Darwin’in adıyla özdeşleşmiş evrim teorisinin biyolojik yönleriyle ilgili açık noktalar ve zayıflıkları konusunda giderek artan çalışmalarla birlikte, artık bir inanç veya ideoloji hâline gelmiş bu düşüncenin cemiyet hayatındaki menfi tesirleri de daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Bilhassa ekonomik sıkıntılar, yıpranan ve dağılmaya yüz tutan aile yuvası, genç nesillerdeki uyuşturucu ve çılgın eğlencelerle doldurulmaya çalışılan mânevî boşluğun toplumda sebep olduğu yıkımlar, birçok ülkedeki fikir adamlarınca sorgulanmaya başlamıştır.
Bilhassa 19. ve 20. yüzyılda giderek güçlenen Nazizm, Öjenik (hastalıklı ceninlerin öldürülüp sağlıklı olanların yaşatılarak saf ırk üretme düşüncesi), Komünizm, Kapitalizm, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı gibi toplumlardaki çeşitli çarpık düşünce akımlarında evrim teorisinin ne kadar tesirli olduğu dikkati çekmeye başlamıştır. Aslında bazı düşünce adamlarına göre evrim teorisinin sebep olduğu düşünce kaymaları, çeşitli sahalarda yaygın olarak görülmesine rağmen en ciddi sarsıntılar, bilhassa 20. yüzyılın ikinci yarısında çok daha derin görülmektedir.
Darwin, bulunduğu çağın ve içinde yaşadığı kültürün bir ürünü olmayıp aksine içinde yaşadığı kültüre çok ciddi şekilde tesir ederek yön vermiştir. Darwin’in fikirleri o günkü Hristiyan toplumu ve değerlerine göre oldukça saldırgan bir yapıda olmasına rağmen, Ortaçağdaki gücünü kaybetmiş kilisenin zayıf itirazları, deney-gözlem metodlarıyla güçlenmiş bilim anlayışı karşısında tutunamazdı. Dolayısıyla evrim düşüncesi toplumu ciddi şekilde değiştirmeye aday bir fikir olarak kabul görmeye başladı.
Bu konuda Jerry Bergman’ın yazdığı Darwin Tesiri: Nazizm, Öjenik, Irkçılık, Komünizm, Kapitalizm ve Cinsiyetçilik[i]isimli kitapta, bu anlayış ve düşüncenin sözde bilimsel Darwinizm ve Sosyal Darwinizm olarak ikiye bölünemeyeceğini, ister sosyal, ister biyolojik olsun bu düşüncenin aynı temel argümanlara dayandığı açıkça ortaya konulmaktadır. Sosyal Darwinizm, zaten çok eskidenberi toplumlara yavaş yavaş enjekte edilmekte ve ağır ağır işletilmekteydi. Sadece radikal düşüncedeki ırkçılar tarafından değil, çok meşhur biyologlar tarafından da rahat bir şekilde “bilimin gereği” gibi sunuldu. Bergman’a göre “İlk öncülük yapan Darwinistlerin ırkçı görüşleri sadece az sayıdaki bilim adamı tarafından değil, en azından 1950’li yıllara kadar önde gelen biyologların çoğu tarafından desteklendi.”
İnsanlığın huzurunu kaçıran, açlık, sefalet ve savaşlara sebep olabilecek derecedeki adaletsizliklerin ve haksızlıkların bilimsellik ve tabiatın kanunu gibi kavramlarla süslenmesi Darwinizm sebebiyledir. Dünya üzerinde soykırımlara kadar varan neticelerin ortaya çıkışı, sadece tarihî bir süreç olmayıp ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, öjenik vb. şeklindeki felsefî düşüncelerin temelinde Darwinizmin tesiri çok sistematik bir şekilde görülmektedir. Bergman kitabında her ne kadar ırkçılık gibi fikirlerin tek kaynağının Darwinizm olduğunu iddia etmiyorsa da, ırkçılık daha önce hiç olmadığı kadar belirginleşmiştir, çünkü Darwin’in en temel kavramı olan “en güçlü olanın hayatta kalması” prensibi ırkçılığa çok fazla bilim kılıflı destek vermiş ve bu prestiji de ırkçılar hep kullanmışlardır.
