Hatıralarıyla Onu Hatırlamak Turgut Özal

Yıl 1993. Nisan ayının ilk günleri ve Ankara’da bir bilgisayar fuarı açılır. Anadolu üniversitesinden biri doçent, diğeri asistan olan iki akademisyen, hazırladıkları bir yazılım ile bu fuara katılırlar. Öğleye doğru bir hareketlilik yaşanır ve “Cumhurbaşkanı geliyor.” derler. Kendisi bilgisayara çok meraklıdır. Dolayısıyla bu kişilerin standının önünde durur. Onları dinledikten sonra hemen bilgisayarın başına geçer ve programa kısa bir göz atar. Sonra da “Bu programda hata var, disketi bana verin.” der. O gece Köşk’te çalışır ve hatayı tespit eder. Gece saat 3.00 civarı polis, doçentin kapısını çalar ve “Cumhurbaşkanı sizi bekliyor.” diyerek onu götürür. Pijamalarıyla misafirlerini karşılayan Reis-i Cumhur, yaptıkları konfigürasyon hatasını onlara gösterir.[1]

Bu hatırayı, onun vefatından sonra anlatan doçent, ağlayarak “Yaptığım programın hatasını tespit edip doğrusunu gösterecek bir cumhurbaşkanını bir daha nereden bulacağım.” der. İşte bu kişi; inançlı, dünya ile rekabete ve Türkiye’nin gücüne inanan, demokrat, özgürlükçü, kültürel değerleriyle barışık ve aynı zamanda sivil bir cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’dır.

Hocaefendi, “Özal, özüyle, sözüyle dört başı mamur bir Müslümandı. Yakından tanıma imkânı oldu. Çok vefalıydı.[2]der.

Eğitimi ve Kariyeri

Özal, 13 Ekim 1927’de Malatya’da dünyaya gelir. İlkokul öğretmeni olan annesi ve banka memuru olan babasının tayinleri sebebiyle ilkokul, ortaokul ve liseye farklı şehirlerde devam eder. İTÜ Elektrik Mühendisliğini burslu kazanan Özal, 1950’de Elektrik İşletmesi Etüt İdaresinde işe başlar. Daha sonra ihtisas için ABD’ye gider. Döndüğünde Devlet Planlama Teşkilatında müsteşar olur. 12 Mart Muhtırasının akabinde Dünya Bankasına danışman olur. 1973’te ülkeye döndüğünde farklı şirketlerde yöneticilik yapar. 12 Kasım 1979’da Başbakanlık Müsteşarlığına atanır. Bir yıl geçmeden 12 Eylül Darbesi olur. Daha sonra ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak tayin edilir. 1982’de istifa eden Özal, 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisini kurar.

Başbakanlığı ve Aldığı Kritik Kararlar

6 Kasım 1983 seçimlerinde 211 milletvekili çıkaran Özal, 24 Aralık’ta başbakan olur. Göreve geldikten sonra bazı kritik kararlar alır. Bunlardan biri, Kenan Evren’e rağmen siyasi yasakları kaldırtmasıdır. Bir diğeri Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün 16 ayda yapılmasını sağlamasıdır. Bunun yanında çok şeritli otoyol ve GAP projesini de hayata geçirir. Bu arada dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun’un lehine istifa eder. Özal, maksadı anlar ve onun yerine Org. Necip Torumtay’ı atar. Onun yaptığı icraatlardan bir diğeri ise inananlar üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran, TCK’nın 141, 142 ve 163. maddelerini kaldırtmasıdır. Hocaefendi’nin bununla ilgili yorumu ise şöyledir: “Doğrusunu Allah bilir, fakat inanıyorum ki, 163. maddeyi kaldırması ve beraberinde ortaya koyduğu civanmertlikler vesilesiyle Allah, merhuma şehitlik sevabı vermiş ve Firdevs’iyle sevindirmiş olabilir.”[3]

Özal, 18 Haziran 1988’de Ankara’da bir suikasta uğradı ve başparmağı yaralandı. O gün söylediği, “Allah’ın verdiği canı O’ndan başka alacak yoktur. O’nun dilediğinin dışında iş yapacak yoktur.[4] sözleri onun Allah’a olan imanını göstermesi açısından önemlidir.

