İbrâhîmî Babalar ve İsmâilî Evlâtlara İthâfen

Bir gül goncası âdeta çehresi hâle oğul 

Kıssa bu ya Bize düştü almak hisse

Bir baba ki ‘Ebun Rahîm’ nâm yüreği memlû hiss

Cân u tenden öte kuzusuna erzeli umûrda eriştiyse

Varta-ı evvelde evlâd-ı yârine sürgünü Hüda emrettiyse

 

Ve varta-i sâni gayri zî zer’ bir çöle 

Bir damla su dahî olmayan o mahrûm ele

Bir kervanın dahî geçmediği o ibtilâ ile

Hiç tereddüt etmeden canını bırakıverir öyle

 

Nihâyet dâsitânî varta-i sâlis gelip çatıverir 

Hüda Rikkatli Babaya hak bir rüyâ gösterir

Rüyasında gözbebesini kesmesi emredilir

Hele bakın Rahman has kullarına ne işler ettirir

 

Ey yüreği tir tir re’fet âbidesi devâsa baba 

Kendine rağmen söyler semina ve eta’nâ

Bilâ tereddüt terk eder canını çölâsâ diyâra

Ey Hasbiye’nin Şâhı henîen merîâ sana

 

Ve hâlini anlatır hâl ehli dert ortağına 

Devâsâ Kâmet Yavrun teselli eyler Sana

Ey Babacım! Sana emredileni hadi yapsana

İnşaallah bulacaksın Beni sabır âbidesi bu âna

 

‘Merhametli Baba’ İbrâhîm hâli pürmelâlin ibret

Dayadı boynuna dev kayaları indiren hançer

Şak deyip kesmesi gerek boynu! Kesmedi hayret

Bedeline Rahman bir koyun kes hemen der

 

Çağları savuran bu dehşetengiz vâkıa ibret 

Kurbân Bayramı nâm müminlere armağan

Cây ı hayret ki vesîle i kurbete bedel Yed-i Kudret

Bedeli hubâna kurbandan aktı kurbete kan

 

Babacık muvakkat firakı Allah emrettiyse

Murâdı murâdım boynum kıldan da ince

Maiyyeti gülşenimizi ihyâ etti neredeyse

İkbâlimize ân be an yakınlaşır dönence

 

Rabbim kalplerimizde Allah içinliği yoklar

Bazen keskin bıçaklar bazen amansız oklar

Kesip atar muhabbetine mâniayı beytini paklar

Bazen muk’ap hasret hicranıyla ayırıp şoklar

 

Gülsîmandan derûnuma işmar çakan âfitâp

Ne tende cân bırakır ne yolda girdap

Rikkatim umudum olur taptaze mehtap

Gül güler o gülünce taşar çehresi sevtâp 

 

Saçın değse tenine gülyüzlü bebek

Nâdide bir hediye nâzenin bir kelebek

Gerer kanatlarını desen desen öbek öbek

Bir kav kaynar derûnda, dilde ninni ebebek

 

Gel ey delik deşik gönül huzûr-u Huzûra varak

Bir kırık testi abı hayat sunalım içre kâse-i altın varak

Bineğimiz kurbanımız olsun misal-i yedi kanatlı Burak

Kessin atsın batnından ukdeni büyülü orak

 

Atlas ipeklere sarılı bebek her yanın halayık

Kanlı urganlar boynuma gözler fersiz bayık

Kara geceler adına hece hece sayık

Meslek i Şâh ı hasbiye bizeymiş en lâyık

 

Cennetâsâ hanede kimi baba; kimi evlât

Rahman has kullarına altın hasırlar örer

Gökkubbe çın çın Allah için severler heyhât

Yevm-i kıyâmette Rahman yeri göğü dürer

 

Bağçaya iner mâi zülâl acısı tatlanır göver

Gurûbumun bulutu tozpembe bakır göğer

Mihnesi îlân-ı aşkıdır verese-i arzı böyle över

Olsun aytenli bebek Rabb bizi sevsin yeter

 

Şâhid ol ins u cân,sâhit ol hacer u eşcâr

Bahtımıza düştü olmak kâr içre kârlı tüccâr

Gözsüzlere pinhân idi esrâr onlar ki füccâr

Görenlere âyân imiş kılındık onlara câr

 

Rahmanın has kulları işte sizde tümen

Gayri bir kulaç daha yaklaştık sürûruma değmen

Yabanlarımdan arındırır haşîn taştan değirmen

Huzûru Kibriyâda gayri başını eğdirmen

 

Derûn u zihnim aklım kemirir bir güve 

Ruhuma paydos der kırlarda dolaşan âzâde küheylân

Hâlisâne kara sevdâyı İndinde mahsus öve

Gözselim arşa vardı zâlim kavme lânet boşalttı âsumân

 

Ufaldım ufalandım sükût ettim fikdanlığa

Kutb u acziyetime şâhit melâike i hafaza 

Mümkünât yok sandım Allah muhafaza

İmanım çekti dehlizden gösterdi bir yakaza

 

Ân-ı âteşîn firakta başım düştü önüme!

