İnsana bu dünyada hayatını devam ettirebilmesi için üç temel potansiyel güç verilmiştir. Bunlardan biri kuvve-i gadabiyedir. Bu his ve güç, maddî ve manevî değerlerin korunması ve zararlı şeylerin defedilmesi maksadıyla meşru dairede yapılan mücahedeye vesile olur. Bu meşru mukavemet, kişinin temel haklarından başlayıp makro ölçekli sorumluluklarına kadar uzanan geniş bir spektrumu ihtiva eder. Kuvve-i gadabiye, vahyin tayfları altında ya da buradan süzülen evrensel değerler ile terbiye edilerek kullanılmalıdır. Meşru olarak kullanılmadığı zaman korkaklığa, gayr-i meşru bir tarzda kullanıldığında ise zulme dönüşür. Anılan değerler ile terbiye edilmemiş bu potansiyel güç, herhangi bir lider hakkında düşünüldüğünde, dünyayı kana boğan bir zalim profilini ortaya çıkarır. Tarihî kayıtlarda bu tür liderleri sık sık görmek mümkündür.
Barış Esastır
Tarihin kaydettiği savaşlar analitik metotlarla incelendiğinde, savaşların çoğunu, liderlerin şahsî iktidarlarını sağlamlaştırmak ve haksız hâkimiyet maceralarını meşrulaştırmak maksadıyla dinî, millî, siyasi ve iktisadî sebepler ileri sürerek yaptıkları görülecektir. Genellikle bir savaşın mağluplarının; korumasız, güçsüz ve masumlar olduğu bilinen bir gerçektir. Nitekim son asırda yapılmış iki dünya savaşı, insanlık adına kaydedilmiş en büyük kara lekelerdendir. Her ne sebeple olursa olsun, insanların ve devletlerin arasındaki problemleri gidermek için yapılan savaşların sonucunda çoğu zaman kazanını olmamış ve savaşların sonunda yapılan antlaşmalar, kalıcı barışı getirmek şöyle dursun, bir sonraki savaşın sebebini ve başlangıcını oluşturmuştur. Savaş yerine barışı ikâme etmek için peygamberler, filozoflar, siyaset bilimcileri ve bazı devlet adamlarının gayretlerini tarih kaydetmiştir. Bu kayıtların ortaya çıkardığı ortak bir anlayış olan devlet aklı kavramı, önemli bir kavramdır. Savaşın yerine her zaman barışın tercih edilmesi gerektiğini, serlevhalarla devlet aklı ortaya koymuştur. Devlet aklı ilkesi çalıştığı zaman barışa giden yol ya da yollar bulunmuştur. Maalesef çoğu zaman devlet adamı sıfatı olmayan liderlerin, kendi iktidarlarını devam ettirmek için savaş tercihini kullandıkları bilinen bir gerçektir. Devlet, aklını yitirip akılsız kaldığında ya da devlet aklı göz ardı edildiğinde, iktidarı ele geçirmiş birtakım sergerdeler, gözlerini kırpmadan savaş makinesini çalıştırmaktan ve toplumların bütün değerlerini yakmaktan çekinmemişlerdir.