Bergman, “Darwin’in güzel ve ahlâklı bir insan olduğu onun için, teorisinin bu kötülüklere kapı açmasından sorumlu tutulmaması gerektiğini” söyleyenlerin savunmasını, inşa ettiği canavarı tarafından ortaya konulan öldürme çılgınlığından sorumlu olmadığını söyleyen Dr. Frankenstein’la karşılaştırır.
Irkçılıkta Darwinizm Tesiri
Elbette, evrim fikirleri Darwin ile başlamamıştır. Mesela, 18. yüzyıl sonlarındaki dönemde evrim öncüsü fikirlerin Hristiyanlığa karşı kullanılmaya başlanmasında insanlığın tek bir atadan (Hz. Adem ve Havva’dan) yaratıldığı fikrine karşı, Voltaire tarafından savunulan, insan ırklarının birden fazla menşei olduğu fikirleri, Hristiyanlık ve İslâm’a karşı bir silahtı ve Darwin’in 1859’da yayınlanan Türlerin Menşeiisimli eserinden çok önce kabul görmüştü.
Her ne kadar ırkçılığın, kapitalistlerin işçi sınıfı insanları birbirlerine karşı kırdırmak için kullandığı bir araç olduğu söylense de, bilinenin aksine bu durum, Çin komünistlerinin kendi halklarının üstünlüğüne atıfta bulunarak ırkçılığa vurgu yapmasını engellemememiştir.
Araştırmacı Bergman’e göre Darwinizm’in, zaten var olan ırkçılığa “sadece katıldığını” söylemek doğru değildir. Harvard’ın önde gelen evrimci paleontolog ve zoologlarından Stephen Jay Gould (1941–2002),“Irkçılık konusundaki biyolojik argümanlar 1859’dan önce yaygınlaşmış olabilir, ancak evrim teorisinin kabul edilmesini müteakiben bu konudaki iddialar çok artmış ve teşvik görmüştür” diyerek buna dikkat çekmektedir. Evrim düşüncesi ve biyolojik gerçeklerin buna göre yorumlanması, soyut bir akademik teoriyle sınırlı kalmadı ve Darwinizm, daha önce var olmadığı kadarıyla hızlı bir ırkçılık patlaması başlattı. Bergman’ın tespitine göre, öjenik temelli ırkçılığın çeşitli şekillerinin eğitilmiş Amerikalılar arasında hızlı ve geniş bir şekilde kabul görmeye başlaması 1870–1900 yılları arasındadır.
Darwin’in oğlu olan Binbaşı Leonard Darwin, 1911–1928 yılları arasında İngiliz Öjeni Derneği’nin başkanıydı. Öjeni hareketinin bilhassa Amerikan hukuku üzerindeki tesirleri derindi. 1920’li yıllarda Amerikan Kongresi, Çin’in yanı sıra güney ve doğu Avrupa’dakiler de dahil olmak üzere “alt ırklar” olarak vasıflandırdığı insanların akımlarını kısıtlamak maksadıyla çeşitli kanunları kabul etti. Öjenik inançlar okul ders kitaplarından, sosyal politikaya kadar her şeye yansıdı. Amerikalı siyahlar, bu kanunların uygulanmasını zirve noktalarda yaşadılar. Irklararası evlilikler birçok devlette kanunlar tarafından yasaklanmıştı ve zaten bütün devletlerde toplumların baskısı sebebiyle böyle bir evlilik yapmak çok zordu.
Darwinci Irkçılığın Görüntüsü
19. yüzyılda Darwinizm temelli ırkçılığın çok farklı ve bariz şekillerde tezahürleri bilinmektedir. Beyaz kâşifler, beyaz olmayan yerlileri, evrim anlayışlarının gerektirdiği biçimde kendilerinden daha aşağı görüyorlardı (1. Şekil). Batı emperyalizmi “hayatta kalma mücadelesini” tabiata uymanın normal bir gereği olarak gördüğünden, kendisinin “daha gelişmemiş ırklar” üzerinde bir hâkimiyet kurmasını “bilimsel” olarak da temellendirmiş ve haklılığını da vicdanına kabul ettirmiş bir biçimde sömürme hakkını rahatça savunabiliyordu. Siyah derili ve kıvırcık saçlı bu “evrimlerini tamamlayamamış ırkların” beyazların köleleri olarak görev yapması, sağduyunun bir gereği gibi görünüyordu. Afrika’dan toplanan Pigmeler, Batı ülkelerine getirildi ve insan evriminin “eksik halkalarına ait bağlantılar” olarak veya atavizm (geriye evrim) örneği olarak sirklerde ve ucube şovlarda sergilenerek, halkın evrim konusunda ikna edilmesinde malzeme olarak kullanıldılar.
