Hayata Dair

Banu bir buçuk yıldır küçük kızıyla birlikte bekliyordu. Eşinden ayrı kalmamak için geldiği doğunun bu ücra ilinde bir yıldır eşini göremiyordu. En sonunda dayanamayıp ifade vermeye gitti. Denetimli serbestlik kararından sonra ilk işi eşini görmeye gitmek oldu. Telefonda, eşinin ve kızının görüşe geleceğini öğrenen Burhan, çocuklar gibi sevindi. Uzun zamandan sonra bir araya gelecekleri bugün, evlilik yıl dönümlerine denk geliyordu. Burhan daha önceden yapmış olduğu zeytin çekirdeğinden tespihleri yeni işlemeler ekleyerek takı setine dönüştürdü. Kızları Büşra iki yaşına gelmişti. O gün üçü bolca sarılıp bir saat içinde hasret gidermeye çalıştılar. Anlatacak ne çok şeyleri vardı. Burhan da eşinin bunaldığının farkındaydı. Biri içeride, diğeri dışarıda sabrediyordu.

Banu, Burhan’a iş arama kararından bahsetti. Hayata tutunma çabası onu silkeleyip kendine getirebilirdi. Günlerce iş aradı. Giyim mağazası, market, pizzacı, restoran ve daha bir sürü yer… Her gittiği yerden olumsuz cevap aldı. O sıralar Burhan, yerel bir radyoda program yapacak kişi arandığını duydu. Banu radyo televizyon bölümünü bitirmiş olduğundan şansını denemesi gerektiğine inanıyordu. Öğrenciyken staj yapmak dışında bir tecrübesi olmadığından bu işten de eli boş döneceğini düşünüyordu. Denemekten zarar gelmez diyerek vedalaştılar.

Araya hafta sonu girdi. İş görüşmesi için pazartesiyi bekledi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Binaya vardığında elleri buz kesmiş, karnına ağrılar girmişti. “Patronla görüşeceksin.” deyip bir odaya yönlendirdiler. Siyah pos bıyıklı, göbekli, elli yaşlarında bir adam Banu’yu karşıladı. Hoş geldiniz, nasılsınız faslından sonra kendini tanıttı.

“Daha önce hiç çalıştınız mı?” diye sordu Hacı Bey.

“Hayır efendim, daha önce hiç çalışmadım, ama yapabileceğime inanıyorum.”

“Peki başka diliniz var mı?”

Banu önce anlamadı. Hacı Bey durumu fark edip “Kürtçe, Zazaca, Kırmanca!” dedi.

“Hayır efendim, Kürt kökenli bir aileye sahibim, ama Adana’da doğdum büyüdüm. Ben bilmiyorum!”

Hacı Bey elini çenesine götürüp bir süre bekledi.

“İki radyom var. Bir tanesi genel yayın yaparken bu radyomda, yayın akışı içinde reklam veriyoruz. Dinleyici sayısını artırmak için bir de program eklemek istedim. İçimden bir his seni göndermemem gerektiğini söylüyor. Anlat bakalım biraz daha.”

Banu, daha önce planını yaptığı şeyleri anlatmaya başladı.

“Efendim ben, buraya gelin geldim, çalışma imkânım olmadı. Burada hem kızıma daha güzel imkânlar sunmak için hem de mesleğimde kendimi geliştirmek adına çalışmak istiyorum.”

“E hadi bakalım, bir ses kaydı bırak da değerlendirelim.”

Banu iki gün içinde ses kaydını getirdi. Birkaç gün sonra olumlu dönüş aldı. Konuşmasını, sunumunu beğenmişler, arayıp çağırmışlardı. Radyoya tekrar geldiğinde Hacı Bey’le görüşmek istedi. Hacı Bey odasında tebrikle karşıladı.

“Haydi hayırlı olsun. Kendine bir isim bul, program adını, içeriğini düşün, arkadaşlara ilet, başla.”

Banu, “Efendim ben size başka bir şey söyleyecektim.” deyip ağlamaya başladı.

Normalde acelesi olan Hacı Bey, “Otur hele, nedir derdin, anlat.” dedi.

“Efendim, benim eşim “terör” davalarından dolayı cezaevinde. Benim de dosyam var. İmza ile bırakıldım. Eşim tutuklanınca buraya geldim. Bir yıldır buradayım. Bilmenizi istedim.”

Hacı Bey, masada ellerini birleştirerek ve öne doğru eğilerek, “Kızım, zulüm kime uğrarsa uğrasın, biz mazlumun yanında oluruz.” dedi.

Banu gözyaşlarını silerken aynı zamanda tebessüm ediyordu.

“Sen toparlan, işine de bir an önce başla. Bir ihtiyacın olursa bana söyle.”

“Bir de efendim, kızımı yanımda getirmem gerekebilir, küçük ve benden ayrılmak istemiyor, halası da mümkün mertebe yanımızda olacak.”

“Tamam, sen ayarlarsın, çocukları severim. Benim de yedi tane torunum var.”

Banu, ayağa kalktığında sendeledi. Orta sehpaya çarpmaktan son anda kurtularak selam verip odadan ayrıldı.

