Herhangi bir konu hakkında, mevcut hadiseler de dikkate alınarak, daha iyi neticeler
elde edebilmek için uyulması gereken prensiplere riayet etmek, aklın gereğini yerine
getirmektir. Tersi olan akılsızlık ise, bile bile bu prensiplere riayet etmeyerek, istenmeyen
neticelerin elde edilmesi durumudur.
Akıllı insan, akıl yürütme, akıl durgunluğu, eleştirel akıl gibi tabirler, aklın farklı
kullanımlarını ifade eder.
Bir insanın akıllı olması, bir bakıma bu prensiplere uyması durumunda bir anlam ifade
eder. IQ ile de ifade edilen zekâ seviyesi, beyin fonksiyonlarının derecesi ile ilgilidir. Zekâ,
yani zeki olma, bu prensipleri diğer insanlara göre daha kolay kavrayabilme ve uygulamaya
geçebilme yeteneğidir. Dolayısıyla, insanların bir kısmı bazı konularda, bir kısmı birçok
konuda, bir kısmı da her konuda daha zeki olabilir.
İslam dininde mutlaka korunması gereken beş esas vardır:
1- Nefsin (canın) korunması
2- Aklın korunması
3- Neslin korunması
4- Dinin korunması
5- Malın korunması
Burada da görüldüğü gibi, aklın muhafazası bu beş esas içindedir. Bunlar korunmadığı
zaman ortaya çıkacak yan etkilerden kişi sorumlu olacaktır. Özellikle beklenmeyen şartlar,
farklı düşünmeyi ve farklı davranışları gerektirebilir. Her türlü durum altüst olmuş olabilir. Bu
gibi durumlarda kişinin akıl sağlığını muhafazası çok önemlidir. Aksi takdirde, şartlar düzelse
bile, akıl sağlığı yerinde olmayan fertlerin ne kendi lehlerine ne de insanlığa yapabilecekleri
fazla bir şey olmayacaktır.
Akıl Hastalıkları
Organik veya ruhi sebep yüzünden akılla ilgili bu dengeler bozulursa, o zaman da
değişik derece ve şekillerde ruh hastalıkları diye de adlandırılan akıl hastalıkları meydana
gelir. Diğer birçok hastalığın sebebi hala bilinemediği gibi, bu hastalıkların da sebepleri tam
olarak bilinmemektedir. Şüphesiz bilinen şeyler vardır, ama bilinmeyene göre bunlar çok
daha küçük oranlardadır. Bu rahatsızlıklar durumunda, yani değişik derece ve adlar altındaki
akıl hastalıklarında, hastalığın durumuna göre, o insanın davranış ve söylemleri normal kabul
edilen ölçü ve kuralların dışında cereyan eder.
Bunlarda bir mantık örgüsü yoktur. Yerli yersiz sevinirler, üzülürler, içlerine kapanırlar,
aşırı reaksiyonlar gösterirler. Bazen de başkalarına zarar verebilecek durumlara gelirler ki bu
durumda hastanelerde gözlem altında tutulurlar. Günümüz şartlarında bu hastalar, gerek ilaç
gerekse diğer metodlarla tedavi edilmeye çalışılır.
Bu seviyede olmasa da, hemen herkes, bazı durumlarda benzer reaksiyonlar
gösterebilir. Bu durumlarda insanlar, bunlarla ilgili “Aklını kaybetti”, “Dengesiz davranışlarda
bulundu” gibi söylemlerde bulunurlar. Bunlar kısa süreli ve geçicidir, ama bu esnada telafisi
mümkün olmayan zararlar da doğabilir.
Gerek hastalık derecesindeki akıl hastalıklarının, gerekse geçici davranış
bozukluklarının bilinen organik ve psikolojik sebepleri yanında, hala bilinemeyen sebepleri de
araştırmacıların gayretlerini beklemektedir.
Muhakeme
Akılda bir esas olan muhakemenin yürütülmesi işi, beyindeki nöronların vazifesidir.
