Küllî Kaideler

Fark etmek, yeni bir dil öğrenmek gibidir. Sembollerin neye işaret ettiğini bilenler, şekillerin ötesine geçerek anlam dünyasına ulaşır, mesajları alır, işaretleri okur ve iletişim kurarlar. Fark etmek bir nakşı, deseni, mânâyı ve özü görmektir. Zaman ve mekânla sınırlı olmayan kalbimiz ve ruhumuzu tatmin eden şey nur, feyiz, öz ve mânâdır.

Bedenimiz bir kelime, ruhumuz ise onun mânâsıdır. Dünya bir kabuk, ahiret onun özüdür. Madde beden, nur ise maddenin ruhudur. Beden ruhsuz yaşayamaz, ama ruh bedenden bağımsız da varlığını devam ettirebilir.

Mânâsız lafızlardan, ruhsuz bedenlerden, özsüz kabuklardan ve nursuz maddelerden sıkılan kalbimiz ve ruhumuz; insan, hayat ve kâinata ve bunlar arasındaki ilişkilere bir anlam vermek ister. Bu anlamla hayat kıymet kazanır ve fâni dünyanın yükleri hafifler.

Küllî kaideler, zaman ve mekânla kayıtlı olmayan hükümlerdir. Bu yüzden selim bir kalb ve ruhta hemen karşılıklarını bulurlar. Bu bedihî kaidelerin geçerliliğini her zaman ispat etmeye de gerek yoktur, zira hükümleri aşikârdır. İnsan olmak, insaflı olmak ve vicdan sahibi olmak; bu ilkelerin hükümlerini tasdik etmek için yeterlidir.

Prensip merkezli yaşamak, yaratılış kanunlarına uygun yaşamaktır. İnsanî hakikatimiz ancak semavî, fıtrî ve müşterek değerler ve prensiplerle tadil edildiği zaman aşırılıklardan kurtulur, dinamik bir dengeye kavuşur ve huzur bulur. İlkesiz bir hayatta sükûnet ve bereketten bahsedilemez.

Mesela vicdanî bir düstur olan “iktisatlı yaşama”, ferdî ve içtimaî hayatın dengeli ve sağlıklı olması için elzemdir. İktisat; mânâyı, hikmeti, hürmeti ve kıymeti çağrıştırır. İsraf ise ciddiyetsizliği, saygısızlığı ve hor görmeyi… İktisatlı olanlar kanaatkârdır; nimetin kadrini bilir ve her mevsim meyve verirler. Müsrif fertler ve toplumlar ise ömürlerini heder ederler.

“İktisat” gibi düsturları benliğe mal etmek, küçük yaşta kazanılmaya başlayan ve ömür boyu devam eden alışkanlıklara vâbestedir. Çocukluk yaşlarında kaynak ve malzemeleri iktisatlı kullanmaya alışan kişiler; gençlik ve yetişkinlik çağlarında da bütçelerini, zamanlarını, enerjilerini, entelektüel sermayelerini ve bilgi kaynaklarını bereketlendirmeye gayret ederler. Sünnet-i Seniyyenin hikmetlerinden biri de insana küllî kaidelere riayet etme alışkanlığı kazandırmasıdır.

Küllî kaidelerden farklı alanlarda istifade edilir. Mesela Fıkıh ilminde ve hukukta, bu kaideler bilhassa nazara alınır. Mecelle’deki hükümler bu tür kaidelerdir: “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.” “Şek ile yakîn zâil olmaz.” (Şüphe, kesin bilginin yerine geçmez); “Berâet-i zimmet asıldır.” (Aksine bir delil bulunmadığı müddetçe kişi suçlu ve yükümlü olmaz).[1]

Bu kaidelerin vazedilmesinde öncelikli hedef, istidlâl (delillere dayanarak hükme varmak) değil, kaideler vesilesiyle meselelere âşina olmak ve onları zihinde tutmaktır.[2] Bu yüzden Osmanlı mahkemelerinde, bir kanun maddesi gösterilmeden yalnız Mecelle’nin küllî kaidelerine dayanılarak verilen hükümlerin temyizde bozulduğu da kaydedilir.[3]

Küllî kaidelerin istisnaları olabilir. Bu istisnalar, ya başka bir kaidenin ruhuna daha uygundur veya fert ve cemiyetlerin menfaat ve ihtiyaçlarına istinat eden hususiyetler söz konusudur.[4]

Her doğruyu her yerde söylemek doğru olmadığı gibi, her kaideyi her konuda icra etmek de doğru olmaz.

