Hayatımız ve Frekanslar

Işık özel bir enerji şekli olup dalga ve parçacık (foton) şeklinde hareket eder. Beyaz ışığın içindeki farklı frekans ve dalga boyuna sahip yedi rengin altında ve üstündeki kızılötesi ve morötesi ışınlarının tesirleriyle beraber, farklı dalga boylarındaki renklerin insan ruhundaki tesirleri, başlı başına bir araştırma konusu olduğundan, bu makalede sadece ses ve koku gibi iki önemli titreşim zenginliğinden bahsedeceğiz.

Ses, esnek bir ortamda mekanik titreşimler hâlinde yayılan dalgadır (fonon). Kuantum fiziği, kâinatta her şeyin enerji (dalga) şeklinde bulunduğunu söyler. Diğer bir tabirle, madde de yoğunlaşmış bir enerjidir. Ses enerjisi, titreşen bir nesnenin sesi meydana getirmesiyle ortaya çıkar. İlk çıktığı anda güçlü bir enerjiyi etrafa yayar, fakat daha sonra tesirini kaybeder. Ses şiddetini ölçebilmek için kullanılan cihaza “desibelmetre” (ses seviyesi ölçme aleti) adı verilir. Şiddeti yüksek olan sesler, çarptıkları yüzeyde meydana getirecekleri basınç sebebiyle maddelerin şekillerinde değişikliğe sebep olabilir.

Frekans ve İnsan

Sesin bir saniyedeki titreşim sayısına “frekans” denir ve frekansın birimi Hertz’dir (Hz). Kâinattaki her şeyin bir frekansı olmakla birlikte, biz sadece frekansı 20–20.000 Hz aralığında olan sesleri duyabiliriz. Eğer her sesi duysaydık ne olurdu? Mesela böceklerin ayak seslerini duysaydık, hayat çekilmez bir hâl alırdı. 20 Hz’in altındaki (infrases) sesleri ve 20.000 Hz’in üstündeki (ultrases) sesleri duyamayışımız başlı başına bir nimettir.

1992’de, Washington’daki Eastern State Üniversitesinden Bruce Tainio, dünyadaki ilk frekans monitörünü kurmuştur (Kalibre Frekans Monitörü). Bu üniversitedeki araştırmalara göre, her maddenin olduğu gibi, insan vücudunun da bir frekansı vardır. Tainio, gündüz vakitlerinde insan vücudunun ortalama frekansının 62–68 MHz olduğunu tespit etmiştir. Sağlıklı bir insan vücudunun frekansı 62–72 MHz aralığındadır. Frekans düştüğünde (mesela 58 MHz’in altında) bağışıklık sistemi tehlikeye girmektedir.[1]

 

İnsan Vücudu Frekans
Dâhi insan beyni 80–82 MHz
Beyin frekans aralığı 72-90 MHz
Normal beyin 72 MHz
İnsan bedeni (toplam) 62–78 MHz
İnsan bedeni: Boyundan yukarı 72–78 MHz
İnsan bedeni: Boyundan aşağı 60–68 MHz
Tiroit ve paratiroit bezleri 62–68 MHz
Timüs bezi 65–68 MHz
Kalb 67–70 MHz
Hastalıklar
Soğuk algınlığı ve grip 57–60 MHz
Hastalıkların başlama seviyesi 58 MHz
Candida (bağırsak mantarı) 55 MHz
Enfeksiyonlar 52 MHz
Kanser hücresi 42 MHz
Ölüme yakın 25 MHz

 

Tabloda verilen değerler; erkek, kadın, farklı ırk ve fizikî yapı fark etmeksizin her insanda, ortalama olarak aynıdır. Bu sonuçlar göstermektedir ki cismanî planda, belli bir frekansla titreşen enerji formlarıyız. (Elbette bu buudun ötesinde, manevî latifelerimiz de mevcuttur). Ciddi tıbbî hastalıklar 58 MHz’den daha küçük frekans değerlerinde başlamaktadır.[2] 

Kokunun Frekansa Tesiri

Vücut frekansı 68 MHz olan bir kişi, bir bardak sıcak çay içtiğinde, vücut frekansı değişmeye başlar ve 60 MHz’ye kadar düşebilir. Aynı kişi uçucu bir esans koklarsa, bu defa vücut frekansı 68 MHz’e kadar çıkabilir. Esans yağlar, titreşim hızlarını artırmak üzere vücudun hücrelerini harekete geçirerek (sürükleyerek) frekansın artmasına sebep olur. Esans yağlar, insanlar tarafından kullanılan fıtrî maddeler arasında en yüksek frekansa sahip olanıdır. Bazı esans yağların frekansları şöyledir: Gül 320 MHz, lavanta 118 MHz, sandal ağacı 96 MHz, melekotu 85 MHz, nane 78 MHz, fesleğen 52 MHz, Alman papatyası 105 MHz, melisa 102 MHz ve ardıç 98 MHz.[3] Görüldüğü gibi en yüksek frekans gül yağındadır. Bu sebeple esans olarak gül suyu ve gül özü kullanmak vücut frekansını büyük ölçüde artırır. Gül esansı, sadece fizikî gücün artmasını sağlamakla kalmaz, nöronların geçişini güçlendirerek beynimizin sağlığı için de mühim bir rol oynar.