Cumhurbaşkanlığı

Özal, 31 Ekim 1989’da 8. cumhurbaşkanı olarak seçildi. Devrin başbakanı Süleyman Demirel, bu hadiseyi şöyle değerlendirir: “1983 rejimi, askerî takım elbise giymişti. 1983’te askerî ceketin altına sivil pantolon giyildi. Şimdi ceket de pantolon da sivildir.”[5] Özal, bu dönemde kendinden öncekiler gibi pasif olmayıp Körfez Savaşında Türkiye’nin stratejisini bizzat yönetmeye çalıştı. Bunu bahane eden Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti. Ayrıca o, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarına itibarlarının iade edilmesini sağladı ve İstanbul Topkapı’da bir anıt mezar yaptırdı.

Özal ve Hizmet Hareketi

Reha Muhtar’ın, “Turgut Bey’i nereden tanıyorsunuz?” sorusuna Hocaefendi şu cevabı verir: “Turgut Bey’i, 1965’te Devlet Planlama Teşkilatına girdiğinde bir arkadaş vasıtasıyla tanıdım. İzmir’e geldiğinde misafirimiz oldu, beraber kahvaltı yaptık. Fırsat buldukça Bornova’ya vaaz dinlemeye gelirdi.”[6]

Hocaefendi’nin onunla ilgili unutamadığı civanmertliklerden biri ise 12 Ocak 1986’da asker ziyaretinden dönerken gözaltına alınma hadisesidir. O günü Hocaefendi şöyle anlatır: “Bazen bir yerde, bir saat kalma imkânı bulamıyordum. Sefiller’deki Jean Valjean gibi hep dolaştım durdum. Siz de olsanız böyle bir cendereden kurtarılmayı unutamazsınız. Burdur’da derdest edildiğimizde kendisine haber ulaşır. Gecenin bir vakti kabineyi toplar ve ‘Arkadaşlar, bugün ruznamemizin tek maddesi var: Fethullah Hoca tutuklanmış, bu meseleyi çözmeliyiz.’ der. Bana o sırada ‘Seni konuşturmasını biliriz.’ diyorlardı. Bu durumda iken birden adamların elleri ayakları birbirine dolaştı ve ‘Bırakın, başımıza dert alacağız.’ dediler. Şimdi bunları bir kenara atıp onun centilmenliğini unutmam mümkün değildir.”[7]

Özal, 1993 Şubat’ında ABD’ye gitmiştir. O günlerde Afrika menşeli 40 kadar öğrenciyi Hizmet’in Türkiye’deki okullarında okutmak için bir proje geliştirilir. Eğitim vizesi için konsolosluğa müracaat edildiğinde kendilerine izin verilmez. O dönem ABD’de bulunan Abdullah Aymaz Hocamız, bir fırsatını bulur ve bu durumu Özal’a iletir. Görüşme sırasında, “Efendim, ABD’de yüksek lisans ve doktora yapan 100’den fazla arkadaşımız var.” der demez Özal, “Burada o kadar var mıyız?” der.

Özal, 2 Mayıs 1992’de ABD’de ameliyat olur. Hocaefendi, o tarihte ABD’dedir ve ona yaptığı ziyareti şöyle anlatır: “Houston’da Özal’ı ziyaret etmiştim; sarıldı, hıçkıra hıçkıra ağladı ve gözyaşlarıyla; ‘Ben bu Hizmet’in önemini ve insanlık için ne ifade ettiğini çevremdekilere anlatamıyorum!’[8] dedi. Gördüm ki Özal, bu konuda çok dolu ve kararlı idi. Hızlı şekilde bir şeyler yapmak istiyordu. Amerika’dan döndükten sonra, önce Balkanlar’a, ardından da Orta Asya’ya gitti. O seyahatine, oralarda okul açmak isteyen insanlardan da götürmek istedi. Fakat, o kişiler her nasılsa gitmemeye karar vermişler. Kendilerini arayıp ‘Arkadaş, ben sizin için; bu okullar için gidiyorum. Gitmiyorsanız, ben de gitmiyorum.’ demiş. Ben bunu hep hislenerek hatırlarım.”[9]

Vefatı

13 günlük Asya gezisinden döndükten iki gün sonra rahatsızlanan Özal, Hacettepe Üniversite Hastanesine kaldırılır, ancak yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamaz ve 17 Nisan 1993’te dünya sürgününü tamamlar. Vasiyeti üzerine naaşı, İstanbul’a getirilir ve Fatih Camiinde cenaze namazı kılınır. Kısa mesafe olmasına rağmen Topkapı’ya üç saatte götürülen naaşı, Adnan Menderes Anıt Mezarına yakın bir yere defnedilir.

