Müziğin Öğrenme ve Tedavideki Rolü

Müziği, kelimelerle anlatılamayan his ve düşünce dünyamızın dili, kalbimizin sesi olarak tarif edenler olmuştur. Kalbin zümrüt tepelerinde gezinen bir kişinin anlatamadığı duygular, bazen uygun bir musikiyle tercüme edilebilir. Gönülden tomurcuklanan nağmeler, notalarla ifade edilen bir lisan olarak ruhlarla hemhâl olmaya vesile olabilir. Bu yüzden Halil Cibran, “Allah müziği, bütün insanlar için ortak bir dil olarak yarattı.” der.[1]

Ritim hissimiz, henüz anne karnındayken, annemizin kalb atışlarıyla, daha sonra da ninnilerle tetiklenmektedir diyebiliriz. Müzik dinlemek, ritimle hareket etmek, çocuk için sadece bir eğlence ve hobi değil, aynı zamanda hissî, zihnî, entelektüel ve sosyal inkişafı için faydalı bir beslenme kaynağıdır. Musiki, beyni harekete geçirir, mutluluk hormonu üretir, iyi hatırlamaya yardım ederken gerginliği azaltır. Müzik özellikle dil gelişimi açısından çok önemlidir, zira çocuklar dili, ses perdeleri, duraklamalar, ritim gibi melodik yönleriyle öğrenir.[2]

 

            Müzik ve Aktif Öğrenme

Aktif öğrenme sürecinde, zihnî melekelerin kullanılması ve çeşitli sosyal faktörlerin birbirlerine tesiri iki önemli unsurdur. Müzik bu iki unsuru bir araya getirir. Clift, Hancox, Staricoff ve Whitmore’a göre müzik, fertler üzerinde fıtrî olarak yapıcı ve geliştirici bir tesire sahip olup hafıza, bir meseleye odaklanma ve dikkatin yoğunlaşması gibi temel zihnî kapasiteler, musiki faaliyetleriyle teşvik edilir.[3]

Levit, “Müzikal aktivite, beynin hemen hemen her bölgesine ve her nöronal alt sistemine tesir eder.” diyerek müziğin bu gözlemlenebilir etkisine dikkat çeker.[4] Başka bir araştırmada ise, “Beyin, müzikle tetiklendiğinde beynin prefrontal korteksi, parietal bölgesi, amigdala ve beynin iki yarısını birbirine bağlayan corpus callosum başta olmak üzere, neredeyse bütün bölgelerinde, iki taraflı tepki görülür.” tespiti yapılmıştır.[5]

Sol ve sağ beyin, birbirini tamamlayan ve birbiriyle sürekli iletişim hâlinde bulunan iki bölümdür. Elimizdeki bilgiyi (sol lob) hayal gücümüzle (sağ lob) işlediğimizde, üretkenlik başlamış demektir. Bilgileri hafızaya alırken sağ ve sol lobu birlikte kullandığımızda, bilginin daha kalıcı hâle geldiği görülmektedir. Öğrenci bilgileri hafızaya alırken hayal gücünü, renkleri ve müziği devreye soktuğunda, malumat daha kalıcı hâle gelmektedir.

 

            Kabiliyetlerin İnkişafında Musiki

Müzik sahasında kabiliyet araştırmaları yapan ve yetenekli öğrencileri teşvik eden bir enstitünün müdürü olan Hans Günther Bastian tarafından yapılan tecrübî müzik eğitimi araştırmalarında, Berlin’deki ilkokullarda verilen zenginleştirilmiş müzik eğitiminin, çocukların gelişimi üzerindeki tesirleri incelenmiştir. Uzun süreli bir çalışmanın sonunda, çocukların sosyal maharetlerinin önemli ölçüde arttığı tespit edilmiştir.[6]

Musikinin normal kabiliyet seviyesindeki ilkokul çocuklarının, kısa ve uzun vadeli zihnî, sosyal, hissî, estetik ve psikomotor gelişimlerinde ne gibi değişikliklere sebep olduğunu araştırmak için, müzik eğitiminin altı ila on iki yaş arasındaki çocuklar üzerindeki tesirlerine odaklanan Bastian, 1992’den 1998’e kadar, Berlin’deki yedi ilkokulun öğrencilerini incelemiştir. Elde edilen sonuçlar, müzik eğitiminin, çocukların zihnî ve hissî gelişimini desteklediğini göstermiştir. Çocuklar müzik derslerine yoğunlaştıkça, kişilik özelliklerinde ciddi gelişmeler görülmüştür. Bilhassa koro çalışmalarında çocukların başkalarıyla uyumlu olmaya dikkat ettikleri, onların ruh hâlini değerlendirmeyi ve seslerini dinlemeyi öğrendikleri tespit edilmiştir.

 

            Müzik ve Zekâ Gelişimi

Bastian’ın araştırmalarında, müzik dersi saatlerinin daha fazla olduğu sınıflarda bulunan çocukların zekâ katsayısında, ölçülebilir bir artış görülmüş ve genel olarak, müzik sınıflarındaki IQ değerlerinin daha homojen bir dağılım gösterdiği fark edilmiştir.