Sinir hücreleri de denilen bu nöronlar, insanın doğumunda ne kadarsa, ölünceye kadar aynı
kalırlar, azalabilirler, ama asla artmazlar. İnsanın entelektüel olarak değişik konulara kafa
yorması, bu nöronlar arasındaki bağları geliştirir. Devamlı okumak, dinlemek, gözlemlemek,
konuşmak, yazmak bu kategoriler içindedir. Devamlı bu faaliyetlerde bulunanlar,
bulunmayanlara göre ileri yaşlarda bunama tipindeki hastalıklara daha az yakalanırlar.
Yapılan bir araştırmada, kışın ötmeyen kuşlar, kış mevsiminde bahar havası
oluşturulan ortamlarda ötmeye devam etmiştir. Kış şartlarında kalanlar ise ötmemişlerdir.
Sonra her iki kuşun beynindeki nöronlar arasındaki bağlantılar incelendiğinde, öten kuşların
bağlantıları bariz olarak gelişmiş durumda bulunmuştur. Burada, beyni devamlı çalıştırmanın
önemi bize gösterilmektedir.
Geometride bir kural vardır. Üçgenin iki kenarının toplamı, daima üçüncü kenardan
büyüktür. Aynen bunun gibi, akıllılık derecesi, bir insanda ne kadar gelişmiş olursa olsun, iki
insanın aklının toplamını asla geçemez.
Bu da bize bir akıl yerine iki aklın, iki akıl yerine üç aklın, kısacası istişarenin önemini
göstermektedir.
Ortak Akıl, Eleştirel Akıl ve İstişare
İşte ortak akıl veya eleştirel akıl da denilen, yapılan işin adı da istişare olan, değişik
konularla ilgili farklı insanların akıllarından istifade, her zaman tek insanın aklından
istifadeden daha önemlidir.
Hele hele günümüzde buna çok ihtiyaç vardır. Değişen ve gelişen bilimsel yaklaşımlar,
anlayışlar, iletişim ve ulaşım vasıtalarının artmasıyla, adına bir yönüyle küreselleşme de
denilen, sosyal hadiselerin farklı boyutlar alması, ancak çok değişik akıllarla ve değişik bakış
açılarıyla gözden geçirilip öğrenildiğinde, günümüz problemlerinin çözümünde ciddi
kolaylıklar sağlayacaktır.
Mesela, bir yere bir bina yapılacaksa, işin çizimi ve statiği açısından mimar ve
mühendisin yanında, pazarlamadan anlayan birisi, o bölgenin gelecekte nasıl bir bölge
olacağına göre tasarım açısından mutlaka şehir planlamacısı gibi daha birçok uzmanın
fikirlerini almak gerekir.
Aynı şekilde, ayakta polikliniğe gelen bir kişi veya bir bölümde yatan bir hasta için
çoğu kez, sadece bir bölümün doktoru yetmez. Başka hastalıkların araştırılması, tedavinin
başka organlara etkileri gibi birçok konu açısından tam bir konsültasyon, yani bir istişare
gerekli olabilir.
Usul ve Üslup
Tabiî bunlar yapılırken de belli prensipler söz konusudur. İstişareye katılan kişiler, o
konuyu çok iyi bilen kişiler olmalı, herkesi sabırla ve dikkatle dinleyebilmeli ve bir sentez
yapabilmelidir.
Bunlar yapılırken de, her görüşe saygılı olma, herkesi kendi konumunda kabul etme,
açık fikirli olma, hakperest olma, sabırlı olma, açık uçlardan istifade etme, yanlışından
dönebilme, ama bunların yanında mutlaka ve mutlaka kültürümüze uygun usul ve üslup
prensipleri içinde, birbirini kırmadan, hakaret etmeden, çözüm ararken yeniden problemler
oluşturmadan hareket edebilme bu konudaki önemli esaslardandır.
Eleştiri yapılırken usul ve üsluba dikkat etmenin yanında, mutlaka alternatif çözüm
önerileri de getirmek lazımdır. Buna yapıcı eleştiri de denilmektedir. Eleştiri yapmış olmak
için bir münakaşaya girmek, zaman kaybı yanında ciddi kırgınlıklara da yol açabilir. İstişare
esnasında, bir kişinin bir fikrine “Böyle de saçmalık olur mu?”, “Nereden çıktı böyle bir
düşünce?” gibi karşı zedeleyici ifadeler yerine, “Acaba bu konu şöyle de ele alınabilir mi?”,
“Bu mesele, zamanında şöyle çözülmüş” gibi yumuşak yaklaşımlar daha yapıcı olur.
