Ey Nebi!

Hasret, hicran yaşadı Sensiz asırlar, çağlar
Meyveyi tanımadı garip bahçeler, bağlar

Kubbe kubbe devrildi saraylar, sırça köşkler
Karanlık ufuklarda yorgun düşmüştü gözler

Anlamsızdı yaşanan günler, aylar, seneler
Sararmış yaprak gibi düşüyordu takvimler

Girdap olup yutardı insanlığı yokuşlar
Hâlsizdi, çaresizdi zümrüt gagalı kuşlar

Her şey tarumar idi, yoktu ne han ne hancı
Üç beş hanif çekerdi sancı üstüne sancı

Yürüyordu yığınlar bir bela tünelinde
Kalbi kırıklar vardı dünyanın her yerinde

Yükten farksızdı hayat, kambur gibi bellerde
Garipti, kimsesizdi insanlar yâd ellerde

Sırra kadem basmıştı arılar, bal yapmazdı
Odunlaşmış ağaçlar meyveyi tanımazdı

Güdülüyordu beşer, şeytanlar ensesinde
İnim inim inlerdi yokluğun pençesinde

Kapkaranlık geceler, gündüz nedir bilmezdi
Kan kokuyordu toprak, zulmün sonu gelmezdi

Bir güneş gibi doğdun üstümüze Hira’dan
Seni rahmet olarak göndermişti Yaradan

Yırtıldı karanlıklar, cihanı nurlandırdın
Kapaklanmış beşeri ayağa Sen kaldırdın

Rahmetin çeşmesinden âb-ı hayat sağdın Sen
Kafalara kalblere damla damla yağdın Sen

Huzur geldi, aşk geldi Sen gelince dünyaya
Sevdiler birbirini insanlar doya doya

Ey Nebi! Ellerini uzat bizim sahile
Sensiz gayretler boştur, Sensiz hayat nafile

Bu yazıyı paylaş