Duvar Tenisi
Bir arkadaşım, “squash” da denilen duvar tenisiyle ilgili düşüncelerini benimle paylaştı. Bu spor, kapalı veya açık alanda, tenis topundan biraz daha ufak bir topla ve küçük bir tenis raketiyle oynanıyor. Her oyunda olduğu gibi bunun da kuralları var. Top, karşıdaki bir duvara çarptırılıyor. Oradan dönen top yine duvara çarptırılarak oyun devam ediyor.
Arkadaşım, ilk denemelerinde epey zorlandığını söylüyor. Topa belli bir yükseklikte ve hızda vurulması gerekiyor ki karşıdaki duvardan seken topla oyun devam edebilsin. Bir yandan bu sporu yaparken, bir diğer yandan da İnternette bu oyunun nasıl oynanacağını, nelere dikkat edilmesi gerektiğini okuyup seyrettiğini söyledi. Tek başına oynadığı bu oyunda, üç dört seanstan sonra oyuna alıştığını, bu sporun hareketli, dinamik bir spor olduğunu ve her geçen gün bu sporu daha çok sevmeye başladığını ifade etti.
Raket ve Topun Dili
Bu sporu yaparken arkadaşım bir şeyi fark ettiğini, bu spordaki kuralların, başta insan olmak üzere bütün canlıların dikkat etmeleri gereken durumlarla benzerlik gösterdiğini belirtti.
Topa zayıf vurulursa, top hemen duvarın yanına düştüğü için, ikinci hamleye fırsat kalmıyor, oyuna yeniden başlamak gerekiyor. Çok hızlı vurulursa, top çok gerilere gidiyor, bu sefer de ikinci hamle kontrollü olamıyor. Topun, duvarın belli bir yüksekliğine vurulması gerekiyor ki top gelirken istenilen yere düşebilsin. Top, karşıdaki duvarın orta kısmına vurulmayınca, yanlara seken topa yetişmek de güç oluyor.
Bütün bunlara dikkat edildiğinde, oyun dakikalarca devam ediyor. Hatta pes edilmezse, belki saatlerce devam edebileceği hissi oluşuyor. Bu da spor yapanın, şevkini, moral ve motivasyonunu artırıyor, böylece fasit dairenin tersine, doğurgan veya salih daire denilen bir devamlılık elde ediliyor.
Bu Dilden Ne Anlamalıyız?
Bu yazıdaki temel konu, bir oyunun nasıl oynandığının tarifinden ziyade, bu oyun vesilesiyle akla gelen çağrışımlardır. Benzer misaller verebiliriz. Kullandığımız arabadaki parçalar zamanında değiştirilmezse, “Arabada insanlar var, biraz daha dayanayım” demez, kırılabilir ve fonksiyonlarını yerine getiremez. Mimarlık ve mühendislik kaidelerine göre, depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilmemiş bir ev ayakta kalamaz. Hakeza; uçak, vapur, tren, bilgisayar ve ev eşyaları hep aynı dili kullanır.
Eğer bu dillerden anlamazsak, başımıza gelmiş olanlar, bundan sonra da gelmeye devam edecektir. Tarih bunların misalleriyle doludur. Yapılan hatalardan dolayı vuku bulan trafik kazalarını, depremlerde yaşanılan kayıpları, değişik kazalarda hayatlarını kaybeden onca insan ve canlıyı hatırlamak mümkündür.
Benzer şekilde, gerek kendi işinde, gerekse kamuya ait işlerde veya sivil toplum çalışmalarında, kendi işini düzgün bir şekilde yapmayanlar, içinde bulunulan zaman ve konjonktüre göre, kendilerine, kamuya veya sivil toplum kuruluşlarına farklı seviyelerde kayıplar yaşatabilirler. İşlerini tam ve kusursuz yaparlarsa, o zaman da bütün bu kurumlara farklı derecelerde katkılarda bulunmuş olurlar.
Dolayısıyla; bir insan, büyüklüğüne, küçüklüğüne veya önem derecesine bakmadan, önüne gelen her işi, kaidelerine göre, geçerli hukuk kuralları çerçevesinde, etik değerleri de dikkate alarak, en güzel şekilde yapmaya çalışmalıdır.
Canlıların Dili
Aslında benzer durumlar canlı organizmalar için de geçerlidir. İnsan dâhil her bir canlı organizmaya nasıl, nerede ve ne şekilde yaşaması gerektiği ona kendi anlayacağı bir dille bildirilmiştir. İnsan irade sahibi olduğu için Yüce Yaratıcı ona, yine kendi cinsinden kılavuzlar, yani Peygamberler (aleyhimüsselam) göndermiş, onlara da yine bu esasları bildiren kitaplar vermiş, onlar da bu kaideleri onlara yaşayarak ve örneklerini göstererek anlatmışlardır. Diğer canlılara da yine Yüce Yaratıcı, onların anlayacağı bir dille bu esasları bildirmiştir. Gerek insanlar, gerekse diğer canlılar, bu kaidelere riayet etmediklerinde, değişik rahatsızlıklara maruz kalmışlardır ve bundan sonra da kalacaklardır.
