
Kendiyle Yüzleşmede Peygamber Ufku-3
Kendiyle yüzleşme âbidelerinden biri de hiç şüphesiz Halîlürrahmân olarak anılagelen Hazreti İbrahim (aleyhisselâm)’dır. O, yerde gökte her zaman “hullet” vasfıyla anılageldi. Öyle ki Hazreti Ruh-u
Kendiyle yüzleşme âbidelerinden biri de hiç şüphesiz Halîlürrahmân olarak anılagelen Hazreti İbrahim (aleyhisselâm)’dır. O, yerde gökte her zaman “hullet” vasfıyla anılageldi. Öyle ki Hazreti Ruh-u
Hazreti Safiyyullah’ın sergüzeştisi de zaman ve varoluş hususiyetleri mahfuz, iç murakabe ve Hak’la münasebette birbirini çağrıştırır mahiyettedir: Hakk’a müteveccih yaşama, en küçük kaymaları sukût etme
Ufkumuzu aşar onların Hak’la münasebetleri.. kendileriyle yüzleşmeleri.. ve masumiyetlerine rağmen Hak kapısındaki temkin üstü temkin edalı iç çekişleri. Sığmaz mücelletlere onların o ledünnî derinlikleri.. hiss-i
Bunlar bakışlarında bütüncüllerdir; doğru görür, doğru düşünür ve her hamlelerini hak mülahazasına bağlarlar. Nefis ve mâverâ-i tabiat arasındaki gel-gitleri hep bu temel espri etrafında cereyan
İnsanın kendiyle yüzleşmesi ve hayatını hepحَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا çizgisinde sürdürmesi nefis ve hevâya karşı kararlı duruşa ve mutlak sonsuzluğun O’na ait olduğu iz’anıyla
İnsan kendini yakın takibe alamaz ve nefsini, iyiliklere açık, kötülüklere de meyyal yanlarıyla doğru okuyamazsa, sürçmelerden sıyrılamayacağı gibi, hayatını istikamet içinde sürdürmesi de çok zor
Ruh ötelere açık insanın en derin ledünnîliğini teşkil eder. O, insanın insan olarak kalmasında ve daha ötelere, ötelerin de ötelerine açılmasında sırlı bir kanat mahiyetindedir.
Bu yol uzaktır, Menzili çoktur, Geçidi yoktur, Derin sular var… (Yunus Emre) Bir iman ve ihsan kervanıdır bu yoldakiler.. yürümektedirler gölgelerine takılmadan güneşe bakarak.. akı
İhlâs ve rıza vird-i zebânları, Maiyyet edalı her bir anları, Yollardalar hep bin bir iştiyakla, Çok farklı görüyorlar yarınları!.. *** Semavî bir derinliğe sahiptir Hakk’a
İçinde bulunduğumuz çağ, vadettiği müspet ve güzel şeylerin yanında, bizim için hep bir ızdırap ve inkisar çağı oldu. Sadece bizim için de değil; onunla tanışırken,
Kendini Hakk’ı anlatmaya adama, yaratılıştaki “ahsen-i takvîme” mazhariyetin gereği ve yapabilenler için payeler üstü bir payedir. Gizli-açık her vesile ile O’nu anlatıp sevdirmeye çalışanlar, gönül
Işık yolcuları hep cismâniyeti aşma gayreti içinde oldular. Tavırlarında her zaman hayvânî hislere veda azm u gayreti nümâyândı. Sürekli kalb ve gönül deyip ruh ufkunu,