Amerikan İç Savaşı büyük ölçüde ırkçılık ve kölelik etrafında şekillenen bir mücadeledir. Amerikalı beyazlardan oluşan, ırkçı bir çete olan KKK (Ku Klux Klan), entelektüel desteğini Darwinizm’den almaktaydı. Bergman yazdığı kitapta, terör estirerek siyahları öldüren KKK çetesinin, Darwin’in siyah “vahşiler” temasını nasıl kullandığını çok açık göstermektedir. KKK çetesine ait bazı kitaplarda, İncil’de bulunan yaratılış inancı reddedilmekte ve ilk insanlardan önce siyahların yarı canavar atalarının, ana kökten ayrılarak evrimleri eksik kalmış mahluklar olduğu yazılmaktaydı. İngiliz Yahudileri beyazların gerçek “seçilmiş insanlar” olduğu ve beyaz olmanın “Yahudi” olmaktan önce geldiği, bu statünün beyaz olmayanları dışladığı inancı üzerine argümanlar geliştirmeye başladılar.
- Şekil: Darwinci kavramların kötü yorumlarından sonra açık ırkçı tesirleri olan “Maymun adam”ın birçok farklı biçiminden biri.
Eski bir KKK üyesi olan David Duke, Methodist Kiliseyi kurmuş, İncil’deki yaratılış (Genesis) inancından vazgeçerek evrimciliğe kucak açmış ve bilim olarak dayatılan evrim yorumlarına boyun eğerek evrimcilerin kullandığı bütün iddialara destek olmaya başlamıştı. Bunun sebebi ırklar arasındaki biyolojik farklılıkların görmezden gelinemeyecek veya göz ardı edilemeyecek kadar çok olmasıydı. Farklı insan ırklarının şifreli kodla yazılmış DNA’larındaki farklılıkların, görünür hâle gelerek okunmasıyla ortaya çıkan insan ırkları arasında derin ve değişmez farklılıklar sebep olabileceğini iddia etmek için, şempanzeler ve insanlar arasında % 98,5 nispetinde benzerlik iddiası üzerinde durdu.
Hâlbuki esas organların mahiyetinde hiçbir fark olmayıp sadece deri rengi, yüz şekli ve kıllanma durumu gibi çok küçük (mikro) farklılıklara ait genom bilgisinin işleyişi, iklim, gıda, Güneş, rüzgarlar, bitkiler gibi hayata ait şartlardaki değişikliklere bağlı olarak değişmektedir. Hz. Adem’den bu tarafa yeni bir organ ve yeni bir doku veya hücre ortaya çıkaracak, kendi kendine bir genom bilgisi eklenmemiştir. Sadece bazı genler, bazı iklimlerde daha aktif, bazı genler daha sakin çalışmakta, bazı genlerin çalışması ise tamamen durdurulmaktadır. Şempanze ile olan benzerlik abartılmıştır. Kriter alacağınız özelliklere göre, bu benzerlik %75’lere kadar inmektedir. Kaldı ki, farklılık % 1,5 bile olsa bu durum bir organizmanın maymun, diğerinin insan olmasının sebebi ise buradan çıkacak netice, bütün ırkların ortak bir atadan yaratıldığı ve zaman içinde sadece mikro seviyede detaylandırıldığı, % 1,5 gibi görülen farklılığın ise bir türün insan, diğer türün ise maymun seviyesinde kalmasına zâhiren sebep olmasıdır.
