Bütün canlıların en önemli ve hiç değişmeyen bir özelliği, yeryüzünde belli bir süre yaşayıp üzerlerinde taşıdıkları mükemmel sanatları teşhir ettikten sonra ölerek hayat sahnesinden çekilmeleridir. Dünyaya gelen her canlı daha ilk gününden itibaren kendisi için takdir edilmiş bir ömrü yaşamaya başlar. Daha baştan ölmeye programlanmış bir hayatı yaşıyoruz aslında. Bütün canlı hücreler belli sayıda bölünmeye ve sonunda yaşlanıp ölmeye mahkumdur. Fakat her canlı türünün ömrü farklıdır. Her türe has ortalama bir hayat süresi olduğu gibi türe dâhil olan her ferdin de ayrı bir hayat süresi vardır. İnsan ömrü ortalama 70 yıl kabul edilirse, bazıları 80 ve 90’lara varırken, bazıları da 50-60’larda ölür.
İnsan ömrü için kaza ve kader söz konusu olduğu gibi hayvanlar için de kaza ve kader söz konusudur. Yaşlanma neticesinde ölüm gelmeden önce, türün herhangi bir saldırıya maruz kalıp başka bir tür tarafından öldürülmeden ulaşabileceği ortalama bir fıtrî ömrü vardır. Bu hayat süresi, hastalıklar ve çeşitli kazalarla erkenden sona erebileceği gibi, bazı prensiplere riayet ederek genetik sınırlar dâhilinde uzatılabilir.
Çok sayıda laboratuvarda yapılan biyolojik çalışmalar, hayat süresi ile ilgili belli parametrelerin sebepler açısından az veya çok tesir ettiğini, ancak cebrî bir faktör olarak genetiğin önemini göstermektedir. Kısacası, bir fare hiçbir zaman bir insan kadar yaşamayacağı gibi bir insanın da normal şartlarda hiçbir zaman bir çınar ağacı veya zeytin ağacı kadar, yani 700-800 sene veya 1500-2000 sene yaşaması, biyolojik donanımları veya genetik sınırları açısından mümkün görünmemektedir.
Tabiatta kendi ortamlarında yaşayan hayvanların ömrünü belirlemek kolay değildir. Denizlerde, dağlarda veya ulaşılması zor olan yerlerde yaşayan hayvanları sürekli takip edemediğimiz ve tekrar karşılaştığımızda tanıma imkânından mahrum olduğumuz için ömürleri hakkında kesin tespitler yapmak zordur. Bazı yeni araştırma metotlarıyla bazı renkli işaretler veya halkalar takarak tekrar tanımak mümkün olmaktadır. Buna rağmen hayvanların yaşları hakkında yapılan tespitlerde hata paylarının olduğunu unutmamak gerekir.
Hayvanlar arasında bazı türler tabii ortamlarında hususi takibe alınarak, bazıları da hayvanat bahçeleri veya safari parkları gibi sınırlı sahalarda gözlemlenerek ömürleri hakkında birtakım rakamlar elde edilmiştir. Aşağıda vereceğimiz rakamlardan ilk verilenler hayvanların yabani tabiatta tespit edilmiş ömürleri, parantez içinde verilenler ise hayvanların esaret altında, fakat insanların özel olarak besledikleri ortamlardaki hayat süreleridir.
Fil 70 (86), orangutan 40 (50), goril, kahverengi ayı ve bizon 30 (50), gergedan 30 (47), mavi balina 35 (45), su aygırı 30 (41) ve deve 25 (40) gibi iri hayvanlar diğerlerinden daha uzun yaşar. Bunlardan biraz daha küçük hayvanların ömürleri de biraz daha azdır. Meselâ şempanze 20-30 (40), köpek 15-20 (34), katır, eşek, zebra ve yunus 25-30, yaban domuzu 15-20 (30), kaplan 15-20 (26) ve aslan 20-25 bu tür hayvanlardır. Daha küçük boyutlu dağ keçisi 20 (25), fok 15-20, tilki 10 (25), küçük maymun türleri 10-15 (20), kurt 16 (20) ve koyun 16 (20) gibi hayvanların da ömürleri birbirine yakındır. Daha küçük olan sincap 7-10 (18), porsuk 10-14, yaban tavşanı 5-7 (10), gelincik 6-8 (10), kirpi 3-5 (10), sıçan 2-4 (7) ve ev faresi 2 (4) gibi hayvanlar da nispî olarak daha az yaşar. Büyüklüğü birbirine yakın hayvanların hayat süreleri de genellikle birbirine yakındır. Memeli hayvanlarda vücut büyüklüğü ile ömür uzunluğu arasında doğru orantılı bir münasebet görülmektedir.
