İnsan, film sahneleri gibi değişen kâinatı ve cereyan eden hadiseleri okumakla görevlidir. Tefekkür etmek, küllî kaideleri fark etmeye çalışmak, imanî bir bakışla hadiseleri değerlendirmek ve Esmâ-i Hüsna’yı okumak, yaratılış hikmetinin bir gereğidir. Bu hikmete muhalefet edenlerin sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdır. İnsanın mükemmel ahenge ayak uyduramaması, basit hadiselere takılıp kalması, kendisine ihsan edilmiş enerji kaynaklarını usulsüzce harcamasının sonuçlarından biri de depresyon olacaktır. İnsan kendini tanımaz, nereden gelip nereye gittiğini keşfetmez ve bu dünyadaki vazifesini idrak etmezse, depresyona düşmeye müsait hâle gelecektir.

Depresyondaki bir kişi, hâlini genellikle şu şekilde ifade eder: “Gözkapaklarımı açmak istemiyorum. Kedilerim olmasa yataktan çıkmam herhalde. Uyku uyuduğum söylenemez. Yediklerimin tadı tuzu yok. İşe yarayan hiçbir tarafım yok. Ne işe yararım ki ben zaten. Çocuklarıma faydam da yok. Eşimle ne zamandan beri iletişim kurmadığımı hatırlamıyorum. Arayan soran yok, zaten ben de kimseyle görüşmek istemiyorum. İyi bir insan olamadım. Gelecekte de işe yarar bir yanım olacak gibi gelmiyor bana. Her yer karanlık. Eskiden hoşuma giden, beni mutlu ettiğini düşündüğüm her şey artık anlamsız. Duygularım alınmış gibi. Silkelenip harekete geçmek istiyorum fakat enerjim yetmiyor. Hiç tahammülüm olmadığından barut gibiyim. Dikkatim dağınık, kafamın içi sanki savaş meydanı. Bazen neden yaşıyorum ki diyorum.”

Depresyon Nedir?

Depresyon, sadece kişiyi değil, bütün bir aileyi, hatta toplumu etkileyen, iş göremezlik hâliyle karakterize edilen, yaygın bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Teşhisinin mutlaka hekim tarafından konması gerekmektedir.

Günlük hayatta “Depresyona girdim” sözü çok kullanılmaktadır. Ancak depresyon, kolay girilip çıkılabilen bir hastalık değildir. Her hüzünlendiğimizde ya da moralimiz bozulduğunda depresyona girmeyiz.

İnsan durağan bir varlık değildir; dolayısıyla kendini zaman zaman mutlu, mutsuz veya iyi hissetmiyor olabilir. Önemli olan içinde bulunduğu durumu yönetebilme kabiliyetidir. Çağımızda insanın her zaman mutlu, neşeli ve keyifli olması gerekliymiş gibi bir algı mevcuttur. Hâlbuki insan zorlandıkça olgunlaşır, sıkıntıya göğüs gerdikçe problemlerden kaçmamayı öğrenir. Hatta çoğu zaman böyle dönemlerde, farklı yönlerini ve istidatlarını keşfeder.

Depresyonda mıyım?

Depresyon teşhisinin konulabilmesi için, depresif ruh hâli ve hayattan zevk alamama durumunun, 15 günü aşan bir süredir devam ediyor olması gereklidir. Ayrıca;

– Değersizlik ve suçluluk duygusu,

– Enerji yokluğu, yorgunluk,

– Uyku bozukluğu (azalması veya artması),

– İştah bozukluğu (azalması veya artması),

– Konsantrasyon bozukluğu,

– İlgi kaybı,

– Yineleyen ölüm düşünceleri gibi belirtilerden en az dört tanesinin bir arada bulunması gerekir.

Depresyon kronik hastalıkların seyrini kötüleştirdiği gibi, kronik hastalıklar da depresyonun tedavisini zorlaştırır. Bu sebeple teşhis aşamasında, semptomlara organik bir hastalığın eşlik edip etmediği araştırılmalıdır. Bu maksatla tiroit fonksiyon testleri yapılmalı ve kansızlık, B12 ve D vitamini seviyeleri kontrol edilmelidir. Bedene ait bir hastalık veya sorun varsa eşzamanlı olarak tedavi edilmelidir.

Depresyonun Sebepleri

Modern bilim depresyonun oluşum mekanizmasını şimdiye kadar tam olarak açıklayabilmiş değildir. Genel görüş, beyindeki hücrelerin arasında gerçekleşen iletişimde vazifeli moleküllerle ilgili olduğu yönündedir. Biyolojik olarak; serotonin ve noradrenalin gibi moleküllerin seviyelerindeki farklılıklar algılarımızı değiştirmektedir. Ayrıca birinci derecede akrabalarda depresyon olmasının, hastalık riskini üç kat artırdığının tespit edilmesi, depresyonun genetik temelinin de olabileceğini akla getirmektedir. Düşünce sistemindeki hatalar, yoğun strese maruz kalma gibi sebepler de depresyona yol açabilir.

Risk Grupları

Kadın olmak (erkeklerden iki kat fazla), orta yaş grubunda olmak, evli olmamak (dul, boşanmış ve bekârlarda daha fazla), düşük gelirli olmak, alkol veya madde bağımlısı olmak, kronik hastalık sahibi olmak, depresyonun gelişimini kolaylaştıran faktörler arasındadır.