 Aromaterapi

Aromaterapi, esans yağların (veya bitkilerden elde edilen saf özün) solunması ve deriye uygulamasıdır. Alternatif tıbbın bir formu olarak fizikî, zihnî, hissî ve ruhî sağlığı geliştirmek için kullanılır. Aromaterapi yaklaşık 6000 senelik bir geçmişe sahiptir ve ilk olarak eski Mısır Medeniyeti döneminde, mumya yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Aynı çağlarda, eski Çin Medeniyetinde de kullanıldığı tespit edilmiştir. Aromaterapinin genel hastalıkları tedavi etme ve güzellik maksadıyla kullanımı ilk olarak eski Yunan Medeniyetinde görülmüştür. Roma döneminde ise, banyo sonrası, masaj sırasında kullanılmıştır.[4]

İnhalasyon (Soluma)

Bir kişi uçucu bir yağı soluduğunda, kokulu maddenin molekülleri, burundaki koku alma epitelindeki reseptörleri (alıcılar) uyarır ve meydana gelen sinir uyartısı, koku sinirleriyle beyne taşınır ve daha sonra, güzel duygular, anne ile bebek veya eşler arasındaki yakınlığı artıran hislerle alakalı olan limbik sisteme gönderilir. Kişi, soluduğu yağa bağlı olarak kendisini uyanık, diri ve rahat hissetmeye başlayabilir. Aynı zamanda bir heyecan ve uyarılma ile birlikte olumsuz duyguların azaldığını veya kas gerginliğinin yatıştığını hissedebilir. Bunun en mühim sebebi, psikolojik hâli iyileştirici serotonin ve endorfin gibi hormonların serbest bırakılmasıdır.

Koku duyumuz diğer bütün duyularımızdan 10.000 defa daha güçlüdür ve kokunun tanınması hemen gerçekleşir. Koku, aynı zamanda şuuraltına en güçlü bağlantı yoludur. ABD Tarım Bakanlığı ve Tufts Üniversitesi tarafından antioksidan hızını ve serbest radikallerin baskılanma gücünü ölçmek için geliştirilen “Oksijen Radikal Soğurma Kapasitesi” (ORAC) testi ile yapılan araştırmalarda, esans yağlarının yüksek antioksidan hususiyetlere sahip olduğu tespit edilmiştir.[5] Serbest radikallerin sebep olduğu oksidatif hasar, cildin yaşlanması ve kırışmasından DNA hasarına, kansere, kalb hastalığına ve erken ölüme kadar birçok sağlık probleminde rol oynar. Antioksidanlar, hücre seviyesinde serbest radikal hasarını kontrol ederek yaşlanmayı geciktirir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) güzel koku hakkındaki tavsiyeleri ve güzel kokunun melâike ve ruhanîleri celb etmesi hususu, aromaterapiye yaklaşımda araştırmacılara ilham verebilir.

Ses Frekans Tıbbı

Ses titreşimlerinin frekansları (dolayısıyla dalga boyları), ses dalgasının girginliğini (bir ortama nüfuz ederek ilerleyebilmesini) belirler. Frekans ne kadar büyükse (dalga boyu ne kadar küçükse), ses dalgasının girginliği o kadar büyük olur. Bu hususiyet, ses titreşimlerinin tıbbî tedavilerde kullanılmasını mümkün kılmıştır. Mesela Alzheimer ve kanser gibi pek çok hastalığın tedavisinde frekans veya rezonans tedavisi kullanılmaktadır. Ses jeneratörüyle üretilen yüksek enerjili ses dalgaları kullanılarak böbrek taşlarının kırılması ve idrar yollarından dışarı atılması mümkün olabilmektedir. Bu tedavi şekli, genellikle iki cm’den daha küçük böbrek taşları için başarılı neticeler vermektedir (ESWL tedavisi). Yapılan son araştırmalarda, ses titreşimlerinin frekansları kullanılarak, Korona virüsünün tedavisinde de başarılı olunabileceğine dair yorumlar yapılmaktadır.[6]