Kuşlar ise farklı bir çizgide görülmektedir. Kakadu 100 sene, kuzgun ve puhu kuşu 70-100 sene kadar yaşayabilen orta büyüklükte sayılabilecek kuşlardır. Kartal 40-70, pelikan 50-60, kondor 50-60, kuğu 30-60 ve Afrika devekuşu 40 gibi daha büyük olan kuşlar biraz daha kısa yaşar. Turna, 30-40, gümüşî martı 25 (40), güvercin 20 (35), penguen 25-30, gri balıkçıl 25 ve beyaz leylek 20 (24) yıl ömür sürer. Serçe 8-12 (20), kızıl gerdan 11 ve kırlangıç 8-10 (17) gibi küçük kuşlar ise yine daha kısa ömür sürer.
Sürüngen türleri arasında benekli tatlısu kaplumbağası 40 (120), timsah 70-100, yılanımsı kertenkele veya kör yılan 33, piton 30, kobra 28, boa yılanı 20-25, kertenkeleler (ortalama) 6-8 (12) ve engerekler 6-8 yıl civarında yaşar.
Amfibi türleri arasında 50-60 yıllık ömrüyle en çok yaşayan dev semenderdir. Diğer bazı amfibi türleri arasında mağara semenderi ve öküz kurbağası 12-15, siğilli kara kurbağası 20 (40), küçük semender 12-15 (30), ateş semenderi 15 (25) ve ağaç kurbağası 8-10 (20) yıl kadar ömür sürer.
Balıklar arasında en uzun yaşayan türler mersin balıkları olup 150 sene yaşayabildikleri düşünülmektedir. Kalkan ve sazan balıkları 70-100, turna balığı 40-50 (70), camgöz köpekbalığı 25, kahverengi alabalık 20 (25) ve yılan balığı 12-20 sene kadar yaşamaktadır. Çoğu küçük balıkların ortalama hayat süreleri 12 seneden azdır.
Omurgasız türleri arasında tıbbi sülüklerin 20 (30) sene, bağırsakta yaşayan şerit kurtlarının (Taenia) 10-12 (30) sene, deniz inci midyelerinin 12-15 sene, çoğu istiridye türlerinin 15-20 sene, toprak solucanlarının 5-10 sene ve bahçe salyangozunun 7-9 sene ömrü vardır.
Çoğu örümcekler 2-3 sene yaşarken, istavroz örümceği 8 ay yaşar. Ancak örümcekler içinde de tarantulalar gibi bazı tropikal türlerin erkekleri 6-12 ay kadar yaşarken dişileri 30 yaşına ulaşabilmektedir.
Böcekler Âlemi
Böcekler arasında çok değişik hayat süreleri vardır ve vücut büyüklükleriyle de bir münasebeti yoktur. Kırmızı orman karıncası türünün kraliçesi 15-20 sene yaşarken, aynı kolonideki işçi arılar 5-6 sene ömür sürer. Eşek arıları 8 ay yaşar. Bal arılarında ana arı 5-6 sene yaşarken, işçi arılar 2-8 ay kadar yaşar.
Böcekler, farklı metamorfoz tiplerine bağlı olarak, toprak altında çürümüş organik gıdalar, çamur, ağaç ve yaprak dokuları arası gibi çok çeşitli ortamlarda, yumurta, larva veya pupa gibi farklı morfolojik tipler halinde, bazen bir kış, bazen ağustos böceklerinde olduğu gibi, türlere göre 13 veya 17 senelik ömürlerini, larva halinde uykuda geçirdikten sonra bir-iki ay yeryüzünü şenlendirip ölür.
Kelebekler bir bahar mevsiminde üreyip gelişirler ve birkaç günlükten birkaç aylığa kadar, yaz ve bahar süresince hayatta kalırlar. Yusufçuk böcekleri (Libellula) bir-üç ay arasında yaşarken bazı türlerinde larva dönemi üç ay ile beş yıl arasında değişir.
Meyve sineklerinin yumurtasından, sıcaklığa bağlı olarak, bir iki günde larvaları çıkar. Üç-beş gün içinde pupa olurlar. Pupadan çıkan sinekler, 24 saatte erginleşip üreyecek hâle gelir ve yüzlerce yumurta bırakabilir. Hayat şartlarına bağlı olarak dişi sinekler 2-8 hafta arasında yaşarken, erkek sinekler ancak on gün yaşar. Evlerimizdeki karasineklerin de (Musca domestica) sıcaklık, nem ve gıda gibi şartlara bağlı olarak 6-42 gün arasında yaşadıkları tespit edilmiştir.
