Arı ile Çiçek Diyaloğu

Muhteşem bir sanat eserinin hususiyetlerinden birisi, her noktasının, bütün kısımlarla karşılıklı uyum içinde, birbirini gerektiren (telâzum) bir dayanışma sergilemesidir. Ekosistemin herhangi bir noktasını müdakkik bir gözle incelemeye aldığımızda, toprak, nebatat ve hayvanat arasında aklımızın almakta zorlanacağı münasebetler, bilhassa muavenet (yardımlaşma) gibi şefkat tecellileri tezahür eder. Biraz insafla bakan ilim insanlarında bu sanatın Sahibini arama hissi uyanır, zira bu kadar mükemmel bir nizam, bütün sıfatlarıyla mükemmel ve münezzeh bir Sanatkârı akla getirir.

Arılar ile çiçekler arasında hiç akla gelmeyecek yeni bir keşif, yukarıda zikredilen hususa iyi bir örnektir. Nahl sûresinde, arıya vahyedilmesiyle ilgili olarak, bal yapma sanatının inceliklerinin tamamını içine alacak şekildeki şöyle buyurulur: “…sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut…” (Nahl 16/69). Bu âyet, aşağıdaki hâdiseyi de içine alacak genişlikte yorumlanabilir.

Çok eski yıllardan beri, bitkilerin sesleri duydukları, çevrelerindeki değişiklikleri fark ettikleri ve bazı duyulara sahip oldukları konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Hatta bitkilerin kendilerini seven veya düşmanca yaklaşan kişileri tanıdıkları, herhangi bir böcek istilâsına karşı önceden haberleşip tedbirler aldıkları yönünde tespitler yapılmıştır. Ermeni asıllı bir Rus olan Semyon Kirlian’ın (1898–1978) canlı bedenlerden yayılan aura (hâle) veya corona (ışık hâlesi) deşarjının elektromanyetik alandaki fotoğraf plağında görünür hâle getirilmesi tekniği gibi parapsikolojik deneylerle gündeme gelmiş Kirlian Fotoğraf Tekniği, bitkilerin duyuları hakkında çok enteresan iddialarla dikkatleri çekmiş, fakat materyalist bilim adamları bu konuya iltifat etmemişlerdi.

Yeni araştırmalar, bitkilerin sadece duymakla kalmayıp aynı zamanda belirli frekanstaki seslere hızla cevap vererek hazırlandıklarını da göstermiştir.[1] Yapılan bir deneyde, akşam çuha çiçeğinin (Oenothera drummondii) yakınında, vızıldayan bir arının ses kaydı çalındığında, çiçeğin daha tatlı nektar üretmeye başladığı tespit edilmiştir. İlk sese mârûz kaldıktan yalnızca üç dakika sonra (araştırmacıların ölçüm ekipmanlarını çalıştırıp sentezlenen yeni nektarı toplamak için beklemeleri gereken süre), nektardaki şeker konsantrasyonu yaklaşık %20 nispetinde artmıştır. Çiçeklere arının kanatlarının hâsıl ettiği ses ulaştığında, çiçeğin taç yaprakları titreşmekte ve nektar üretimi hızlanmaktadır. İlgi çekici bir şekilde, çiçeklerin başka bir frekansta gelen seslere karşı, tabiri caiz ise sağır olduğu, sadece arıların ürettiği vızıltının frekansına cevap verdikleri de gösterilmiştir.

Arılar %1–3 nispetinde şeker konsantrasyonu bile fark edebilecek hassasiyette duyularla teçhiz edilmiştir. Çiçeklerin bir arı vızıltısı duyduğunda üç dakika içinde daha tatlı nektar üretmelerinin en mühim hikmeti, arıları daha uzun süre misafir etmek ve böylece diğer çiçeklerle tozlaşma ihtimalini artırmaktır. Arının çiçek üzerinde nektar emerken uzun süre durması, çiçeğin çoğalması için üretilen tozların (üreme hücreleri) arının bacaklarına ve vücudunun diğer bölgelerine yapışma ve başka bir çiçekle çapraz tozlaşma ihtimalini artırmaktadır. Bazı çiçeklerin tozları (polenleri) çiçek tablasının üst kısmında yer aldığı için esen rüzgâr, taç yaprakları arasından kolaylıkla girip bu tozları alarak başka çiçeklere ulaştırır. Fakat bazı çiçeklerde üreme organları rüzgârın ulaşamayacağı kadar derindedir. Bu gibi çiçeklerin tozlaşması için arı gibi böcek türleri yaratılmıştır.

Çiçek Arı Vızıltısını Nasıl Duyuyor?

Arı vızıltısının çiçek tarafından nasıl duyulduğunu ve harekete geçildiğini merak eden araştırmacılar, arıların kanat hareketleriyle oluşan sesin çiçekte meydana getirdiği titreşimi kaydetmişler ve daha sonra çiçeğin renkli taç yapraklarının (petal) büyük kısmı koparıldığında çiçekteki titreşimlerin de azaldığını tespit etmişlerdir. Bu durum, çiçeğin özellikle taç yapraklarının, arıların sesini doğrudan almada veya en azından alımını artırmada anahtar bir rol oynadığını gösterdiğinden, taç yaprakların çiçekte bir tür “kulak” vazifesi gördüğü söylenebilir.

