Bağışıklık Sisteminin Yeni Bir Sırrı

Hiçbir sanatkâr ilmini ve emeğini harcayarak inşa ettiği bir eseri korumasız şekilde, bozucu ve yıkıcı tesirlere açık bırakmaz. Bazen eserden daha kompleks tedbirlerle koruma mekanizmaları kurulabilir. Kâinatın Sânii olan Rabbimiz de mükemmel şekilde yarattığı kullarını elbette korumasız bırakmaz. Her biri incelikli sanatlarla donatılmış organ ve dokulara sahip insan vücudunun binlerce hikmet yüklü sistemlerinin, bir virüs veya bakteri tarafından yıkılıp gitmemesi için yaratılmış korunma tedbirlerinin bazıları yeni keşiflerle ortaya çıkarılmaktadır.

Hassas ve akılları durduracak biyolojik hadiselerin işletildiği vücudumuzun sağlıklı hâlindeyken nasıl korunduğunun genellikle farkında bile olmayız. Tabiî ki bu vücut sarayını koruyacak çok mükemmel bir ordu ve bu ordunun savunma stratejileri vardır.

            İmmün sistemi (bağışıklık sistemi) olarak bilinen bu mükemmel ordunun, hem kendi içindeki mutasyonlu ve kanserleşmiş “anarşist” hücrelere hem de dışardan gelebilecek virüs, bakteri ve mantarlara karşı akıl almaz savaş taktikleri vardır. Bilim geliştikçe immünoloji laboratuvarlarında hemen her gün, bu sistem hakkında yeni bir sırrın kapısı aralanmaktadır. Yeni bir keşif olarak, anne karnında ortaya çıkan sırlı bir hücre grubundan söz edilmektedir.

“B-1 hücresi” olarak isimlendirilen bu bağışıklık sistemi hücresi, insan vücudundaki hücrelerin haritasını belirlemek ve hücre gruplarını tasnif etmek için yapılan bir çalışma sırasında kadınların rahimlerinde anlaşılması zor bir hücre olarak tespit edildi. Aslında B hücreleri genel bir grup olarak bilinmekteyken, daha farklı karakterdeki bu esrarlı hücreler, ilk olarak 1980’li yıllarda farelerde keşfedilmişti.[1]

Farelerin gelişmelerinin erken dönemlerinde rahimde görülen bu hücreler, uyarılıp aktif hâle geçtiklerinde, kaderden aldıkları emirle çeşitli antikorlar üretmektedir. Bu antikorlardan bazıları normalde mikroplara tutunup onları zararsız hâle getirecekken, farenin kendi hücrelerine tutunur ve ölmekte olan veya ölmüş hücrelerin vücuttan atılmasına yardımcı olurlar. Artık yaşlanmış ve iş göremeyecek kadar bitkin bir duruma gelmiş arızalı hücreler, vücuttan atılmazlarsa bulundukları bölgeler çöplük hâline gelir ve “kokuşmalar” diyebileceğimiz iltihaplanmalar ortaya çıkar. Rabbimizin sonsuz ilmi, emri, kudreti ve iradesiyle aktive edilmiş B-1 hücreleri, virüsler ve bakteriler gibi patojenlere karşı ilk savunma hattında görev yapan antikorları da üretir.

Farelerde B-1 hücrelerinin keşfinden sonra, 2011 yılında bir araştırma grubu, insanlarda da bu hücrelere eş değer hücreler bulduklarını bildirdi, ancak bu sonuçlar henüz kesin delil olarak kabul edilmedi. B1 hücreleri, eskiden beri tanıdığımız B hücrelerinden birçok yönden farklıdır. En bariz özellikleri, hastalık âmillerine karşı korunmada hayatî önem taşıyan immünoglobülinlerin üretilmesinde rol oynamalarıdır. B1 hücreleri, otoimmün ve kötü huylu (malign) hastalıklara karşı savaşmada stratejik önemdedirler, fakat B1 hücrelerinin sayıları yaşla birlikte azalmakta ve bu durum da yaşlıları hastalığa daha yatkın hâle getirmektedir. Sağlık ve hastalık sırasında B1 hücrelerinin mahiyetleri ve davranış modelleri henüz çok iyi aydınlatılmadığından bu hücreler hakkında tartışmalar devam etmektedir.[2]

Bağışıklık sisteminin gelişmeye başlaması, embriyonun diğer bütün sistem ve organlarının gelişmesiyle birlikte görülen bir süreçtir. Rahim gibi korunaklı ve steril bir ortamda gelişen ve her gün farklılaşan dokuların hem geliştikleri sürece anormal bir durumla karşılaşma ihtimaline binaen hem de ileride her gün farklı bir mikropla karşılaşmanın getireceği olumsuzluklara karşı, immün sistem de her an kontrollü bir şekilde, yeni şartlar hesaba katılarak geliştirilmektedir.

            Bir mânâda hayat yolculuğuna çıkmış embriyo, doğuma kadar ve doğumdan sonra da karşısına çıkabilecek bin türlü hastalık yapabilecek unsura karşı, genom seviyesinde başlayan bir düzenlenmeyle, giderek ağ manzarası gösterecek şekilde, bütün vücutta ortaya çıkan bir yapılanma ile muhafaza edilir. Başka bir ifade ile, embriyo gelişirken her yeni hücre grubu ve doku, ileride kolayca tanınması için immün sistem hücreleri tarafından işaretlenip kodlanarak hafızaya alınır. Bu hücreler; böbrek, pankreas ve kalb gibi her organımızı ve bütün vücudumuzu genel kodlarıyla iyice tanıyınca, enfeksiyon zamanında hata yapmadan mikropları ayırabilirler. Hata yapılırsa ne olur? Otoimmün hastalıklar dediğimiz, vücudun kendisini koruyacak askerlerin, “yanlış programlama” sebebiyle içinde bulundukları vücudu tahrip etmeleri süreci başlar.

