Son Resûl

O son resûl, asırlar öncesi Hicaz’da parlayan,
Kutsanmış bir nur, şavkı bütün kâinatı kaplayan,
Ay, güneş ve yıldızların birlikte selam durduğu…
İmana hasret kalmışları sinesinde toplayan.
Hakiki inanmışları Akabe’de sağdan sayan,
Gül kokusu dünyayı sarıp kıtalardan duyulan,
Ezaların günbegün arttığı dehşet bir dönemde…
O asrın masumlarıydı adaletine sığınan.

Öyle bir nebi ki hiçbir kin ve nefreti olmayan,
Derlediği çiçekleri mevsime göre solmayan,
Ümitvar gönüller, tebessümüyle inşirah buldu…
Bir peygamber ki kıyamete kadar yeri dolmayan.

Âlemlere rahmet, ruhları zirveye ulaştıran,
Bir hilal gibi, masumları âguşunda saklayan,
Yalan dünyanın boğazını sıktığı insanlara…
Gerçek bir sığınak, gelse de tufan üstüne tufan.

Ülke ülke yeşerip tohumlar misali çatlayan,
Beşaretlerine kavuşacak arkada kalmayan,
Nurlarla birbirine sımsıkı sarılmış milyonlar…
Övdüğü bir nesil var ki insanlıkta çağ atlayan.

Bu yazıyı paylaş