Hazırlıklarını tamamlayıp deneme yayınını da yaptıktan sonra programlara başladı. O hafta sonu açık görüşte Burhan’a da haber verdi. Burhan sevinçle programın gün ve saatini sordu. Bundan sonra her pazartesi 9.00–13.00 arası ikisi için de mesai saatiydi. Burhan o saatlerde hep radyo başında olacaktı.

Banu’nun başlattığı “Filiz’le Hayata Dair” programı her geçen gün daha çok dinleniyor, radyo takipçilerinin beğenisini kazanmaya devam ediyordu. Gün geçtikçe Filiz’in hayranlarının sayısı artmaya başladı. Mesajlar gönderiyorlar, belli parçalara yer vermesini istiyorlardı.

Banu eşinin radyo başında olduğunu bildiğinden artık yeni yeni cümle kurmaya başlayan kızını da konuşturuyordu. “Sevgili dinleyiciler, stüdyomuzda minik bir misafirimiz de var. O da size bir iki kelime söyleyecek.” deyip kızını da programa dâhil ediyordu. Bu esnada Burhan gözleri dolu dolu radyoya dokunuyordu. Sanki o esnada kızının saçlarını okşuyor, alnına öpücük konduruyordu. Burhan’ın koğuş arkadaşları da programı takip etmeye başladılar. Eşlerine, yakınlarına bu radyo programından bahsettiler. Banu da görüşlere geldiğinde bu ailelerle tanışmış, onlarla aralarında bir bağ oluşmuştu.

Radyo programında sağlık, eğitim ve kültür konularından bahsediliyordu. Son bir saat ise dinleyicilerin isteklerine yer veriyordu. Bir gün eşinin koğuş arkadaşlarından birinin eşi de istek için aradı. Her defasında İstanbul’dan açık görüş için geliyordu. Bu kez bir akrabasının cenazesinden dolayı yola çıkamamıştı. “Programda üstü kapalı iletme durumunuz var mı?” diye ricada bulundu.

Banu, memnuniyetle kabul etti. Eşinin radyo başında olduğunu bildiğinden, “Evet sayın dinleyiciler, şimdi Meltem Hanım’ın eşi Hakan Bey için çalıyoruz sıradaki parçayı. Umarım kendisi şu an bizi dinliyordur.” dedi titrek bir sesle.

Burhan yerinden fırladı. Köşedeki ranzada uzanmış Hakan’ı çağırdı. “Abi, gel, senden bahsediyor Banu radyoda.”

Hakan neye uğradığını şaşırdı. Koşarak masanın başına geldi. Kulak kabarttı.

“Evet sayın dinleyiciler, şimdi son dönemlerin en popüler şarkılarından “Simsiyah” parçasını Hakan için çalıyoruz. “Eşi, hayatında o olduğu sürece her şeyin yolunda gideceğini iletiyor.” Hakan gözleri dolu dolu parçayı dinledi. Eşi açık görüşe gelmeyince asıl sebebi de anladı.

Bu öyle bir başlangıç oldu ki… Artık her hafta cezaevindeki eşlerine şarkı hediye edenler, mesaj iletenler oluyordu. Banu onları sıraya koydu. Hacı Bey her şeyin farkındaydı. O da yayınları dinlerken bazen duygulanıyor, bazen tebessüm ediyordu. Bazen Büşra’yı markete götürüyor, gönlünü ediyordu. Banu rahatça ibadetini yapsın diye bir odaya seccade de koydurmuştu. Baba sıcaklığını, merhametini öyle güzel hissettiriyordu ki…

Banu bir sabah program öncesi radyoya erkenden geldi. Rejiden Ahmet Bey, “Abla, sana özel bir not var bugün.” dedi. Odasından bir demet çiçek ve bir mektup zarfı getirdi. Bu defa haber alan taraf Banu’ydu. Kendisi radyo vesilesi ile eşine ve koğuş arkadaşlarına haberler iletirken, amcasının oğlu aracılığıyla eşi ona içeriden haberler göndermişti. Tüm koğuş arkadaşları adına bir de şarkı talebinde bulunmuştu. Arkadaşlarına sürpriz yapmak istiyordu.

Banu daha önce hissetmediği kadar heyecanla yayına başladı. Eşini ve arkadaşlarını gözünün önüne getirdi. Yaşananlar film şeridi gibi akıp gidiyordu. Sonra birkaç istek parça çaldı. Titrek bir sesle, “Sayın dinleyiciler, “Filiz’le Hayata Dair” programımız, sizlere özel şarkılarla devam ediyor. Sıradaki parçamız Burhan ve arkadaşlarına gelecek. Dostluklarının daimî olmasını temenni ederek sizleri “Güzel Günler Göreceğiz” şarkısıyla baş başa bırakıyorum.” dedi.

Tuşa bastı ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Yayını dinleyen tutuklu yakınları da aynı durumdaydı. Burhan ve koğuş arkadaşları ise masa başında, radyonun etrafında toplanmış, şarkının sözleriyle hayallere dalmışlardı. İçlerine akıttıkları yaşlarla en nadide anlardan birini zihinlerine kazımışlardı.

Bu yazıyı paylaş