Atmosferdeki ışınların dalga boyları, 1000 metre olan radyo dalgalarıyla 10-12 metre (metrenin trilyonda biri) olan gama ışınları arasında değişir. Bu ışınların bütününe birden elektromanyetik spektrum denilmektedir. Bütün ışınların hızları aynıdır ve hepsi ışık hızı ile (saniyede yaklaşık 300.000 kilometre) hareket eder.
Gama ışınları, en büyük ışın enerjisine, en yüksek frekansa ve en kısa dalga boyuna sahip dalgalardır. Gama ışınları, diğer ışınlardan çok daha yüksek enerjiye sahip oldukları için, her şeye çok daha hızlı ve şiddetli nüfuz eder. Taşıdıkları bu enerji seviyesi sebebiyle hücrelere ciddi zararlar verirler. Gama ışınlarının bu özelliğinden, tıpta kanser hücrelerini öldürmede yararlanılmaktadır.
Atmosferdeki ışınların yaklaşık %99.99’unu normal şartlarda göremiyoruz. Bunları ancak cihazlarla tespit edebiliyoruz. Görülebilen ışınlar, elektromanyetik spektrumun çok küçük bir kısmını oluşturur. Elektromanyetik spektrumun tamamını görebilseydik, hayat çekilmez olurdu.
Işık ışınları, elektromanyetik spektrumun ilk keşfedilen ve insan gözünün algılayabildiği tek kısmıdır. Görünür ışık, 400 ile 700 nanometre dalga boyu aralığında, spektrumun en dar bölgesini oluşturur. Bu aralıktaki bütün dalga boyları, insan gözü tarafından farklı bir renk olarak algılanır. Kırmızı renk bu aralıkta en uzun dalga boylu ışın olarak görülürken mor renk en kısa dalga boylu ışındır.
İnsan gözünde renkli görme ile görevli reseptör (alıcı) hücrelere “koni hücreleri” denilmektedir. Bunlar hassas oldukları ışık dalga boylarına göre üçe ayrılmaktadır:
1- Kırmızı ışığa duyarlı koniler
2- Yeşil ışığa duyarlı koniler
3- Mavi ışığa duyarlı koniler
Söylenmesi kolay olsun diye bunlara “kırmızı koniler”, “yeşil koniler” ve “mavi koniler” deriz, ancak mikroskoptaki görüntülerinin bu renklerle bir alakası yoktur.
Farklı Renkleri Nasıl Görülebiliyoruz?
Herhangi bir dalga boyundaki ışık ışını, retinadaki konileri belli oranlarda uyarır. Mesela, 580 nanometre dalga boyuna sahip turuncu ışık, kırmızı konilerin %99’unu; yeşil, konilerin %42’sini ve mavi, konilerin %0’ını uyarmaktadır. İşte bütün sır, bu üç farklı koninin uyarılma oranlarında yatmaktadır. Beynimizde turuncu ışık, 99:42:0 olarak kodlanmıştır. Aynı şekilde, 450 nanometre dalga boyundaki mavi ışık, retinadaki kırmızı ve yeşil konileri uyarmazken, mavi konileri %97 oranında uyarır. Dolayısıyla mavi ışığın beynimizdeki kodunun 97:0:0 olduğunu söyleyebiliriz. Benzer şekilde, 83:83:0 oranlarındaki kod sarı ışığı, 31:67:36 oranı ise yeşil ışığı temsil eder.
Bilindiği gibi renklerin çok sayıda tonu vardır. Kodlardaki rakamlar değiştikçe renklerin farklı tonları da beyinde farklı şekilde algılanır hale gelir. Mesela, 99:42:0 kodlu turuncu ışık, 98:0:0 olduğunda, farklı tonda bir turuncu ışığı belirir. Bu şekilde 3 renk konisinin sıfırdan başlayıp 100’e kadar devam eden uyarılma oranlarını değiştirerek beyinde çok sayıda farklı renk kombinasyonu elde edilebilir. Hatta küsuratlı uyarılma oranlarını da hesaba kattığımızda, neredeyse sonsuz denilebilecek sayıda farklı renk, beyin tarafından algılanabilir.