Bağışıklık sisteminin gelişmesinin zaman ve mekân yoluyla yeniden yapılandırılması, genlerin düzenlenmesi, antijen ve reseptör tiplerinin şekillenmesi, mikroplarla savaşırken hata olmaması için vücudun kendi dokularının şifrelerinin bu sisteme tanıtılması gibi esrarengiz hadiselerin nasıl yürütüldüğüne dair ilk bilgilere göre, insan gelişmesinin ilk ve ikinci üç aylık döneminde, B1 hücrelerinin yaratıldığına dair kuvvetli deliller mevcuttur.

UC Davis İmmünoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Merkezinde profesör olan Dr. Nicole Baumgarth, “Bence bunlar, insanların B-1 hücrelerini taşıdığı fikrini destekleyen en kesin verilerdir. Bu hücreler, erken gelişimde kritik roller oynayabilir ve bilim insanları, onları daha fazla inceleyerek insanlarda sağlıklı bağışıklık sistemini daha iyi anlayabilirler.” demektedir.

İnsan bağışıklık sistemi, hamilelik boyunca embriyonun çeşitli bölgelerinde geliştirilir. İmmün hücreler, başlangıçta embriyoyu dışarıdan saran zarlardan olan vitellüs (yumurta sarısı) kesesi üzerindeki özel hücrelerden üretilmeye başlanır ve daha sonra karaciğer ve kemik iliğinde, asıl kan hücreleri üreten dokulara geçmeden böbrekleri, cinsiyet organlarını ve sırt aortasını meydana getirecek mezodermal bölgedeki kök hücrelerinden yaratılmaya devam eder. Bu temel kan yapıcı bölgelerden üretilen immün hücreler, daha sonra tohumlar şeklinde gelişmekte olan lenfoidorganlara ve başka organlara gönderilir. Bu çalışmalar, embriyodaki bütün bağışıklık sisteminin dokular arasında dağıtılmış bir ağ olarak yeniden yapılandırıldıktan sonra, özellikle bir veya birkaç organa odaklanacak şekilde geliştiğini göstermektedir.

Araştırmanın temel maksadı olarak, birden fazla organda gelişen bağışıklık sisteminin ayrıntılı bir sistematiğini yapmak için, yumurta sarısı kesesi, doğum öncesi dalak ve deriden ayrışmış hücreler kullanılarak hamileliğin 4–17. haftası arasında altı organın hücre atlası çıkarılmış, erken kan yapıcı dokunun, B ve T hücre gelişimi için kritik olan lenfoid organlardaki hücre miktarlarının dağılımları incelenmiştir. 100’den fazla hücre çeşidine ait 900.000 kadar hücrenin, hangi dönemde ve hangi organda yetiştirilip şifrelenerek vücudun korunması için uygun yerlere gönderildiği tespit edilmiştir. Son olarak, insanda doğum öncesinde yaratılan B ve T hücrelerinin özellikleri tanımlanmış, insan B1 hücrelerinin, bilinmeyen bir şekilde antikor salgılamasının fonksiyonel doğrulaması yapılmıştır.

Bu çalışmalar, gelişmekte olan insan bağışıklık sisteminin bazı durumlarda pasifleşip iş görememesi durumunda, “hücre mühendisliği” diyebileceğimiz yeni teknolojilerle, arızalı organların genomunu okuyarak teşekkülünden önce tamir etme ve doğuştan gelebilecek bağışıklık sistemini bozucu durumlara karşı baştan tedbir alma adına yapılabileceklerin ilk adımı olarak değerlendirilebilir.[3]

 

Antijen: Vücuda girdiğinde kendisine karşı antikor üretilmesine sebep olan protein yapısındaki yabancı moleküller.

Antikor: Akyuvarlar tarafından vücuda giren yabancı moleküllere karşı silah olarak üretilen proteinler.

Genom: Bir hücre, virüs veya bakterinin genetik bilgilerinin bütünü.

İmmünoglobülin: Antikorların ana maddesi olan, bağışıklık sistemini destekleyici proteinler.

Lenfoid organ: Akyuvarların üretildiği bademcik, apendiks, lenf düğümleri ve timüs gibi organlar.

Mezodermal: Embriyonun dış ve iç tabakası arasında bulunan orta hücre tabakası (kaslar, kemikler, bağ dokuları, kan, kalb, böbrek gibi organların geliştiği tabaka).

Otoimmün hastalık: İmmün sistemin kendi doku ve organlarını yabancı olarak tanıyıp saldırması.

Patojen: Hastalık yapıcı yabancı mikroorganizmalar.

Reseptör: Yabancı bir moleküle bağlanarak onu tanıyan, hücre üzerindeki özel alıcılar.

Dipnotlar

[1] N. Baumgarth, A Hard(y) look at B-1 cell development and function”, Journal of Immunology, Nov 15, 2017, 199 (10): 3387–3394.

[2] D. O. Griffin, “Human B1 cells in umbilical cord and adult peripheral blood express the novel phenotype CD20CD27CD43CD70”, Journal of Experimental Medicine, Apr. 11, 2011, 208(4): 871.

[3] C. Suo ve ark. “Mapping the developing human immune system across organs”, Science, 2022, 376/6597.

Bu yazıyı paylaş