Küllî kaidelerin mutlak değil genellikle geçerli olmaları ve bazen istisnalarının bulunması, onların değerini azaltmaz. Çünkü bu kaideler olmasaydı, fıkhî hükümler çok defa zihinde temel bir esasa dayanmaksızın, görünüşte birbiri ile tearuz etmiş karışık fürû meseleler olarak kalacaktı. Aynı zamanda toplayıcı bir illet olmayacak ve hükümler arasında mukayese imkânı bulunmayacaktı.[5]

Kısacası küllî kaideleri, parçaları bütün içinde değerlendirmemize, bütüncül bir bakış açısıyla hükümler vermemize yardımcı olan düsturlar olarak görebiliriz.[6]

Tefsir ilminde istifade edilen çok sayıdaki kaideye birkaç misal ise şu şekildedir:

“Tefsirde tek doğru yoktur. Kur’ân âyetlerinin taşımış oldukları mânâlar, Arapçanın zenginliği sebebiyle, farklı yorumlanmalara müsaittir. Aslında bu yorumlar genellikle şekil yönüne bakan ihtilâfa girer. Yorumlar da birbirini nakzedici değil, tamamlayıcı özelliktedir.

Modern bilimler Kur’ân’ı tefsir eder. Çünkü her ikisi de Cenab-ı Hakk’ın eseri olarak birbirini tamamlar. Bu itibarla Tefsir, tabiat bilimleri ve beşerî bilimlere hizmet eder, bu bilimler de Tefsir’e.”[7]

Küllî kaidelere benzeyen düsturlar da istikamet içinde bir ömür geçirmek için rehberlik yapar. Mesela Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şahsî düsturlarından bir kısmı şu şekildedir:

  1. İktisat.
  2. Şefkat.
  3. Hürriyet.
  4. İstiğna (gönül tokluğu; minnet altına girmeme).
  5. Siyasetten uzak durma ve asayişe ilişmeme.
  6. Kazaya rıza, kadere teslim ve Cenab-ı Hakk’a tefviz-i umûr.
  7. “Sırran tenevverat” hareket etme (gürültü çıkarmadan, gıpta damarlarını tahrik etmeden, acelecilik ve hırs göstermeden, fıtrî süreçlere hürmet ederek ve aktif sabırla sebeplere riayet ederek gelişme).[8]

Sözlü veya riyazî kaideler, İlahî isimlerin ve Sünnetullah’ın cilvelerini yansıttığı için değişik sahalara tatbik edilebilir. Mesela mimar ve tasarım teorisyeni Christopher Alexander, farklı sanat eserleri yanında Selçuklu kilimlerindeki nakışlardan ve tenasüp kaidelerinden de ilham alarak “isimsiz keyfiyet” kavramını öne sürmüş ve bu minvalde mimarî tasarımlar yapmıştır.[9] Daha sonra bu uygulamasından ilham alınarak yazılım mimarisinde optimizasyon çalışmalarının yapıldığı da görülmüştür.[10]

Yatırımcı ve hayırsever John Templeton (1912–2008) servetinin önemli bir bölümünü maneviyat çalışmaları ve ilmî araştırmalara vakfetmiştir. 1973’ten beri her yıl yaklaşık 1,5 milyon dolarlık Templeton Ödülü, ciddi bir vukuf geliştirerek, keşifte bulunarak veya uygulamalı çalışma yaparak hayatın manevî buudunun tasdik edilmesine sıra dışı katkıda bulunan bir şahsiyete verilmektedir.

John Templeton’un, Hayatın Âlemşümûl Kanunları: 200 Daimî Manevî Düstur isimli eserinden bazı prensipler:

  1. Şükür, nimete vesile olur.
  2. İnsan anlamadığı şeyden korkar.
  3. Hikmet hatalardan doğar. Kusurlarınla yüzleş ve öğren.
  4. Güzel düşünceler, güzel bir ruh doğurur.
  5. Şevk başarıyı kolaylaştırır.[11]

Stephen Covey (1932–2012), başarılı kişi ve kuruluşları inceleyerek kaleme aldığı Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı isimli eserinde bahsettiği prensiplerin ziraat kanunlarına benzediğini vurgular:

  1. Sorumluluk alarak müspet hareket et.
  2. Akıbeti düşünerek işe başla.
  3. Öncelikleri tespit et.
  4. Hayatı cidal olarak görme.
  5. Anlaşılmak istiyorsan, önce anla.
  6. Ekip dayanışması içinde ol.
  7. Kendini yenile.

