İtiraf etmeliyim ki hacamat konusunda ilk akademik makaleyi okuduğumda çok şaşırmıştım. Deney hayvanlarında yapılan bir çalışma, hacamatın kalp krizine iyi geldiğiyle ilgiliydi. Laboratuvar hayvanlarında kalbin bazı damarlarını bağlayarak krize sebep olmuşlar, daha sonra bu hayvanlara hacamat uygulamışlar. Çalışmanın takip ettiği sürecin sonunda kriz geçiren kalbin kas tabakasını incelediklerinde, kriz geçirdikten sonra ölen kalb kası hücrelerine ait sahada büyük oranda bir azalma ve gerileme tespit etmişler. Hatta aynı hayvanlardaki kalb ritmi, hacamat sonrasında düzelmiş. Daha sonra insanlarda yapılan başka bir çalışmada, hacamat uygulamasının kalb ritminde gözle görünür olarak düzelmelere sebep olduğunu okuyunca, bu konuya ne kadar yabancı kaldığımı bir kere daha fark etmiştim.

Son yıllarda bütün dünyada tamamlayıcı tıpla birlikte hacamata karşı ilginin gittikçe arttığı görülmektedir. İnsanlar çoğunluk itibariyle modern tıp uygulamalarına güvenmekle birlikte, bilimdeki gelişmelerin ve modern tıbbın bütün hastalıklara çare olamadığı gerçeğini de kabul etmek zorundayız. Dolayısıyla modern tıbbın büyük bütçelere rağmen çaresiz ve aciz kaldığı durumlar, insanları hem daha ucuz, yan tesiri çok daha az olabilecek arayışlara itmektedir.

Günümüzde insanoğlunun en önemli problemlerinden biri de ağır metal zehirlenmeleridir. Havadan, yediğimiz sebze ve meyvelerden, balıklar gibi deniz ürünlerinden bile kurşun, cıva, kadmiyum, stronsiyum, gümüş ve alüminyum gibi zehirleri alıyoruz. Böbrekler tarafından süzülmesi ve idrarla atılması mümkün olmayan bu metalleri vücudumuzda metabolik süreç içinde parçalayıp zararsız hale getirecek bir mekanizma da olmadığından, bu ağır metallerin birikmesinin kanser dâhil, adını bile bilmediğimiz birçok hastalığa sebep olduğu tespit edilmiştir.

Turgut Özal Üniversitesinde bir grup araştırmacının başlattığı çalışmanın birinci bölümünde, koldan alınan kana kıyasla, ağır metallerin hacamat kanında, 8–9 kat daha fazla olduğu ispatlanmıştır. Bu çalışmadan anlaşılacağı üzere hacamat sayesinde, böbreklerin atamadığı, karaciğerin parçalayamadığı toksik ağır metaller, vücuttan atılıp temizlenebilmektedir. Ağır metaller vücuttan normal bir metabolik süreçle atılamadığı için, vücudun bir nevi “geçici çöplüğü” gibi isimlendirebileceğimiz lenf sistemiyle irtibatlı deri altı dokuları arasında biriktirilmektedir. Deri altı lenf sisteminin belli bir taşıma kapasitesi olduğundan uzun yıllar hayatî organlara zarar vermemesi için burada biriktirilen çöp mesabesindeki bu ağır metallerin hacamatla çekilmesi vücutta ciddi bir rahatlamaya sebep olmaktadır. Kısacası, hacamat yaptırmakla, böbreklerin temizleme görevine yardımcı olunmaktadır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hasta olmasak bile yılda iki defa hacamat yaptırmamızı tavsiye etmektedir. Bu bize önemli bir koruyucu hekimlik tavsiyesidir.

Akupunktur gibi bazı uygulamaların kaynağı Çin olsa bile, Hacamat uygulamasının kaynağı Çin değildir. Bizzat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından tavsiye edilmiştir, bu yüzden hacamatı, bir Tıbb-ı Nebevî uygulaması olarak kabul etmeliyiz. Çin tıbbında geçen kupa tedavisinin uygulanma biçimi ve gâyesi ise tamamen farklıdır. Çin ıslak kupa tedavisinde, deriye önce kesik uygulanmakta, ardından da sadece bir kere kan çekilmektedir. Halbuki Tıbb-ı Nebevî’de tavsiye edilen hacamatta, önce vakum uygulanır. 2–3 dakika kupanın vakumladığı deri altı bölgesinde toksinlerin toplanması beklenir. Daha sonra oluşan şişliğe kesik uygulanır ve kan pıhtılaşıncaya kadar iki-üç kere kupa boşaltılarak yeni çekmeler yapılır.