Mutlaka istişarenin hakkı verilmeli, bilinenler, fikirler söylenmeli ve böylece ortak akıl
devreye sokulmalıdır. İstişaredeki konular; zaman, konjonktür ve bulunulan yerlere göre
güncellenmeli ve bu hususlar da mutlaka dikkate alınmalıdır. Konumlar kullanılarak dayatma
yapılmamalı, herkes ısrarından vazgeçebilmeyi öğrenmelidir.
Karara bağlanan bir konuyu, şartlar ve konjonktür değiştiğinde, “tekrir-i müzakere”
denilen yeniden gündeme getirebilme imkanı olmalıdır ve aynı safhalardan, yani
istişarelerden geçilerek, benzer veya değişik kararlar alınabilmelidir. Mesela istişarede, orada
bulunanlardan iki kişinin bir ülkeye gidip orada pazar araştırması yapması karara bağlanmış
olabilir. Ama o ülkede aniden bazı şartlar değişmiştir. “İlle de gidilmesi lazım, istişareden
böyle çıktı” yaklaşımı yerine, bir sonraki istişarede konu yeniden değerlendirilmelidir.
Aslında, her zaman ve hemen her konuda, bu şekildeki davranış biçimleri çok
önemlidir. Eğer böyle yapılabilirse, işte o zaman herkesi ilgilendiren ortak problemlere
çözümler, bu şekildeki ortak akıllarla bulunabilir. İnsanlık o zaman huzura ve mutluluğa
ulaşmış olur.
Alarm
Eleştirel akla kapı açmadan, hakkıyla istişare yapmadan, sadece belli kişiler kendi
akıllarına göre hareket ederse, işte o zaman bu kişilerin derecelerine ve konumlarına göre,
kendilerini, ülkelerini, sonra da bütün yerküreyi ilgilendiren ciddi problemler olabilir, savaşlar
çıkabilir, insanlığın sefaleti söz konusu olabilir. Mesela, bu bir tek kişi, çalıştığı kurumla ilgili, o
kurumu bağlayacak şekilde, farklı bir kurumla bir anlaşma yapabilir. Aslında böyle bir
anlaşma kendi kurumunun zararınadır, ama o bunu fark etmeyebilir. Eğer o kurumdaki
ilgililerle konuşabilseydi, yani istişare edebilseydi, onlar böyle bir anlaşma yapmayalım
diyebilirlerdi. Bir taraftan böyle bir anlaşmayı iptal etmenin kuruma getireceği zararlardan,
diğer taraftan iptal edilmezse oluşacak daha büyük zararlardan, sadece o kişi değil bütün bir
kurum etkilenebilir.
Hakperest olan, bildiği doğruları usul ve üslubuna göre ifade edip savunan kişilerden
oluşan ortak akıl veya eleştirel akıl, yani istişare neticesi meydana gelecek olan plan ve
projeler, yerkürenin bir barış ve huzur mekânı haline gelmesine vesile olacaktır.
Geçmişte istişaresiz yapılan işlerin, derecesine ve konumlara göre, insanları ve
insanlığı ne gibi felaketlere sürüklediğinin misalleri gözler önündedir. Tarihte hadiseler
aynıyla değil, misliyle cereyan eder. Bunlardan gereken derslerin çıkarılma mecburiyeti
vardır. İnsanlık tarihi ve özellikle Peygamberler tarihi bunlarla ilgili misallerle doludur.
İstişare ile alınan kararların neticesinde görülen güzelliklerin, günümüz anlayışı içinde
tekrar ve ilelebet görülebilmesi için değişik dil, din ve ırktan insanların, entelektüellerin,
birbirlerinin konumlarına saygılı olarak, bu eleştirel aklı işletmelerini ve yaşanılır bir dünyaya
doğru el ele diyeceğimiz günleri ümitle bekliyoruz.