Daha sonra neşrettiği bir kitapta, sekizinci alışkanlığı, “kendi sesini (her insanın dünyadaki eşsiz kıymetini ve fıtrî vazifesini) keşfetmek ve başkalarının da bu sesi keşfedebilmesi için onlara ilham vermek” olarak tanımlar. Alışkanlıklara sahip olmak için şevk içinde olmak gerektiğinin de altını çizer.[12]

“Sistem Düşüncesi” alanında ciddi eserler veren Peter Senge’in, kurumların “öğrenen kurum” hâline gelmesi için dikkat çektiği 11 kanun ise şu şekildedir:

  1. Bugünün problemleri, dünün çözümlerinden kaynaklanır.
  2. Ne kadar sıkı yüklenirseniz, sistem de size benzer bir direnç gösterecektir.
  3. Davranışlar, kötü sonuçlardan önce iyi sonuçlar doğurur.
  4. Bir problemin kök sebeplerine inmeden, kısa yollar kullanarak o problemi çözmeye çalışmak, sorunu büyütür.
  5. Bazı çözüm girişimleri, mevcut sorunu daha da kötü bir hâle getirebilir.
  6. Daha hızlı olmaya çalışmak, sonucu geciktirebilir. (Acil bir durumda, kalabalığın paniğe kapılması, binayı terk etme süresini uzatabilir).
  7. Sebep ve sonuç, zaman ve mekânda, mutlak bir determinizm şeklinde ilişki içinde değildir.
  8. Küçük değişiklikler büyük sonuçlar doğurabilir, ancak en yüksek kaldıraç gücüne sahip olanlar, çoğu kez en az göze görünür olanlardır.
  9. Hem pasta yapabilir hem de onu yiyebilirsiniz, ama aynı anda değil. (Tohum ekme ile hasat aynı anda olmaz, sabırlı olmak gerekir).
  10. Bir fili ikiye bölmekle iki küçük fil elde edilmez.
  11. Başkalarına kabahat yükleyerek sorumluluktan kaçılmaz. (Biz, problemlerimizle birlikte tek bir sistemin parçasıyız).[13]

Yeni çalışma kültüründe, her zaman daha çok maaşın, daha çok motivasyon ve tatmin anlamına gelmediği görülmektedir. Bilhassa şu üç prensibin, kıdemli çalışanları motive ettiği tespit edilmiştir:

  1. Müstakil olma: Talimat alma yerine, iç dünyasından kaynaklanan bir sevk ve şevkle, bir problemi çözme veya ciddi bir katma değer üretme. (Bazı şirketler, mühendislerini mesailerinin %20’sinde tamamen serbest bırakır. Yeni buluşların yaklaşık yarısı, bu dönemlerde yapılır).
  2. Uzmanlık: İhtiyaç duyulan, mühim bir konu hakkında derin bir vukufa sahip olma ve bu alanda kabiliyetleri geliştirme.
  3. Gaye: Şahsi menfaat ve maksatların ötesinde ulvî bir hedefe kilitlenme.

Bu prensiplere riayet edildiğinde, üretkenliğin arttığı, çalışanların kendilerini daha fazla adadığı, daha çok tatmin söz konusu olduğu için iş değiştirenlerin sayısının azaldığı görülmektedir.[14]

Babasının Montreal’deki tekkesinde anlatılan hikâyeleri dinleyerek büyüyen Kanadalı yazar Emily Esfahani Smith, Mânânın Gücü isimli kitabında, süflî arzuları tatmin ederek kendini iyi hissetme yerine, manevî istidatların inkişafına ve hayatın mânâsına, yani faziletli olma ve ahlaklı davranmaya öncelik vermenin önemini anlatır.[15] Smith, daimî bir itminan ve memnuniyet için dört şeye bilhassa dikkat çeker:

  1. Aidiyet: Yabancılaşma ve yalnızlaşmayı önleyen bir “birliktelik ruhu” hissetme.
  2. Gaye: İnsanın manevî buudunu inkişaf ettiren önemli ve kıymetli bir mefkûreye gönül verme.
  3. Aşkınlık: Benliğin ötesine geçebilmeye yardımcı olan hisleri canlandırma (Mesela, 100 metrelik okaliptüs ağaçlarını bir dakika seyreden öğrencilerin, daha az “ben merkezli” ve daha çok cömert davrandıkları tespit edilmiştir).
  4. Hikâye anlatımı: Her insanın hayatı farklı bir hikâyedir. İnsan, ömrünü gözden geçirerek hikâyesini defalarca anlatır ve yaşadıklarını mânâlı bir bütün olarak görmeye çalışır.[16]

Özetle, insaniyet; vahyin feyzinden, kolektif şuurdan ve ilmî çalışmaların tespitlerinden istifade ederek fıtrata ve vicdana uygun olduğu için hemen herkesin benimsediği kurallar ve prensipler geliştirmiştir.