Hocaefendi, onun ardından şöyle bir taziye yayımlar: “Büyük düşünce ve devlet adamı, sivil cumhur reisi, Müslüman Türk dünyasının vesile-i ümidi sayın Devlet Başkanımızı kaybettik. Hayatı boyunca yüksek gayeler arkasında koşmuş, hep ufuklu yaşamış ve yaşadığı gibi de milletimiz için bir yitik olarak Rabb’ine yürümüş bulunan muhterem Turgut Özal’a Cenab-ı Hak’tan merhamet, mağfiret, topyekûn Türk milletine ve İslâm alemine de baş sağlığı dilerim.”[10]

Özal’ın ruhunun ufkuna yürüdüğü gün Hocaefendi, İstanbul’da misafirdir. Sabahleyin evin penceresinde, kuş gagalamasına benzer bir ses duyar. Birden görülmedik bir kuşun semaya doğru pervaz ettiğini görür. Odasına geçerken dostlarından biri, Özal’ın vefat ettiğini söyler. Bunun üzerine Hocaefendi, “Anlaşılıyor ki sonsuzluğa açılarak bir güvercin gibi kanat çırpan şey, o Hazret’in ruhuymuş.” der. Sonra da Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hayber’de zehirlenip seneler sonra ruhunun ufkuna yürüdüğünü, muhtemelen Hazreti Ebu Bekir’in de (radıyallâhu anh) zehirlenme sonucu şehit olduğunu ifade ettikten sonra sözü şöyle bağlar: “Allahu a’lem, ruhunun ufkuna yürüdüğünde, öyle bilinmez bir kuşun semanın enginliklerine doğru açılıp gitmesi o Hazret’in de zehirlendiğine ve şehadetine bir işarettir.”[11]

2012’de Özal’ın kabri açılır. Naaşı inceleyen adlî tıp uzmanı şunları ifade eder: “Araştırma sonucunda Özal’ın vücudunda, yüksek miktarda, etkili bir zehir olan “striknin keratin” bulundu. Ancak Özal’ın zehirden mi yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemedik.”[12]

Bugünlerde onun gibi şahsiyetlerin himmetine çok susadığımız açıktır. Ey hasretini çektiğimiz insan, yokluğunu ne kadar da çok hissettirdin! Sen hakiki mânâsıyla cumhurun reisi idin ve senin vefanı çok özledik. Rabbim makamını âlî, mekânını Firdevs eylesin.

Dipnotlar

[1] “Mehmet Barlas, Fethullah Gülen’i İşte Böyle Övmüş, www.youtube.com/watch?v=WmZ9iKcxv5k

[2] Fethullah Gülen, “Emânet”, Bamteli, 18/10/2015, www.herkul.org/bamteli/emanet/

[3] Fethullah Gülen, “400. Nağme: Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Şehitlik”, 15 Aralık 2013, www.herkul.org/herkul-nagme/400-nagme-merhum-cumhurbaskani-turgut-ozal-ve-sehitlik/

[4] “Merhum Turgut Özal”, fgulen.com/tr/basindan-tr/dizi-yazilar-dosyalar/ozel-dosyalar/merhum-turgut-ozal

[5] Süleyman Âşık, “Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı Seçilmesi Sürecinde ve Sonrasında Yaşanan Bazı Gelişmeler” Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2017 Bahar, XVII/34, s. 455.

[6] Reha Muhtar, TRT-1 Ateş Hattı Programı, 3 Temmuz 1995.

[7] İdris Gürsoy, “Özal, neden Türk okullarını destekledi?”, fgulen.com/tr/hukuk-kosesi-tr/istihbarat-yalanlari-ve-iftiralar/ozal-neden-turk-okullarini-destekledi

[8] Fethullah Gülen, “400. Nağme: Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Şehitlik”.

[9] Hulusi Turgut, “Fethullah Gülen ve Okulları”, Yeni Yüzyıl, 18 Ocak 1998.

[10] “Merhum Turgut Özal”, fgulen.com/tr/basindan-tr/dizi-yazilar-dosyalar/ozel-dosyalar/merhum-turgut-ozal

[11] Fethullah Gülen, “400. Nağme: Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Şehitlik”.

[12] “Özal’ın naaşı neden bozulmadı?” 4 Ekim 2012, www.hurriyet.com.tr/gundem/ozalin-naasi-neden-bozulmadi-21613102

Bu yazıyı paylaş