Tedavi

Depresyonun güncel tedavisinde, ilaç tedavisi ve psikoterapi seçenekleri mevcuttur. Etkili bir iyileşme için iki yaklaşımın da birlikte kullanılması gerekmektedir. Depresyon bir hastalıktır ve tedavisinde mutlaka ilaç kullanımı gerekmektedir. Teşhisi konulduğunda, ilaçlara başlama gerekliliğine de karar verilmiş demektir. İlaç kullanmaya başlamadan önce karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri yapılmalıdır.

Hastalara ilaç tedavisinin uzun süreceği ve gerçek etkinin başlamasının altı haftayı bulabileceği anlatılmalıdır. Beyin hücrelerimizin adaptasyonu için bu süre gereklidir. İlacın fayda göstermeye başlamasıyla birlikte kişi, depresyondan çıktığını ve ilaca ihtiyacının kalmadığını düşünerek ilaç tedavisini bırakabilir. İlaç tedavisini yarıda bırakmak, hastalığın devamına yol açar ve bu yüzden ümitsizliğe sebep olur.

Depresyona üç beş günde girilmediği için tedavi de kısa sürede gerçekleşmez. Depresyon insanın çevresinin algılayışı, yorumlayışı ve ilişkileri ile bağlantılı olarak şekillenir ve tedavisi de bir bütündür. Tedaviye başlama kararı doktor ve hasta tarafından verildiğine göre, ilacın bırakılma kararı da birlikte alınmalıdır. Psikoterapi iyileşme sürecine katkı sağlayan önemli bir aşamadır. Ayrıca bu terapi ile hastalığın tekrarlamasını engelleyecek başa çıkma metotları hastaya öğretilir.

Stresi vücudumuza giren bir mikrop gibi düşünmek gerekir. Hastalanmamaya çalışsak da yılda iki ya da üç kez farklı mevsimsel hastalıklar vesilesiyle bağışıklık sistemimiz ve vücudumuz yenilenir ve direnç kazanır. Boğaz, kulak enfeksiyonu, nezle gibi hastalık durumlarını normal karşılar, hastalanmamalıydık demeyiz. Ancak genellikle strese maruz kalmayı istemez, stresin vücudumuzda ve hayata bakışımızda yapacağı değişiklikleri hoş görmeyiz.

Tavsiyeler

– Depresyon teşhisi bir doktor tarafından konulmalı.

– Uzun bir tedavi sürecine hazır olunmalı.

– Verilecek ciddi kararlar tedavi sonrasına ertelenmeli (boşanma, iş değişikliği vs.).

– İnsanlar mutlu, zengin, hiç sıkıntıları yok gibi kıyaslamalardan kaçınılmalı.

– Yürüyüş yapılmalı, dengeli beslenilmeli, yeterli ve kaliteli uykuya dikkat edilmeli ve düzenli bir hayat tarzı benimsenmelidir.

– Yatmadan 15–20 dakika önce, rahatlatıcı müzik dinlemek ve kitap okumak faydalı olabilir.

– Yarın şu küçük adımı atacağım diyerek yatmaya özen gösterilmeli. Bu tür telkinler, irademizin güçlenmesine yardımcı olabilir.

Depresyondan korkulmamalıdır. Tedavi sürecinde atılan her küçük adım giderek büyüyecektir. Aceleci olmamak tedavideki önemli konulardan birisidir.

İnsanoğlunun karşılaşacağı problemleri çözmede en güzel örnekler, Allah (celle celâluhu) tarafından vazifelendirilen peygamberlerdir (aleyhimüsselâm). Onların nuranî yolunda eserler veren ve temsilde bulunan hakiki âlimler ve Hak dostları, çağın problemlerine reçeteler sunar. Mesela Kur’ân ve Sünnete uygun bir bakış açısı sunan Risâle-i Nur Külliyatı, çağımızdaki insanların manevi dertlerini tedavi eden bir hekim gibidir. Üstad Bediüzzaman, insan “merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider”[1]der. Her hastalıkta olduğu gibi, hâzık (uzman) ve mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, psikiyatrik hastalıklarda da ehemmiyetli bir husustur. Mütedeyyin hekim hastasına, meşru dairede tavsiyelerde bulunur. İfrat ve tefritten uzaklaştırarak onu vasata çekmeye ve denge insanı hâline getirmeye yardımcı olur. Problem olarak gördüğümüz bir duruma imtihan vesilesi olarak bakmak, dünyanın lezzet ve ücret yeri olmadığını bilmek, hayata bakışımızı değiştirecektir. Bu bakış açısı, probleme karşı vereceğimiz duygusal tepkiyi de farklı kılacaktır.

Zorluklara karşı gösterilecek itidalli tepkilerin hepsi Sünnet-i Seniyyenin içinde mevcuttur. Sünnet-i Seniyyeye riayet eden birisinin meseleleri tahlil etmesi kolaylaşacaktır. İmanın nuru ve şuuruyla nazar eden bir mü’min, musibet perdelerinin altındaki hikmet ve şefkati görecektir.

serotonin: Mutluluk ve zindelik hissi veren, sinir hücreleri arasında sinyalleri taşıyan kimyevî bir madde.

noradrenalin: Beynin dikkat ve çevreye cevap vermeye dair bölümlerini etkileyen kimyevî bir madde.

 

Dipnot

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 268.

Bu yazıyı paylaş