Müziğin beynimizin birçok bölümünü çalıştırdığı tespit edilmiştir. Beynin sol tarafının ritim ve perdeleri, sağ tarafının da tını ve ezgiyi takip ettiği verisine ulaşılmıştır. Bu araştırmalar, müziğin tesirleri hakkında ortaya atılan “Mozart Etkisi” isimli bir tespiti de desteklemiştir.[7] Mozart’ın piyano sonatlarını dinleyen deneklerin, şahsî sahalarında yaptıkları çalışmalarda daha başarılı oldukları görülmüştür. Bu ve bundan sonraki araştırmalar Mozart’ın müziğiyle beyin arasında özel bir münasebet olduğunu göstermektedir.

Fransız Tıp ve Bilim Akademileri üyesi Dr. Alfred Tomatis’e göre, beynin elektrikî olarak şarj olmasında kulaklar anahtar bir rol oynamakta, beyin hücrelerindeki elektrik enerjisinin azalması, konsantrasyonun bozulmasına ve yorgunluğa sebep olmaktadır. Bu durumda beynin de piller gibi şarj edilmesi gerekmektedir. Tomatis, beyin hücrelerinin enerjiyle şarj edilmesi yollarından biri olarak, 5000–8000 Hertz arasında yüksek frekanslı müziklerin dinlenilmesi gerektiğini keşfetmiştir. Yıllar süren analizlerden sonra Tomatis, bu frekans aralığındaki seslerin Mozart’ın bestelerinde mevcut olduğunu tespit etmiştir. Bu frekans aralığındaki müzik eserleri, kalb atışlarını ve kan basıncını yavaşlatmakta, vücut ısısını düşürmekte ve beyindeki alfa dalgalarını uyarmaktadır. Bütün bunlar sakinleşmeye, gevşemeye ve yaşadığımız stresin azalmasına sebep olmaktadır. Bunun yanında beynin sağ lobu uyarılarak kişinin hayal gücünü ve yenilik üretme kabiliyetini geliştirmekte ve dikkatin toplanmasını sağlayarak IQ seviyesini artırmaktadır.[8]

Başka bir araştırmada, türü ne olursa olsun, özellikle hafızayı güçlendirmek ve edinilen bilgiyi muhafaza etmek için, müzik dinlemenin merkezi olarak görülebilecek “prekuenus”un, bir anda aktif olup beynin karmaşık düşünme merkeziyle (frontal korteks) bağlantıya geçtiği gösterilmiş, hoşlanılmayan bir müzik dinlenildiğinde ise prekuenusun, hafızanın pekiştirilmesiyle vazifeli (ventromedial prefrontal) korteks ile bağlantısını kestiği belirlenmiştir.[9]

Finlandiya’daki Helsinki Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, klasik müzik dinlemenin, insanlarda haz duygusunun oluşumundan sorumlu dopamin molekülünün üretilmesini sağlayan genlerin aktivitesini artırdığı keşfedilmiştir. Aynı zamanda sinirlerin hasarını tetikleyecek genlerin faaliyetini azalttığı tespit edilmiştir. Klasik müziğin tesirlerini araştıran ve müspet yönlerinin farkında olan ABD kurumları, farklı düzenlemelerle müziği sosyal hayata sokarak ondan faydalanmaktadır. Mesela Florida’daki bütün devlet okullarında, arka planda klasik müzik çalınması istenilmektedir. Hong Kong Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, 12 yaşından önce en az altı yıl müzik eğitimi almış çocukların kelime dağarcığının, hiç almayanlara göre daha gelişmiş olduğu tespit edilmiştir.[10]

 

            Psikolojik Tedavide Müzik

Duygularla alakalı limbik sistemi uyaran bir faktör de müziktir. Müziğin bazen gözleri yaşartması, bazen tüyleri ürpertmesi, beyindeki bu sistem üzerindendir. Müzik bazen şahsî duygularla birleştirilerek tekrar duyulduğunda, hatıraların yanı sıra, yaşanılan süreçte hissedilen eski duygular da geri gelir. Er-Risâle filmini seyreden bir kişinin, Talâal Bedru Aleyna’yı dinleyince, devesinin üzerinde eğilmiş bir hâlde Medine’ye giren Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) hatırladığı görülür. Sefinem Gark Oldu, Dert Deryasına türküsünü dinleyen birisinin hayalinde de “Asrın Dertlisi” canlanır. Bu bağlamda müzik, belirli olayların kodlandığı bir dil gibi çalışır. Bu, özellikle korku veya gerilim filmlerinin müziklerinde daha belirgindir.

Müziğin psikolojik rahatsızlıklar üzerindeki tedavi edici tesiri, eski çağlardan beri bilinmektedir. Osmanlılarda “müzikle tedavi” en parlak dönemlerinden birini yaşamıştır. Sultan II. Bayezid’in 1488’de, Edirne’de Mimar Hayrettin’e inşa ettirdiği külliyenin darüşşifa bölümünde hastalar müzikle tedavi edilmiştir. Müziğin tedavi gücü, aslında Osmanlı hekimlerinin bir buluşu değildir. Ancak Osmanlı döneminde, musikinin tedavide kullanılması, çağdaşlarına göre daha yaygındır. Hastaların müzikle tedavisi konusundaki öncüler ise İbn-i Sina, Râzi ve Fârâbi gibi isimlerdir.