İnsan, hayat ve kâinat ilişkisindeki bütün küllî kaidelerin özüne vâkıf olan Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), her kaideyi yerli yerinde kullanmıştır: “Varlığın çehresindeki perdeyi kaldıran; eşyanın ruhunda meknî bulunan sırları gün yüzüne çıkaran; yerle gök arasındaki kopukluğu giderip bir kere daha arzı semalara bağlayan; akılla kalbi en sağlam esaslar çerçevesinde buluşturup muhakemenin ufkunu fizik ötesi enginliklere ulaştıran; canlı-cansız her şeyi en doğru şekilde okuyan; okuduklarını, herkesten çok önce ve en büyük araştırmacıların idrak ufkunu aşkın bir seviyede yorumlayıp küllî kaidelere bağlayan O’dur (sallallâhu aleyhi ve sellem).”[17]

Dipnotlar

[1] Kuyucaklızâde Mehmed Âtıf Efendi, Mecelle-i Ahkam-ı Adliye: Küllî Kaideler Şerhi, İstanbul: Hikmetevi Yayınları, 2020.

[2] Ali Himmet Berki, Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye), İstanbul: Hikmet Yayınları, 1982, s. 18.

[3] Prof. Dr. Mustafa Baktır, “İslâm Hukukunun Genel Prensipleri”, Ekev Akademi Dergisi, sayı: 34, 2008, s. 210.

[4] Ali Himmet Berki, Hukuk Tarihinden İslâm Hukuku, Ankara: Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, 1955, s. 56.

[5] Ahmed b. Şeyh Muhammed ez-Zerkâ, Şerhu’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye, Dımeşk, 2012, 2:949; Prof. Dr. Mustafa Baktır, “İslam Hukukunda Küllî Kâideler”, Yeni Ümit, sayı: 68, 2005.

[6] Ali Ünal, Risale-i Nur’da Küllî Kaideler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2012, s. viii.

[7] Prof. Dr. Suat Yıldırım, “Tefsirde Küllî Kaideler Kitabı”, Yeni Ümit, sayı: 102, 2013; Doç. Dr. A. Cüneyt Eren, Tefsir Okumalarına Giriş: Küllî Kaideler, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2013.

[8] Bediüzzaman Said Nursî, Hizmet Rehberi, İstanbul: Envar Neşriyat, 2006.

[9] Christopher Alexander, A Foreshadowing of 21st Century Art: The Color and Geometry of Very Early Turkish Carpets, ‎ Oxford: Oxford University Press, 1993.

[10] ‘Leg kwaliteit van software vooraf vast!’, www.agconnect.nl/artikel/leg-kwaliteit-van-software-vooraf-vast

[11] John Templeton, Worldwide Laws of Life: 200 Eternal Spiritual Principles, London: Templeton Foundation Press, 1998.

[12] Stephen R. Covey, The 8th Habit: From Effectiveness to Greatness, New York: Simon & Schuster, 2007.

[13] Peter Senge, Beşinci Disiplin, çev. Ayşegül İldeniz, Ahmet Doğukan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993.

[14] Dan Pink, “The Puzzle of Motivation”, TEDGlobal, Temmuz 2009, www.ted.com/talks/dan_pink_the_puzzle_of_motivation

[15] Emily Esfahani Smith, The Power of Meaning: Crafting a Life That Matters, New York: Crown, 2017.

[16] Emily Esfahani Smith, “There’s more to life than being happy”, www.ted.com/talks/emily_esfahani_smith_there_s_more_to_life_than_being_happy

[17] M. Fethullah Gülen, “Vilâdetin Çağrıştırdıkları”, 18 Kasım 2018, www.herkul.org/kirik-testi/kirik-testi-viladetin-cagristirdiklari-3

Bu yazıyı paylaş