Kurtar Allah’ım!
Garipliğin şiirini yazıyorum bu akşam Masamda bir bardak su Karşımda kalınca bir duvar Beynimde zonklayan hafakan Avuçlarımdan kayıp giden gençliğim Akşamla birlikte kararan dünyam var
Garipliğin şiirini yazıyorum bu akşam Masamda bir bardak su Karşımda kalınca bir duvar Beynimde zonklayan hafakan Avuçlarımdan kayıp giden gençliğim Akşamla birlikte kararan dünyam var
Şu süreçte Hizmet Hareketi mensupları öncelikle kendilerini ve bulundukları beldelerdeki hizmetleri maddî/manevî nasıl ayakta tutabilirler? Son bir kaç yıldır başımızda değirmen taşı gibi döndürülen hadiselerin
Bir mektup yazıyorum adresi olmayan Kime gideceğim ben diye sormayan Biraz ben var içinde, biraz da sen Yağmur var mesela ıslanmış sokaklar Karanlığa
Evimiz, Rabbimiz tarafından insanoğlunun yaşayabileceği en uygun şartlarda hazırlanmış olan dünyamızdır. Hâl ise dünyadaki maddelerin fizikî durumları, yani katı, sıvı, gaz veya plazma[1] hâlleridir. Maddenin
Sûzân Hâcerî Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü Ellerinde kalan çiçeklerine nârından hâr mı düştü Parıl parıl parlayan eteklerine yıldızlar par mı düştü
Mehmet Zor KAYA İçimden bir türkü söylemek geldi Notası, nağmesi gurbete düştü Teselli ararken bu yâd ellerde Acılar katlanıp kesrete düştü Sılam buram
Sûzân Hâcerî Derdimi tasamı seccadem anlar Söyle yiğidim nasıl tebeddül eder nûra zalamlar Yiğitler leyâlîdir, derdinden leyl anlar Leylâ olup sancıyla kıvranırken biter cümle evhamlar
Dr. Hüseyin Kara Her şeyi hesapsız ve dengesiz harcama alışkanlığı olarak tanımlanan israf, Allah’ın sevmediği bir sıfattır. (A’raf, 7/31). Cimriliğin zıttı olan israf, aynı zamanda
İnsanın ciddî tefekkür ve tedebbürlerle kendini doğru okuyup değerlendirmesi, o Biricik Doğru’yu bilip O’na yönelmesi adına hayatî bir yol ve yöntemdir. İnsan böyle bir bakış
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin; istiğna, nezahet, tefekkür ve şefkat gibi düstur ve vasıfları olduğu malumdur. Ömrü boyunca Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmiştir. Biz bilhassa onun dört vasfına
Sabahın ilk ışıklarıydı. Dondurucu ayaz, yerini gülümseyen güneşe bırakıyordu. Dün geceden sonra ne lütufkâr bir armağandı. Kaygıyla yoğrulmuş yüreklerde derinden bir sızı… Üç yoldaş, oturdukları