Hasret, hicran yaşadı Sensiz asırlar, çağlar
Meyveyi tanımadı garip bahçeler, bağlar
Kubbe kubbe devrildi saraylar, sırça köşkler
Karanlık ufuklarda yorgun düşmüştü gözler
Anlamsızdı yaşanan günler, aylar, seneler
Sararmış yaprak gibi düşüyordu takvimler
Girdap olup yutardı insanlığı yokuşlar
Hâlsizdi, çaresizdi zümrüt gagalı kuşlar
Her şey tarumar idi, yoktu ne han ne hancı
Üç beş hanif çekerdi sancı üstüne sancı
Yürüyordu yığınlar bir bela tünelinde
Kalbi kırıklar vardı dünyanın her yerinde
Yükten farksızdı hayat, kambur gibi bellerde
Garipti, kimsesizdi insanlar yâd ellerde
Sırra kadem basmıştı arılar, bal yapmazdı
Odunlaşmış ağaçlar meyveyi tanımazdı
Güdülüyordu beşer, şeytanlar ensesinde
İnim inim inlerdi yokluğun pençesinde
Kapkaranlık geceler, gündüz nedir bilmezdi
Kan kokuyordu toprak, zulmün sonu gelmezdi
Bir güneş gibi doğdun üstümüze Hira’dan
Seni rahmet olarak göndermişti Yaradan
Yırtıldı karanlıklar, cihanı nurlandırdın
Kapaklanmış beşeri ayağa Sen kaldırdın
Rahmetin çeşmesinden âb-ı hayat sağdın Sen
Kafalara kalblere damla damla yağdın Sen
Huzur geldi, aşk geldi Sen gelince dünyaya
Sevdiler birbirini insanlar doya doya
Ey Nebi! Ellerini uzat bizim sahile
Sensiz gayretler boştur, Sensiz hayat nafile