Bütün bu planlı davet ve üretimin muhakkak bazı hikmetleri vardır. Araştırmacıların keşfine göre, bitkilerin her zaman yüksek kalitede nektar üretmesi, bitkinin kaynaklarının çoğunun kullanılmasını gerektirdiğinden bitki için “maliyeti” yüksektir. Ayrıca zamansız üretilen zengin şekerli nektar, mikropların çoğalmasına ve şekerin bozulmasına sebep olacaktır. Bu yüzden bitkiler, arılar için yüksek değerde kabul edilebilecek nektarını, tozlaşma zamanında, arıların çalıştığı dönemde kullanmak üzere bekler ve arıların vızıltısını duyduklarında hızla yoğun früktoz ve glikozlu şeker üretirler. Burada tam bir “kazan–kazandır” durumu veya tesanüt kanununa riayet söz konusudur. Arı bal yapmak için kaliteli şeker bulurken çiçek de neslinin devamı için gerekli üreme hücrelerini arılara bulaştırmış ve hemcinsleriyle döllenmesini mümkün kılmış olur.

Böyle hassas dengeler içindeki bir dayanışmanın yürütülmesi için, bitkinin arı vızıltısını hissedecek bir mekanizma taşıması, arının nektar üreten çiçekleri tanıması ve aldığı nektarla bal üretebilmesi için gerekli cihazlara sahip kılınması gibi hususların hiçbiri, akılsız ve şuursuz sebeplerin tesadüfî mutasyonlarla üretebileceği durumlar değildir.

Bir çiçeğin renkli yaprağının kulak gibi vazife yapabileceği kimin aklına gelirdi? Kulak denildiğinde binlerce sinir, kemik, kıkırdak ve epitel hücresini hassas dokular şeklinde işleyerek yaratan, sonsuz ilim sahibi bir Nâkkaş’ın başımızın iki yanına koyduğu organlar akla gelir. Hayvanların çeşitli gruplarında çok farklı işitme organları bulunur. Fakat bir çiçeğin taç yapraklarının böyle bir fonksiyon eda edebilmesi gerçekten çok hayret vericidir ve henüz sırrı çözülememiştir. Çuha çiçeğinin 650 örneğinde yapılan deneylerde, taçyapraklarının rezonans frekansı, benzer doku ve şekle sahip nesneler için geliştirilen titreşim modellerine dayanarak birkaç yüz hertz olarak tahmin edilmiş olup bu değerler arıların ve güve kelebeklerinin kanat çırpmalarıyla üretilen frekansa yakındır. Çiçeğin, nektarındaki şeker konsantrasyonunu, yalnızca düşük frekanslara cevap olarak artırmak için, daha düşük frekanslarda olan rüzgâr kaynaklı titreşimleri filtreleyerek karışıklığı önlediği de tahmin edilmektedir.

Çiçekleri laboratuvarda test etmek için bir araştırma ekibi, bitkileri (sessizlik, düşük, orta ve yüksek frekanslı sesler ve 15 cm uzaktan bir arının kanat sesleri şeklinde) beş farklı sese mârûz bırakmıştır. Sessiz ortam olarak, titreşimi engelleyen özel cam kavanozlara konan bitkilerin nektarlarının şeker konsantrasyonunda önemli bir artış görülmemiştir. Benzer şekilde, yüksek frekanslı (158–160 kilohertz) ve orta frekanslı (34–35 kilohertz) seslere mârûz kalan bitkilerin çiçeklerinde de şeker nispeti artmamıştır. Fakat arı kanat seslerine (0,2–0,5 kilohertz) ve benzer şekilde düşük frekanslı seslere (0,05–1 kilohertz) mârûz kalan bitkilerde üç dakika içinde, şeker konsantrasyonu %12–%20 nispetinde artmıştır. Böylece çiçeklere daha fazla arı cezbedilerek bitkinin çapraz tozlaşma ihtimali artırılmış olmaktadır.

İlimler geliştikçe, tabiat dediğimiz muhteşem sanat eserinin kim bilir başka hangi sırları deşifre edilecektir. Yapılan her yeni keşif; bakmasını, okumasını,  anlamasını ve hissetmesini bilenlere, Kudreti Sonsuz Sanatkârın hikmetli icatlarına ve icraatlarına dair yeni mânâlar fısıldayacaktır.

Dipnot

[1] Veits, M., Khait, I., Obolski, U., Zinger, E., Boonman, A., Goldshtein, A., Saban, K. ve ark. (2019), Flowers respond to pollinator sound within minutes by increasing nectar sugar concentration. Plants hear: Evening primrose flowers rapidly respond to the sound of a flying bee by producing sweeter nectar. Cold Spring Harbor Laboratory. bioRxiv preprint doi.org/10.1101/507319. Ecology Letters, 22, (1) s. 1–10, 2019.

Bu yazıyı paylaş