Evliya Çelebi’ye göre, müziğin insan ruhu üzerindeki müspet tesiri konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip darüşşifanın hekimbaşısı, hastalarına önce çeşitli müzik makamları dinletiyor, kalb atışlarının hızlanıp yavaşladığına bakıyor, yararlandıkları uygun makamları ve melodileri belirliyor, şikayetleri ve benzer hastalıkları bir araya getiriyor, darüşşifanın müzik ekibine haftanın belirli günlerine konserler verdiriyordu. Evliya Çelebi, zihni açma, hafıza ve hatıraları güçlendirmede ısfahan, aşırı hareketli ve heyecanlı hastaları sakinleştirmede rehâvî, sıkıntılı, karamsar, durgun ve neşesiz hastalara da kuçî makamının iyi geldiğini seyahatnamesinde belirtmiştir.

Türk müziği makamlarının ruha olan tesirlerini araştıran Fârâbi, rast makamının insanda safa hissini, rehâvî makamının ise beka arzusunu uyandırdığını tespit etmiştir. Fârâbi makamların günün hangi saatinde tesirli olacağını da belirlemiştir. Buna göre, rehâvî makamı, imsak vaktinde tesirli olmaktadır. Buselik makamı ise kuşluk vaktinde, güneşin doğmasından 45 dakika sonra tesirlidir.[11]

 

Hangi Musiki?

Araştırmalar müziğin, öğrenmeyi engelleyen stres seviyesini azalttığını ve düşünceleri rahatlattığını, uygun müzik seçilirse beynin alfa dalgaları seviyesini artırdığını, hafızayı geliştirdiğini, öğrenilenleri hafızada tutmak için beynin kapasite kullanımını yükselttiğini, müzik eğitiminin çocuklarda, kelime hazinesini zenginleştirdiğini ve dil gelişimine katkısı olduğunu göstermektedir.

Bazı müzik türlerinin, huzur veren endorfin hormonunun salgılanmasını sağlayarak öğrenmeyi hızlandıran bir sakinlik meydana getirdiği, beyne giden kan ve oksijen miktarını artırarak uyarıcı ve harekete geçirici bir tesir gösterdiği, bazı müzik parçalarının ise, insanın duygu ve düşüncelerini ifsat ederek sürekli kötülüğü emreden nefsin ve şeytanın hizmetinde vazife yaptığı unutulmamalıdır. Bu durumda tarih, sosyoloji, din ve kültür dünyasının birikimlerini aksettirirken, ruhun derinliklerine inen müzik türünü seçmek; şahsiyet ve mizaç bilgisine sahip öğretmenlerin görevidir.

Müzik, matematik gibi bir gerçek olup beynin belirli bir bölgesini harekete geçirerek, karmaşık fikirlerin daha kolay çözülmesini ve algılanmasını sağlar. Müzikle alakası olan öğrencilerin, kötü alışkanlıklardan nispeten uzak kaldığı tespit edilmiştir. Bu da iyi seçilmiş, latifeleri harekete geçiren müziğin, gençlerin şahsî ve sosyal hayatlarındaki müspet tesirini göstermektedir.

 

 

[1] Kahlil Gibran (2011). A Third Treasury of Kahlil Gibran, New York: Open Road Media.

[2] B. L. Wheeler ve K. Murphy (2016). Music Therapy Research. Dallas: Barcelona Publishers.

[3] S. Clift ve. ark. (2008). “Singing and Health: Summary of a Systematic Mapping and Review of Non-Clinical Research”, Sidney De Haan Research Centre for Arts and Health.

[4] Daniel J. Levitin (2006). This Is Your Brain on Music: The Science of a Human Obsession. New York: Dutton-Penguin.

[5] Ivana Gojmerac (2018): University of Herzegovina, researchgate.net/publication

[6] Hans Bastian Günther (2001). “Musik (Erziehung) und ihre Wirkung”, Eine Langzeit Studie an Berliner Grundschulen.

[7] “Mozart Effect”, en.wikipedia.org/wiki/Mozart_effect

[8] Alfred Tomatis (1991). Pourquoi Mozart, XO Editions; Lars Sorensen (2008). “Mozart on the Brain: Musical Misadventures in Cognition and Development”, Cognition & Language: Birth to Eight: 290:522 Fall 2008.

[9] C. Kanduri ve ark. (2015). The effect of listening to music on human transcriptome. Peer J. March, peerj.com/articles/830/

[10] W. Wilkins ve ark. (2014). Network Science and the Effects of Music Preference on Functional Brain Connectivity: From Beethoven to Eminem. Scientific Reports; 4: 6130.

[11] Pınar Somakcı (2003). Türklerde Müzikle Tedavi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1 (15).

Bu yazıyı paylaş