Uzun bir aradan sonra Toronto, güzel bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Türkçe Olimpiyatları olarak bildiğimiz organizasyon artık Uluslararası Dil ve Kültür Festivali (IFLC) adı altında yapılıyor. Bu yıl, on yedincisi gerçekleştiriliyor.
Her yıl gelmesi iple çekilip beklenen, duyguların zirveye ulaştığı ve gözyaşlarının sel olup aktığı günler artık çok geride kalmıştı. Neredeyse tüm ülkeyi gezen organizasyon herkesten takdir görmüş ve ilgiyle izlenmişti. Hatta final programları büyük bir coşku ve ilgi ile izlenir olmuştu. Bu programlar Hizmet Hareketi’nin ortaya koymuş olduğu, dünyadaki Türk okullarının marka değeri çok yüksek bir organizasyonuydu. Bir programda, Ukrayna’dan Elvira Saranayeva’nın okuduğu “Önden Giden Atlılar” şiiri, Hizmet’in ve organizasyonun hedeflerini ve tarzını ortaya koyar cinstendi. “Bense geride kaldım/Yetişemedim size” dizeleri ruh dünyalarını yansıtır ve insanlar bu çocukları yetiştiren kardeşleri gibi hicret edemediklerine hayıflanır, onlara öykünürdü. Her şeyin tarumar olup tükendiği, nemiz varsa kaybettiğimiz o Temmuz ortası tezgahının olduğu sene yapılamadı organizasyon. Bu defa dünya kucak açacak ve Hizmet Hareketi’nin bu organizasyonu evrensel mesajlar veren bir program haline gelecekti. Fakat tartışmalar bir türlü bitmiyor, yapılıp yapılmaması konusunda zihinler bölünüyor, Hizmet gönüllüleri arasına fitne tohumları atılmaya çalışılıyordu. IFLC (International Festival of Language & Culture) organizasyonu düzenlenmeye devam edilmelidir; çünkü Müslüman toplumu Müslüman olmayanlarla bir araya getiriyor ve Hizmet gönüllülerinin dağınık kalp ve kafalarını bir araya getirip topluyor.
İlk olarak, IFLC organizasyonu Müslüman toplumu Müslüman olmayanlarla bir araya getiriyor. Müslümanın terörist olarak algılandığı dünyada Müslüman imajını düzeltmenin en iyi yolu bu organizasyonlardır. Ayrıca, çok farklı dil, din ve kültürden gelen insanlara el uzatıp diyaloğa geçmenin en güzel yolu müziğin ve dansın evrensel dilini kullanmaktır. Aynı sırada oturduğumuz gayr-i müslim davetlilerin final şarkısı (“Universal Peace” ki “Yeni Bir Dünya” şarkısının İngilizce versiyonu idi) sonrası heyecanla ayağa fırlayıp alkışlamalarından bu anlaşılıyor. Katılımcılar açısından ele alındığında da onlar zaten bu dili kullanıyorlar. Fransız, Japon, Amerikalı veya herhangi bir millet, müzik ve dans olmadan düşünülemez. Ek olarak, bu organizasyon Hizmet’i yerellikten kurtarıp evrensel bir harekete dönüştürüyor. Ağırlıklı olarak Hizmet gönüllülerinin katıldığı programda icra edilen dünya çapındaki melodi ve figürlere eşlik edilmesi bunu gösteriyor. Belki de en önemlisi, hareket mensuplarının sevenlerinin ve yanlarında olup sıkıntılarına destek olan gayr-i müslimlerin sevgilerini göstermelerinin en iyi yolu budur. Bunu şuradan anlayabiliriz: Program icra eden çocukların; program sonrası hareket mensuplarının başına gelen acılara üzülüp göz yaşı döktükleri anlaşılıyordu. Spiker dahi neden ağladıklarını anlayamıyordu.
İkinci olarak, bu organizasyon Hizmet gönüllülerinin dağınık kalp ve kafalarını bir araya getirip topluyor. Son program, herkesin kalp ve kafasının karışık olduğu bir zamanda imdada yetişir nitelik ve nicelikteydi. Toronto’da oluşan kalabalık o gün görmeye değerdi; zira birlik duygusunu geliştiriyordu. Programın icra edildiği binanın tamamen dolmasıyla kapıların kapatıldığını duymak gerçekten sevindirici idi. Aynı duygu etrafında birleşen kalabalığı görmek; dağınıklığa sebeb olan tereddütleri de ortadan kaldırıyor. Ayrıca, bu dönemde yaşanan kırgınlıkları ve üzüntüleri giderip bir nebze de olsa nefes aldırıyordu. Mesela,yakınen tanıdığım Karadenizli bir aile, evlatlarının Türkiye’de cezaevinde olmasından ve diğer evlatlarından ayrı olmasından epeydir muzdaripti. Horon havası çalınınca; yaşlı teyzenin tasa ve kederini unutup el çırpmasını görmek, amcanın oturduğu yerden; omuz oynatmasını görmek bunun ispatıydı. Ek olarak bu program, hareket içinde son zamanlarda oluşan fikir ayrılıklarını da ortadan kaldırmış; farklı düşücelerde olanları ikna etmişe benziyordu. Hiç bir program ve organizasyona katılmayanların bu programa katılmış olduğunu görmek, bu programların faydasının en büyük delili idi. Daha da önemlisi, Türkiye dışında ve bulunduğu ülkenin şartlarında yetişen gençlerin durumu idi. Bu programlar aynı zamanda orta ve ileri yaştan oldukça farklı yeni bir neslin yetiştiğini gözler önünüze seriyor. Bu gençleri organizasyonda görmek de katılımcıları heyecanlandırdı. Gayr-i müslimlerle aynı dili konuşan gençlere önemli bir meydan açıyor. Geçmişten tevarüs eden ön yargıları ve bağnazlıkları ortadan kaldırıp onları diyaloğa hazır hale getiriyor.