Bir gün sinekleri veya mayıs sinekleri olarak bilinen böceklerin (Ephemeroptera) en meşhur yönleri, ömürlerinin %99’unu larva halinde (gelişmemiş yavru diyebiliriz) suda geçirmeleridir. Bu gençlik dönemlerini suda geçirip yetişkin olarak doğarlar. Ergin haldeki hayat süreleri genellikle bir gündür. Bazıları üç-dört gün yaşayabilir, bir kısmı ise birkaç dakikada ölür. Erginlerde ağız parçaları ve sindirim sistemi köreldiği için gıda alamazlar. Erginleştiklerinde hemen çiftleşmek için uçmaya başlarlar. Döllenmeden hemen sonra, önce erkekler, sonra da dişiler (yumurta bıraktıktan sonra) ölürler. Bazı türler senede bir nesil, bazıları iki nesil, kimisi de çok sayıda nesil verebilir. Yaşadıkları tek günde soludukları havayı bağırsaklarına doldurarak vücutlarını şişirir ve uçabilmek için yeterli enerjiyi vücudundaki eski birikimden sağlar.
Bazı Hususi Rekorlar
Kuzeydoğu Atlantik’de yaşayan 18 metre uzunluğunda ve 100 ton ağırlığındaki Grönland balinası’nın (Balaena mysticetus), 200 senenin üzerinde yaşadıkları bilinmektedir. Bir balinanın 211 yaşına ulaştığı tespit edilmiştir.
Kuşlar arasında insanlardan daha fazla yaşayabilen sadece papağanlardır. 100 yıl civarında yaşayan papağan türleri arasında genellikle macav gibi büyük papağanlar, esaret altında 50 ila 70 yıl yaşar. Gri papağanlar genellikle 60 yaşına ulaşırken, bir kişinin evindeki sarı göğüslü ara papağanının (Ara ararauna)104 yaşında olduğu kayıtlıdır.
Kaplumbağalar en uzun ömürlü hayvanlar olarak bilinir. Belki de çok yavaş yaşamalarıyla uzun ömürlü olmaları arasında bir ilişki bulunabilir. Kaplumbağalar içinde en uzun yaşayanlar ise şimdilik 176 yaşında olduğu tespit edilen Galapagos dev kaplumbağası (Geochelone elephantopus) türüdür. Çok özel bir tasarımla kemik bir zırhtan yapılmış ve üzeri keratinle kaplanmış evlerini sırtlarında taşıyan bu hayvanlar, dev vücutlarını seyyar evleriyle birlikte taşıması için ihtiyacı oldukları dev ayaklardan mahrum bırakılmamıştır.
Japonya’da balık yetiştirme havuzlarında ıslah edilerek yaşatılan bir sazanın 226 yıl yaşadığı resmi olarak kayıtlıdır.
Bütün rekorları alt üst eden bir hayvan türü ise 507 yaşındaki Ming istiridyesi veya Quahog kabuğu (Arctica islandica) isimli iki kabuklu bir yumuşakça türüdür. Kabukları üzerindeki yaş halkalarından ve karbon testinden elde edilen bu istiridye türü yakalanıp buzdolabında dondurulmasaydı daha kaç yıl yaşayacaktı bilemiyoruz. Aynı gruptan tatlısu inci midyesinin (Margaritifera margaritifera) de 100 sene kadar yaşadığı bilinmektedir.
Yaşlanma ve Ölüm
Her canlı yaşlanır ve ölür. Canlıların yaşlanması biyolojik bir süreç olup geri dönüşü yoktur. Hayatın devamı için gerekli metabolik süreçler işletilirken hücrelerde, doku ve organlarda vazifeler aksamaya başlar. Kan damarlarının sertleşmesi, sinir hücrelerinin bozulması, kemiklerin mineral kaybı ve tamir mekanizmalarının zayıflaması gibi birçok dokuda gerilemeler başlar.
Yaşlanma Durdurulamaz ama Yavaşlatılabilir
Sağlıklı beslenme, spor yapma, sigara ve alkol kullanmama, dengeli uyuma gibi hususlar yaşlanmayı yavaşlatabilir, ama asla durduramaz. Hayvanlarda yapılan araştırmalar az kalori almanın ömrü uzattığını, fazla kalori almanın ise ömrü kısalttığını göstermektedir.
Organizmaların ölümü olmadan, dünya çok kısa sürede, yaşanmaz bir hâle gelirdi. Gıda zinciriyle toprak, bitkiler ve hayvanlar arasında muhteşem ve binlerce hikmetle süslü ekolojik bir denge kurulmuştur. Ölüm olmasaydı, bütün bu dengeler bozulurdu.