Darwin’in tabii seleksiyonundan ilhâm almış ırkçılık sadece beyaz insanlarla da sınırlı değildir. Bergman, bazı Afrika orjinli Amerikalıların ise Darwinci ırkçılığı, beyazların asırlardan beri yaptığını tersine döndürmeye başladıklarını söylemektedir. Belli bir süre sonra bazı fikirlerin ve zulümlerin tam aksine dönüşmesi gibi bu Siyah Amerikalılar, “Afrika merkezli” bir düşünce etrafında yeni fikirler geliştirmeye başlamışlardır. Meselâ, Hz Adem’in siyah olmasından başlayarak, Mısır piramitleri de dahil olmak üzere her şeyi siyahların icat ettiklerine ve beyazların da bu icatları yalnızca kopyalayıp çaldığını iddia etmeye kadar varan fikirler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bazı Afrika kökenli Amerikalılar, beyazların “buz insanları” olduğunu yani buzul çağında geliştiğini, bu yüzden şefkat eksikliğine, maddeci bir ruha, bencil ve ferdiyetçi mizaçta olmak gibi menfi özelliklere sahip olduklarını savunan yeni bir ırkçılığı yine Darwin’in fikirlerine dayandırdılar. Bunların inancına göre, beyaz ırk ancak buzul çağında evrimleşebilmiş, fakat siyahlar daha önce insanlaştığından, onların keşif ve icatlar şeklindeki tecrübelerinden yararlanmışlardır.
Cinsiyet Ayrımı
Darwinizm, hep modern ve ilerici bir fikir olarak görüldüğünden, insanların çoğu bu düşüncenin aslında kadınları erkeklerden daha aşağı gördüğünü bile bilmemektedir. Aslında Darwinizmin temel düşüncelerinden biri olan erkeklerin “en uygun” ve “güçlü” olduğu ve tabii seleksiyonda üstün olacakları anlayışı, kadınları küçük görmektir. Bu, tehlikeli görevleri yerine getiren, savaşa giren, dişiler için doğrudan rekabet eden erkekler tarafından yapılan bir tanımlamadır. Hâlbuki özeliklerin çoğu cinsiyete bağlı değildir ve bu sebepten aynı özellik iki cins tarafından da miras alınabilir, ayrıca kız olsun oğlan olsun ortak bir birlikteliğin neticesidir. Yaratılış bakımından bir elmanın iki yarısı gibi olan erkek ve kadın cinsinin birbirine üstünlüğü yoktur. Mânâlı bir bütünlük teşkil etmek için yaratılmış iki cinsin de farklı avantaj ve dezavantajları birbirini tamamlar.
Darwinci evrim düşüncesiyle temellendirilmiş olarak biyolojik determinizmi tamamen nefsin ve şehvaniyetin emrine veren Sosyobiyoloji, insan davranışlarının birçok özelliğini hemen cinsî tatmin ve üremeye bağlayan modern bir alt disiplindir. Bazı modern feminizmin taraftarları ise meseleye yine Darwinizm temelinde yaklaşarak, aslında kadınların üstün cins olduğunu, erkeklerin ise kadınların ihtiyaçlarını karşılamak için evrimleştiğini savunma yarışına girdiler. Gerçekten cinsiyete ait isteklerin üreme fonksiyonunu yerine getirmek için verilmiş peşin bir ücret olduğu doğrudur, fakat Allah’ın bu lütfunu sanki evrimin akıllı ve şuurlu bir icraatı gibi anlatmak, tam bir hurafedir.
Günümüzde bazı evrimciler, Darwinizm’den ürettikleri bazı fikirleri bütün cinsî davranışları evrimci ihtiyaçlara göre yöneten bir konuma oturtmakta, daha sonra da erkekleri ve kadınları çatışmaya itecek şekilde konuşmaktadır. Bazı durumlarda, evrimciler, daha fazla nesil üretmek ve genlerini gelecek kuşaklara aktarmak için tecavüzü bile evrimsel açıdan meşru bir strateji kabul etme düşüncesine kadar gelmişlerdir.
Vahşi Kapitalizm
Her ne kadar vahşi kapitalizm ve komünizm ilk bakışta birbirlerine karşı düşünceler gibi görünse de, gerçekte öyle değildir. İkisi de semâvî dinlerin öğretilerini zayıf ve modası geçmiş olarak görürler. Her ikisi de varlıkların yaratılışına materyalistik olarak yaklaşırlar. Her ikisi de aynı madalyonun iki yüzü gibidir ve sınıf mücadelesini meşrulaştırmak için Darwinci mülâhazalardan güç bulan anlayışlardır.