Her şeye rağmen, bazıları bu faydaları görmeyip sarf edilen gayretlerin gereksiz olduğunu düşünebilir. Hatta, bu programa harcanan para ve enerjinin Türkiye’deki mağdur ve mazlumlara gönderilmesi gerektiğini söyleyebilirler. Bazılarına da bu, çok mantıklı gelebilir, fakat kabul edilmelidir ki bu programlara harcanan para, mağdurlar için toplanan paralardan kullanılmış değil. Tek bir kişi tarafından; Enes Kanter tarafından finanse edilen bir programdır. Kanter’in kurduğu vakfın, yakın çevresindeki bir sosyal sorumluluk projesine harcaması gereken bir bütçeyi, Türkiye dışına hicret etmiş kişilerin ihtiyaçları için harcamasıdır. Kaldı ki Kanter, bu parayı zaten Türkiye’ye gönderemezdi. Gönderse bile mutlaka devlet tarafından el konacaktır. Bu kadar üzüntü, keder ve ölüm varken bu programa ne gerek vardı diyenlere gelince; içinde neşe ve eğlence olmasına rağmen kastedilen manaya uygun içerik de mevcuttur. Yemen türküsü ve Barış Manço’dan Sabret Gönül isimli şarkı seslendirilirken acı çeken, zindanda olan, karanlıkta olan, mağdur ve mazlum olanlar da yad edilmiştir. Ek olarak, mağdur ve mazlumlara yardım etme duygusu da böylece geliştirilmiştir.
Özetle söyleyecek olursak, adı her ne olursa olsun, IFLC gibi programlar düzenlenmeye devam edilmelidir; zira Hizmet Hareketi için hem dışa hem de içe yönelik faydaları vardır. Artık her dinden, dilden ve kültürden insanla beraber oturup aynı programı seyrediyor ve lezzet alıyoruz. Dünya Türkiye’den ibaret değil ve Hizmet Hareketi’nin mesajına başka insanların da ihtiyacı var. Yeni bir dünya kuruluyorken kavga ve savaş ortamından çıkmış bir hareketin dünyaya “Biz de varız” mesajıdır bu. Müslümanlar terörist değildir ve kim olursa olsun birlikte yaşayabiliriz. “Ne güzel atlar bunlar/Bunca yol çiğnediler/Çiçek çiğnemediler” (önden giden atlılar şiiri).
Programın sunucusu kıdemli sunucu Jale Dheer program esnasında şunu söyledi. “Toronto şehri, elliden fazla kültür barındırıyor ve 150 kadar dil konuşuluyor.” Ayrıca yerel bir milletvekili konuşmasında sürekli “diversity” kelimesini tekrarlayıp duruyordu. Çeşitlilik, farklılık gibi manalara gelen bu kelimeden anlaşılıyordu ki konuşmacı dahi organizasyondan ziyadesi ile memnundu. Program yeri olarak Toronto şehrinin seçilmesi, isabetliliği daha da artırıyor.
Hizmet Hareketi son hicretlerle her yerde kendini doğru ifade ederek güçlendi. Pek çok kişi birbiriyle gurbette tanıştı. Kaynaşmak için biraz zamana ihtiyaç vardı. Bu tür programlar zamanı katlayıp hızlandırıyor; zihinleri ve gönülleri birleştiriyor. Bozulan psikolojileri tamir edip güç ve moral veriyor. Sayın Kanter bu konuda teşekkürü fazlasıyla hak ediyor. Bir insan dünyayı değiştirmeye vesile olabiliyormuş demek ki…
Son olarak şu güzel gelişme de ifade edilebilir: Mazlum, mağdur ve mescunlar, bu programlardan haberdar olduklarında; bitti denilen şeyin aslında bitmediğini, ruh dünyalarında derinlemesine hissedeceklerdir. Geleceğin nurlu dünyasında; Müslümanın terrorist olarak anılmadığı bir dünya varsa bu gaye-i hayalimizi tüm dünyaya böyle programlar vesilesi ile duyurabilir ve atılan iftiraları bu şekilde temize çıkartabiliriz. Tanımayana kendimizi, fikirlerimizi anlatarak ve dostlarımızı yanımıza alarak…