Beyaz Rengi Nasıl Görürüz?
Kırmızı, yeşil ve mavi konilerin eşit uyarılmaları (mesela, 12:12:12 veya 98:98:98) kişiye beyaz rengi görme hissi verir. Beyaz, spektrumdaki bütün görünür ışık dalga boylarının bileşimidir, yani beyaz ışık, her dalga boyundan fotonu ihtiva eder.
Siyah Nasıl Görülür?
Siyah algısı bir görme sonucu ortaya çıkmaz. Daha doğrusu görülemeyen yerler, siyah olarak algılanır. Güneşten veya diğer ışık kaynaklarından yayılan ışık, cisimlere çarpar ve yansır. Cisimlerden göze gelen ışık, göz tarafından algılanır. Ancak siyah bir cisimden göze ışık yansımaz. Işık gelmediği için beyin o bölümü siyah olarak algılar.
Renk Körlüğü
Gözde renge duyarlı konilerin bir grubu eksik olduğunda, kişi bazı renkleri diğerlerinden ayırt edemez. Mesela yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı renklerin dalga boyları 525 ve 675 nanometre arasındadır ve normalde kırmızı ve yeşil koniler tarafından ayırt edilir. Yani bu dalga boylarının görülebilmesi için mavi koniler kullanılmaz. Kırmızı ve mavi konilerden biri eksik olursa, kişi bu dört rengi ayırt etmek için artık bu mekanizmayı kullanamaz; özellikle kırmızıyı yeşilden ayıramaz ve bu yüzden kırmızı-yeşil renk körlüğü ortaya çıkar.
Kırmızı konileri olmayan kişi “protanop” olarak adlandırılır. Bu kişinin görme spektrumu, kırmızı konilerin eksikliğinden dolayı uzun dalga boyunun sonunda belirgin şekilde kısalmıştır. Yeşil konileri eksik olan renk körü kişi “döteranop” olarak adlandırılır. Bu kişi, kırmızı konileri bulunduğu için uzun dalga boylu ışığı algılayacak son derece normal bir görme spektrumuna sahiptir. Yeşil-kırmızı renk körlüğü, daha çok erkeklerde ortaya çıkan ve kadınlar tarafından erkek evlatlara taşınan genetik bir rahatsızlıktır. Renk körlüğü kadınlarda neredeyse hiç görülmez, çünkü iki X kromozomundan en az biri, hemen hemen her zaman, her bir koni tipi için normal bir gen taşıyacaktır. Ancak erkek yalnız bir X kromozomuna sahiptir, bu yüzden eksik bir gen, renk körlüğüne yol açacaktır. Bir erkekteki X kromozomu hiç bir zaman babadan gelmediği, her zaman anneden geldiği için, renk körlüğü anneden oğula geçer. Kadınların yaklaşık yüzde 8’i renk körlüğü taşıyıcısıdır.
Mavi Zayıflığı
Mavi koniler nadiren eksik olur, bu da genetik olarak aktarılan bir durumdur ve “mavi zayıflığı” denen rahatsızlığın ortaya çıkmasına yol açar. Ender görülen bu rahatsızlıkta, mavi ve sarının tonları daha soluk algılanır.
Renkli görme, ancak sonsuz bir ilim, kudret, irade ve hikmetle gerçekleşebilir. Her şeyi çeşit çeşit renklerle bezeyen Mevlamızın her biri birbirinden güzel olan Esmasından biri de “Mülevvin”dir. Kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyen Mülevvin, binlerce birlik perdesi içinde sarılı bir gül goncası gibi olan kâinatı ve tabiatı, en güzel sanatı olan insana, rengârenk bir sergi salonu olarak sunmaktadır.