Ses ile tedavi metodu, Osmanlı Devleti döneminde, akıl hastalarının tedavisinde kullanılmıştır. Farabî’den itibaren birçok İslâm düşünürünün, musiki makamları, usul ve notaların insan ruhundaki tesirleri hakkında yaptığı çalışmalar, günümüzün beyin görüntüleme ve ses ölçüm âletleriyle tıbbı ve fiziği birleştirecek araştırmalara vesile olabilir. Sadece darüşşifalarda müzikle tedavi maksadıyla, belirli gün ve saatlerde mehter marşlarının çalındığını[7] ve hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğini söylemek artık yeterli olmamalıdır. Kur’ân-ı Kerim’de, seslerin en çirkininin eşek sesi olduğu buyurulur.[8] Bu hakikatin, araştırmacılar için ifade ettiği bir nükte yok mudur?

Bediüzzaman Hazretleri, “Hüve Nüktesi”nde şöyle demektedir: “Hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, mânâda o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizamla gelip çıkıp hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara girip o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre ve her parçacık, bu acîb vazifeleri görmekle beraber …”[9] Bir nefes havanın, metrelerce uzaktaki bütün kulaklara mânâsıyla, vurgusuyla ve duygularıyla ulaştırılmasındaki harikuladelik akılları âciz bırakmaktadır. Kelimeler âdeta kulak içinde başka bir enerjiye dönüşüp dimağa, kalbe ve ruha takdim edilir. Bununla birlikte, karıncalardan kuşlara, balıklardan arılara kadar bütün mahlûkatın kendilerine mahsus bir lisan ve tarz ile konuştukları ve Cenab-ı Hakk’ı tesbih ettikleri bir hakikattir.[10] Bu konuşmaların farklı titreşimlerle olduğu, ilmî çalışmalarda ortaya konulmuştur.[11]

Hazreti Süleyman’ın (aleyhisselâm) kendisine verilen ilim sayesinde bütün hayvanların dillerini anlayabilmesi, ilmî araştırmalarla birlikte düşünüldüğünde, ses titreşimlerinin bir mesajının olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman Hazretleri, tabiattaki seslerin boşuna yaratılmadığını, her birinin ayrı bir mânâsının ve ruhta tesirinin olduğunu belirtmek için havanın, kuşların, yağmurun, denizin, gök gürültüsünün ve taşların seslerinden bahseder. Kendisi de seçtiği kelimelerle sesleri hadiselere akort ederek dillendirir: demdeme, civcive, zemzeme, gamgama, rakraka, tıktıka. Yeryüzündeki bu seslerinin, birer tesbih ve hakikate birer mecaz olduklarından bahseder.[12]

Öyle anlaşılmaktadır ki insan ve etrafındaki her şey sürekli titreşmektedir ve bu titreşimlerin arka planında nice hikmetler yatmaktadır. İnsanoğlu bu titreşimlerden birçok sahada faydalanmaktadır. Bu hadiselerin perde arkasındaki hikmetlerini Allah’ın (celle celâluhu) esmâ ve sıfatları çerçevesinde anlamaya çalışmak, inanan insanlar için O’nu tanımak adına nice tefekkür pencerelerinin açılmasına vesile olacaktır.

Dipnotlar

[1] İ. Tatlı. “Doğal Aromaterapötik Yağlar ile Cilt Terapisi”, Türkiye Klinikleri Cosmetic Dermatology–Special Topics, 2012, 5(4): 46–53.

[2] “Human Electrical Frequencies”, Mario Blažević, 17 Ekim 2015, www.zensound.co.uk/human-electrical-frequencies/

[3] A.g.e.

[4] Tatlı, a.g.e.

[5] “Essential Oils–Super Antioxidants”, aromanotes.com/essential-oils-super-antioxidants/

[6] Yoram Gerchman ve ark. “UV–LED disinfection of Coronavirus: Wavelength effect”, Journal of Photochemistry and Photobiology B: Biology, 2020; 212:112044.

[7] O. Şevki (Sadeleştiren İ. Uzel). Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi. Ankara: Kültür Bakanlığı, 1991.

[8] “Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman, 31/19).

[9] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 171.

[10] “Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tenzih etmesin. Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız.” (İsrâ, 17/44).

[11] Gillian Sales, David Pye. Ultrasonic Communication by Animals, London: Chapman and Hall, 1974; Gisela Hakansson, Jennie Westander. Communication in Humans and Other Animals, Amsterdam: John Benjamins Publishing Company, 2013.

[12] Nursi, a.g.e., s. 812.

Bu yazıyı paylaş