Özellikle insan açısından bu durum, bütün vücudu veya belli organlarıyla alakalı olabilir. Mesela, iradesini yanlış ve kötüye kullanarak sigara içen bir insanda bundan dolayı akciğer kanseri olabilir. Bu kanser yayılarak bütün vücudu etkileyebilir. Katma değer sağlayabilecek bu kişi, bakıma muhtaç duruma düşer, sigara içmeyenlere göre hayatı daha kısa olur. Önce kendisine, sonra ailesine sonra da bulunduğu konuma bağlı olarak ülkesine sıkıntılar yaşatır. Çünkü akciğerin anladığı dil, temiz ve kirlenmemiş havadır. İçinde zararlı maddeler bulunan bir hava, ona vazifesini yaptırmadığı gibi, onun organik yapısını da bozar, sonra da bahsi geçen problemler ortaya çıkar.
Sosyal Hadiselerin Dili
Sosyal hadiselerin dili de canlı ve cansızlar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerine benzer. Benzer sebepler, benzer neticeler doğurur. Sosyal hadiseler, insan vücudunda cereyan eden hadiselerle neredeyse birebir örtüşür. Anatomik ve fizyolojik benzerlikler yanında, hastalıklara sebep olan faktörler, bunların tedavi şekilleri, korunma yolları gibi bir dizi unsur, sosyal hadiselerde de benzer şekilde cereyan eder. Tıptaki esas, hasta olmadan sağlığı devam ettirmek ve bunun için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Aynen bunun gibi, sosyal hadiselerde de problemler meydana gelmeden, gerekli tedbirleri almak gerekmektedir.
Tıpta, tedaviden önce teşhis ne kadar önemli ise, sosyal hadiselerde de meydana gelen olayların arka planını iyi okumak lazımdır. Tıpta, teşhisten sonraki tedavi, vücuda en az zararlı metotlarla başlar; ilaç tedavisi, sonra gerekirse cerrahi tedavi, yine gerekirse kemoterapi ve radyoterapi gibi metotlara başvurulur. Bu sıra, istisnalar ve bazı durumlar dışında pek değişmez. Sosyal hadislerin dili de bu önceliklere işaret etmektedir. Sosyal problemlerin çözümüne, topluma en az zararlı metotlardan başlanır. Basit bir problem için, en son yapılacak şey, en başta yapılırsa, hukuksuzluklar ortaya çıkar. Bunlar da ayrı problemler doğurur. Tekrar bunların düzeltilmesine çalışılır; işler böylece karmakarışık bir hal alır. Bu dilleri iyi anlamak, edinilen tecrübelerden ders çıkararak çözmek en akıllıca yoldur.
Dinlerin Dili
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz, “İşinizi güzel yapın, Allah işini güzel yapanları sever”(Bakara, 195) buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem), “Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur”(Beyhaki, Şu’abu’l-İman IV, 334) buyurmaktadır.
Namazı tadil-i erkânla kılmak çok önemlidir. Gerek iç gerekse dış tadil-i erkân denilen bu konu, yapılması gereken her şeyin tam yapılması anlamındadır. Huşu içinde, O’nu (celle celaluhu) görüyormuş gibi bir duruş yanında, bütün rükünlerin tam yerine getirilmesi çok önemlidir. Kıyamda sağa sola bakmama, tam bir konsantrasyon içinde bulunma, rükuda yeterince durma, rükudan kalktıktan sonra vücudun sakinleşinceye kadar durulması, hakeza secdede yeterince durma, iki secde arasında durma gibi hususlara riayet edilmezse, bu çok mühim vazife tam yapılmamış olur.
Diğer ibadetlerde de benzer bir durum söz konusudur. Abdest alırken, oruç esnasında ve hacda dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Çok değişik vesilelerle gerek Kur’an’da, gerekse hadis-i şeriflerde bu konunun önemine vurgu yapılmaktadır. O zaman, hangi iş olursa olsun, planlanmasından sonuna kadar her türlü gayret gösterilerek, o işin en iyi şekilde icra edilmesi mühim bir esastır.
Kâinatın Dili
Kâinatta her şeyin kendine göre bir dili vardır. İradesi olmayan canlı ve cansızlar, kendilerine çizilen kader planını aynen uygular. İnsan, iradesini kullanan bir varlık olduğundan ve kâinatta cereyan eden her şey onu ilgilendirdiğinden, her hadiseyi çok dikkatle inceleyecek, takip edecek, üzerine düşen vazifeleri en iyi bir şekilde yapmaya gayret edecektir.
Burası ve Ötesi
İnsan, kısa süren dünya hayatında, önüne gelen konuları bu mesuliyetle ele alırsa, bu dünyada da ötede de kazançlı çıkacaktır. Hiçbir işi savsaklamadan, nemelazımcı olmadan, yapılacak hiçbir işi angarya görmeden, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi içinde olmadan ömrünü geçiren insan, bu dünyada hoş bir seda bıraktığı gibi, O’na (celle celaluhu) inanıp inandıklarını yerine getirirse, ötede de yine kazananlardan olacak ve sonsuz âlemde, yaptıklarının karşılıklarını yine O’nun (celle celaluhu) vadettiği şekilde görecektir.
Duvar tenisinin çağrıştırdıklarıyla buralara kadar geldik. Gelin vakit kaybetmeden kendimize, ailemize, içinde bulunduğumuz topluma, insanlığa ve bütün canlılara karşı yapılması gerekenleri en güzel bir şekilde yapıp burada huzurlu ve mutlu olup ötede verilecek mükâfatları da ümitle bekleyelim.