Sekte i kalbim oldu bakamadım yüzüne

Sanki kopamam; ömrümden gitti bin sene

Nazarım sakınırım ağlamasın gözlerin diye

 

Anılar zift gibi etrafıma ördü heyulâ bir koza

Ya ecelim olacak; yahut bir basamak arşıma 

Kâh yırtar kâh düşer öylece bîçâre eller ağa

Rahmanın saldığı ip hablullâh ferecim ola

 

Babacık hadi evimize gidelim dedi inledi gök kubbe

Ey Rûh u Revânım (sav) içimde zakkumdan habbe

İçime vesvese geldi ânında şeytandan lümme 

Bastırdı ânında şeytanı melekten ilhâm lümme

 

Beytine çöktü Bilâlin bağrına konan kaya 

İbitilâm intihâr-ı neş’em oldu okundu salâm

Kefen bezim biçti gece çenem açık kalmaya

Kıldırsın melâike namazım fevk-i musallâm

 

Vefâli vâlidem siper fidanına; oldu payanda

Kucağı bebek dolu gencecik gelinler her yanda

Zülmün üryân hükemâsı deldiyse teraziyi 

Kavli leyyine metânet düştü bu meyanda

 

Zihnimde med- cezirler nihayet etti incirâr

Dua dua yalvardık dehâlet içûn meal ebrâr

Döne döne savaşan aslan haydâr ı kerrâr

Ehlime nöbet tutmuş eşikte vefâ ende Yâr

 

Ey oğulcuğum! Bilirsin nedir vasiyyet-i Lokmâniye

Evvelâ başlar aslâ Allah’a şirk koşma diye

Ve nehyi isyan-ı vâlideyni sayar sâniyen

Ammâ isyanı emrederlerse o vakit itaat etme

 

Karşında dikili zulmün devâsâ şirk taşı

Çaldığı minareden hayâ etmez dimdiktir başı

Uydurduğu kılıfının semeresini yer ağulu aşı

Yağmurdan nem kapmaz kupkuru gözyaşı

 

Yağmalanmış mefkûrem götürür taht ı revân

Gâm u tesvîşin rûşen kıl Yâre devasına yok gümân

Uzanır istikbâlden bir el ışıktan anafor sanki

Tân eylerken vakit fevt etme ol yola revân

 

Bir devrin bitişine şâhittir bağrımdaki mızrak

Ehâd Ehâd der inleyen bedenimi dilen demir tarak

Katil engerek ensene bırakmışsa zehrini,

İsyânı temizler rahmet inen kara toprak

 

Bataklığa döner indikçe içimdeki haşin sağnak

Kaçamam kendimden çepeçevre esir eder kasnak

Elbet durulunca feyzi zuhur eder münbit zemin

Sana olur enîs u celîs sana olur rengin barınak

 

Bir inayet beklentisi ayakta tutar titrek bacakları

Bir çiçek zemzemesi yeryüzü sofrasında

Sarar bahara mühürlü sineleri kucakları

Bir cûş u hurûş bir alayiş esir alır ânında

 

Bereketinle çağlar çağlayanım ba’d ı kahtında

Bir nazarın deler çağları kâinat sathında

Âyinemize Sen yansır muhâl mümkîn olur

Teveccühüne yanmışlar erer murâda tahtında

 

Bir bebeğin gözünden akan sağnak sağnak yaş

Gayrı gayrete dokunmuştur secdede çiğnenen baş

Cibrîl i Emîn’in göğsüne düştü kâinatı saran kanat

Yüzsüzlere hicâb biçer hal diliyle canhıraş

 

İndi gaybın tenteneli perdesi her uzuv dolu iz’an

Meşreb-i insaf üzre sülûk eden etmez sûi zân

Ne hadleri aşar yikanlar erdem köşebentini

Yakîne kıvam verir fokurdayan kazan

 

Son Nebi’ye (sav) yükselir sath ı arzdan salavat

Kurtuluş fermânı bu icâbet i Rahmana halat

Yıldırımlar temizler fesâd-i arzı arza uzanır

Ölümüne tutunan topluca maiyyete erer heyhât

 

Avâlimler arasında uzanan kırmızı bir halı,

Seviye i kalb u rûh erlerine lâhûtî olmalı

Sırat üzre serili Allah için sevenleri taşır

Meâliye müştâk ruhlar uçan halıyla uçmalı

 

Büşrâ size ey gurebâ! Hudâ etti mahzı hayr takdîr

Cümle kâinat ins cân eyledi size takdîr

Tekdîr onlara takdîr size henîen lekum

Kurtuldunuz korkusundan ya etse tekdîr

 

Sabreyle ey dîl i mecrûh! Etme şikeste zâr

Semere-i sabırla avun koyverme bîzâr 

Elbet Hudâ beyâdı da sevâdı da yazar

Yalvarıp varalım vuslat mahalli lâlezâr

 

Mangal yürekli bebem annene iyi bak

Vuslat yakın mı bilmem Hak eyleye yazımızı ak

Yarınlar sensin bilesin!Kalmasın gizli sak

Hak uğruna aşka ancağı göndere tak

Bu yazıyı paylaş