda faydalı olup olmadığıdır. Efendimizin tavsiye ettiği yemek miktarını ve yemekle ilgili bütün tavsiyeleri ve davranışları ölçü alındığı takdirde, şişmanlık, diyabet ve beslenme bozukluğuna bağlı herhangi bir hastalığa maruz kalma riski çok azalacaktır. Ne mutlu bize ki böyle bir Peygamberin ümmetiyiz.
Dipnotlar
- Flandrin, J.-L.; Montanari, M. (2003): Storia dell’alimentazione; Laterza: Bari.
- Affinita, A. ve ark. (2013): Breakfast: A multidisciplinary approach. Ital. J. Pediatr. 2013, 39, 44.
- Potter, C. ve ark. (2018): Breaking the fast: Meal patterns and beliefs about healthy eating style are associated with adherence to intermittent fasting diets. Appetite,133, 32–39.
- Kahleova, H. ve ark. (2017): Meal frequency and timing are associated with changes in body mass index in adventist health study 2. J. Nutr. 2017, 147, 1722–1728.
- Afshin, A. ve ark. (2017): Health effects of overweight and obesity in 195 countries over 25 years. N. Engl. J. Med.2017, 377, 13–27.
- Paoli, A. ve ark. (2012): High-intensity interval resistance training (hirt) influences resting energy expenditure and respiratory ratio in non-dieting individuals. J. Transl. Med.,10, 237.
- McGrath, S.A.; Gibney, M.J. (1994): The effects of altered frequency of eating on plasma lipids in free-living healthy males on normal self-selected diets. Eur. J. Clin. Nutr., 48, 402–407.