Darwinizm’in Amerikan kapitalist Baron Andrew Carnegie’nin (1835–1919) tutum ve davranışlarını şekillendirmedeki tesiri, araştırmacı Bergman’ın dikkatini çekti ve incelemeye aldığında Carnegie’nin ateşli bir evrim hayranı olduğunu ve Herbert Spencer’in (1820–1903) “En güçlünün hayatta kalması” prensibini kendine çok önemli bir düstur olarak kabul ettiğini gördü. Bu sebepten, daha az uygun olanların ortadan kaldırılması ve uygun olanların önünün açılması lehine çalışılması konusuna ağırlık verdiğini fark etti. Kendinin, fakir bir aileden gelerek, tarihin en zengin adamlarından biri haline gelmesini “evrimsel bir başarı hikâyesi” olarak anlatmaktan büyük zevk alıyordu. Fakat enteresan olarak daha sonraki hayatında, servetinin % 90’ından fazlasını vererek, önde gelen bir hayırsever olmak için Spencer’in düşüncesine muhalif bir yola girdi.
Dini İnançtan Darwinizm’e, Ateist Komünizme Kadar
Darwinizm’in komünistler üzerindeki tesirini araştıran Bergman, öncü komünist liderlerin çoğunun geçmişte dindar insanlar olduğunu, Darwinizm’le tanışmalarından sonra ise Komünizmi bir din hâline getirdiklerinden sözetmektedir. Nitekim James Pusey de “Marksizm entelektüelleri dönüştürdü, ancak [sadece] Darwinizm’e dönüştürülen entelektüelleri” diyerek benzer bir vurgu yapmaktadır.
Bu konuda bazı örnekler verilebilir: Yahudi azınlıklardan Karl Marx, bir Lüteriyen tarafından vaftiz edilmiş ve Mesih için olan sevgisini yazarak ifade eden birisiydi. Ancak üniversitede Darwin’in henüz yeni olan fikirleriyle beraber diğer ateist ve materyalist doktrinlerin eline düştü ve komünist oldu. Mâneviyâtı yüksek ve dindar bir ailede büyüyen Friedrich Engels, Darwinizm’e “kesinlikle muhteşem” diyerek mânevî âlemlere olan inancını bütünüyle kaybetti.
Bir çok Rus devrimcisi arasında aynı eğilim gelişerek devam etmiştir. Her ne kadar Marx ile bir miktar fikir ayrılığı olsa da Alexander Herzen de çağdaşı olan Darwin’den parlak ifadelerle bahsetmiştir. Dindar ve İncil okunan bir ailede yetişen Vladimir Ilyich Ulyanov (Lenin), Herzen’in tesirli konuşmaları ve yazılarıyla Darwin’in fikirlerine hayran olmuştur. Lev Davidovich Bronstein (Leon Troçki) Ortodoks Yahudilikten Komünizme Darwinizm yoluyla dönüştürülmüştür. Iosif Vissarionovich Dzhugashvili (Joseph Stalin), Darwinizm muhabbetiyle başlayan macerasında fikirlerini değiştirip komünist olmaya başlamadan önce papaz olarak çalıştı.
Dinden Darwinizm’e ve Komünizme kadar geçen yol, sadece Sovyetler Birliğinde olmayıp diğer bazı ülkelerde de devrimciler tarafından sahiplenildi ve kullanıldı. Dindar bir Budist annesi tarafından yetiştirilen Mao Tse-tung da düşünce dünyasına Darwinizm ile başladı ve sonra devrimci oldu. Nitekim, sonunda iş Darwinizm’i Çin bilimsel sosyalizminin temeli olarak görmeye kadar geldi.
Komünizmin Vahşi Tabiatı
Komünizm, insanların soykırımlara maruz kaldığı çok acı ve dehşet dolu sahnelere sebep oldu. Mao Tse-tung’un politikaları, 30 milyondan fazla Çinlinin öldürülmesine yol açtı. Kamboçya soykırımının mimarı, toplum katili Pol Pot, hem Mao Tse-tung hem de Charles Darwin’den ilhâm alıyordu. Aynı şekilde, Vietnam komünist lideri Ho Chi Minh’i de aynı kategoride sayabiliriz. Komünizmin sebep olduğu toplam ölü sayısını kitabında tablo hâlinde sunan Bergman, vahşetin inanılmaz boyutlarını gözler önüne sermektedir.
[i]Bergman, Jerry, The Darwin Effect: It’s influence on Nazism, Eugenics, Racism, Communism, Capitalism & Sexism, Green Forest: Master Books, 2014.