Önce vakumun uygulanması, aslında bir çeşit anestezi tesirine sebep olur. Bu önemli farktan dolayı, Çin uygulamasında önemli derecede ağrı hissedilir. Hâlbuki hacamatta ağrı yok denecek kadar azdır. Bu yüzden hacamat uygulaması aslında bir akupunktur tesirine de sahiptir. Hacamatın hem kanı temizleme, hem de akupunktur benzeri, derin dokunma ve sinirlerin uygun şekilde uyarılması gibi faydaları da mevcuttur.

Çin kupa uygulamasında deri altında bir sıvı bariyeri yoktur. Halbuki hacamatta önce çekilen kupanın vakum gücü ile kesik yapılmadan deri altında toplanan hücreler arası sıvılarla bir çeşit sıvı bariyeri meydana getirilir. Bu bariyer sayesinde Çin kupa uygulamasında deri dokusu ve altındaki kılcal (kapiller) damarlar epeyce zedelenirken hacamatta kesik, sadece derinin üst tabakalarına ve altındaki sıvıya atıldığından bu çeşit bir hasar ortaya çıkmaz.

Çin kupa uygulaması ile sadece kanatmak hedeflenmektedir. Bundan dolayı kesik öncesi vakum uygulanmaz. Bu durumda dışarıya yalnızca kan alınarak sadece vücuttan bir miktar kan alınması sağlanır. Halbuki hacamat uygulamasında kesi öncesi vakumla (kuru kupa) sadece damarlardaki kan değil, doku ve hücreler arasındaki birikmiş zehirlerin ve ağır metallerin dışarıya boşaltılması sağlanır. Kesi öncesinde yapılan vakumla, sırt derisi altında birikmiş zehirler kan damarlarına yönlendirilir. Bu şekilde sadece kan alınmakla kalmaz, ayrıca sırttaki ağır metaller dışındaki organik zehirlerin de böbreklere ve oradan da idrarla dışarıya atılmaları sağlanmış olmaktadır.

Çin tıbbında daha çok kan alınarak kansızlık ve kalb yetmezliği gibi komplikasyonların oluşma riski fazladır. Hacamatta ise kandan ziyade doku sıvıları dışarı alındığından, aşırı bir kanatma yapılması hedeflenmez. Burada bir başka suiistimal ve kandırmaca da kan verme konusunda yapılmaktadır. Bazıları hacamatın faydalı olduğunu kabul ediyor gibi yapıp, hacamata gerek olmadığını ve koldan normal şekilde kan aldırmanın da aynı faydayı verebileceğini söylemektedir. Ağır metal ve oksidatif zehir oranının, hacamat kanında, koldan alınan kandan çok daha yüksek olması, bu iddianın geçersiz olduğunu göstermektedir. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, hacamatta sadece kan değil, doku aralıklarına sıkışmış hareketsiz sıvılar da dışarıya boşaltılmaktadır.

Elbette burada, kan vermenin yanlış veya faydasız olduğunu iddia etmiyoruz. İhtiyacı olana kan vermek çok faydalı ve belki de Allah’ın izniyle, hayat kurtarmaya bile vesile olabilen bir uygulamadır. Ancak kan verince hacamata gerek yok diye düşünmek doğru değildir.

Netice olarak hacamat, Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından tavsiye edilmiş bir tıp uygulamasıdır. Konuya bu açıdan bakarak daha bilimsel yaklaşılmalıdır. Zaten araştırmanın planlanan ileri safhalarında ağır metaller ve toksinler dışında, hacamat kanını almadan önceki ve sonraki diğer kan değerlerine bakılarak, hormonlar, enzimler, lipid profili bakımından da mukayeseli çalışmaların yapılması planlanmıştı. Ayrıca kalb EKG, beyin EEG grafiklerinin de kontrol gruplarıyla mukayeseli olarak yapılması gerekmektedir.

Fakat Türkiye’deki siyasî çalkantıların sebep olduğu haksız muamele, bu çalışmaları da engellemiş bulunmaktadır. Bu çalışmaları yapan ekipler dağıtılmış ve çalışmanın yapıldığı Turgut Özal Üniversitesi kapatıldığından bilimsel araştırmalar da yarım kalmıştır. Ancak insanlığa faydalı olmanın ve Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin sağlık için ne kadar faydalı olduğunu duyurmanın bir yeri ve zamanı yoktur. Çalışmalar şimdi onlarca bilim adamı ekibi tarafından dünyanın beş ayrı ülkesinde yine devam ettirilmektedir.

Bu yazıyı paylaş